Dua, kulluğun özüdür. Allah’a samimi ve yürekten dua etmek, içini O’na dökmek insanı insan yapan, ona değerler üstü değer kazandıran en hayati meseledir. Kur’an bu hakikati şöyle ifade etmiştir: “Dualarınız olmasa ne kıymetiniz olur.” De ki: “Duanız olmazsa Rabbim size ne diye değer versin ki?” (Furkan, 25/77)
Dua ederken Allah’ın isimleri ile dua etmek çok önemlidir. Allah Teala, kullarının en güzel isimlerle Kendisine dua etmesini istemektedir; “En güzel isimler Allah’ındır. O halde O’na o güzel isimlerle dua edin.” (A’raf 7/180)
Birçok ilahi isme mazhar ve çok vazifelerle sorumlu olan ve değişik düşmanlar (nefis, şeytan vs.) ile imtihan olan insan, hem düşmanlarının şerrinden korunmak hem de istediklerine ulaşmak için Allah’a dua etmelidir. Öyle bir dua etmelidir ki, adeta bir dilencinin bir şeyler koparmak için yalvarması gibi insan Allah’a dua dua yalvarmalıdır. Duasında, yakarışında Allah’ın isimlerini zikretmelidir.
Ayrıca, siz muztar kaldığınız ve ihtiyaç hissettiğiniz zaman herhangi bir lafızla Cenabı Hakk’ a çağrıda bulunursunuz. Söylediğiniz lafız ne olursa olsun, o, içinizin sesi ve gönlünüzün ifadesiyse hiç farkına varmadan o gizli bırakılmış isimlerden birini ya da İsm-i A’zam gibi kabul edilecek bir ismi telaffuz edebilirsiniz. Mesela, “Ben bâisi fakirim, Sense düşkünlerin elinden tutan.” dersiniz.
Esmai İlahiye’de bunun karşılığı bir isim bilmiyoruz; ama belki bu da onlardandır. Mesela, “Ben muztarı muhtacım, muztar olanların ızdırarını gideren de Sensin.” dersiniz ve bunu Cevşen’de geçen “Ya Fârice’l-hemm, Ya Kâşife’l-gamm” yerinde kullanabilirsiniz.
Eğer samimi ve gönülden iseniz Cenabı Hak dilinizin bağını çözer ve farkına varmasanız da size İsm-i A’zam’ı söyletir. Fakat diliniz gönlünüze tercüman değilse, İsm-i A’zam’ı da söyleseniz, o işin bir yanını eksik bırakmış olursunuz.
İşte bundan dolayı, hak dostları, yalvarış ve yakarışların ancak sıdkla eda edildiği ölçüde “İsm-i A’zam”a iktiran etmiş gibi, rahmet arşına ulaşacağını ve hüsnü kabûl göreceğini söylemişlerdir.. evet samimiyet, sıdk ve sadakat, adeta İsm-i A’zam iksiri gibi tesir eder. Bayezid-i Bistami, kendisinden İsm-i A’zam’ı soranlara:
“Siz, Allah’ın isimleri içinde İsm-i Asğarı (en küçük isim) gösterin, ben de size İsm-i A’zam’ı göstereyim.” der ve ilave eder: “Bence İsm-i A’zam tesiri yapacak bir şey varsa, şüphesiz o da sıdktır; sadakatle hangi isim okunsa, o İsm-i A’zam olur.”
Evet, insan Cenabı Hakk’a samimi teveccüh etmeli ve Esma-i İlahiye’yi, Sıfat-ı Sübhaniye’ye yanaşma hususunda çok önemli bir merdiven olarak değerlendirmeli. Zatı Ulûhiyeti tanımanın, ancak Esma-i İlahiye’yi bilmekle mümkün olacağını kabul etmeli. Bütün kalbiyle onların arkasına düşmeli. Bir gönül insanı olarak bu isimleri bilmeli ve zikretmeli.
Cevşen-Esma-i İlahi Münasebeti
Bediüzzaman Hazretleri “el-Cevşen’ül-Kebir”e dikkatleri çekmiş ve şu müthiş tespitte bulunmuştur:
Cevşen, Kur’an’ın hakiki ve tam bir münacatı, Kur’an’dan çıkan bir hülasasıdır.
Cevşen, en hakiki insan-ı kamil olan Peygamber Efendimizin (aleyhissalatu vesselam) Allah’a bin bir ismiyle yaptığı bir münacattır, ateşten (cehennemden) istiazedir, sığınmadır.(Bkz. 24.Söz, l.Dal; 25. Söz, Emirdağ Çiçeği.)
Demek ki “Cevşen” Efendimizin Cenab-ı Allah’a bin bir ismi ile yaptığı münacatıdır. Bin bir esma-i ilahiyi ihtiva etmektedir. Cevşen’i okuyan kimse, Peygamberimizin Allah’a bin bir ismiyle yaptığı münacatı yapıyor demektir.
İlave bilgi için:
Allah’ın 99 İsmi Nedir? Esma-i Hüsna İsimleri ve Anlamları Nelerdir?