Allahu Tealâ elbette yarattığı insanlar içerisinde en fazla Peygamberleri sevecektir. Çünkü onlar sahip oldukları özellikler, taşıdıkları sıfatlar itibariyle müstesna, ısmarlama insanlardır. Aynı zamanda Cenâb-ı Hak’tan gelen vahiyleri insanlara bildirmekle görevlendirilmişlerdir. Bu vazifelerini en mükemmel şekilde yerine getirirken yine tebliğin yanında temsilde de zirveleri tutmuşlar ve Allah’ın emir ve yasaklarını yerine getirmede en büyük hassasiyeti gösteren yine onlar olmuşlardır. Çünkü Onlar örnek alınmak için gönderilmişlerdir. İnsanlık âleminde Allah’ı en iyi bilen, tanıyan ve O’nu herkesten ziyade seven yine Nebilerdir, Resüllerdir. Ve bu zatlar, hayatlarının tek gayesini, isimleriyle, sıfatlarıyla tanıyıp sevdikleri Yüce Yaratıcıyı insanlara tanıttırmak ve sevdirmek uğruna mücadele etmek olarak görmüşler ve bu uğurda en dayanılmaz zorluklara, sıkıntılara katlanmışlardır.
Ancak peygamberlerin kendi aralarındaki derecelerinin farklı farklı olduğunu yine bize Kuran bildiriyor. Onların içinde ulu’l azm sahibi dediğimiz Peygamberlerin diğerlerinden bir üstünlüğü olduğu gibi; âlemlere rahmet olarak gönderilen ve diğer Peygamberlere verilmeyen bir çok özelliğin Allah tarafından kendisine bahşedildiği Alemlerin Efendisi’nin de elbette diğer Peygamberlerden farkı bulunacak ve Allah katında da hususi bir makama sahip olacaktır. Çünkü O bütün âleme Peygamber olarak gönderilmiş, kendisinden sonra kıyamete kadar başka nebi gelmeyeceği için Hatemü’l-Enbiya olmuş ve insanlık âlemine getirmiş olduğu dinle en mükemmel nizam ve kanunları sunmuştur.
Bununla beraber bütün peygamberlerde var olan sevgi ve muhabbet Efendimizde en a’zam derecede vardır. Vardır ki, Cenâb-ı Hakk (cc) O’nun bu şefkat ve muhabbetini anlatma sadedinde kendi isimlerini O’na izafe etmiş ve Allah Rasûlüne “Raûf, Rahîm” demiştir. O müminlere karşı işte böyle bir sevgi ve şefkat abidesidir.
Ve yine O’nda öyle bir sevgi ve şefkat vardır ki, doğduğu zaman “ümmeti, ümmeti” demiş ve her nebinin, her velinin “nefsî nefsî” diyeceği yerde o yine “ümmetî, ümmetî” diyecektir.
Bu şefkat ve sevgiye bakın ki, miraç vasıtasıyla ulaştığı zirveden, hem de başka hiçbir beşere nasip olmayan o yüksek payeden, sırf ümmetini kurtuluşa götürebilme ve ellerinden tutup onlara da böyle bir miraç zevkini tattırabilme için geriye dönmüş ve dünyâya ızdırap yudumlamaya gelmişti.
O nasıl bir şefkattir ki, kendisini taşlayan ve vücudunu kan revan halde bırakanlara melek feveran ediyor ve “müsâade et de şu dağı onların başına geçireyim” diyor; fakat O, “kıyâmete kadar onların zürriyetinden bir fert ümmetime dâhil olacaksa, hayır istemem” karşılığını veriyor.
Onun bir derdi vardır, insanların hidayete ermesi. O bu mevzuda çok hırslıdır. O kadar ki, kendisini bu uğurda telef edecek duruma gelmiştir. Ayet O’nu: “Bu Kur’ân’a inanmıyorlar diye nerdeyse üzüntünden kendini telef edeceksin” diyerek ikaz ediyor ve bize onu böyle bir tablo ile gösteriyor.
O daima hak uğruna kendini bitirip tüketme ufkunda yaşıyor. Küsme, darılma, gönül koyma. O’nun semtine yanaşamıyor. O bütün başına gelenlere dayanma noktasında hep azimle sebat ediyor.
Yıllarca bir kaneviçe örüyor ve gelen gaybî bir el O’nu paramparça ediyor. O hiç hayıflanmadan başlıyor yeniden örüyor.
Ondaki bu hususiyetler işte bu manada hiçbir peygamberle dahi kıyas kabul etmeyecek kadar büyüktür. Biz burada bir fikir vermesi için O’nun birkaç özelliğinden bahsettik. Aslında Efendimizin sahip olduğu mümtaz vasıfları anlatan birçok kitap yazılmıştır.
Sonuç olarak şunu söyleyebiliriz ki; insanlığın iftihar tablosu olan Efendimiz (s.a.s.),
- Getirdiği Yüce Kur’an’la Allah’a karşı sergilediği bizlerin tahammül edemeyeceğimiz kulluğuyla,
- Eşsiz ve mükemmel ahlakıyla,
- Ümmetine olan şefkat ve merhametiyle,
- İnsanları Allah’la buluşturma yolunda sergilediği olağanüstü gayretiyle,
- Hiçbir nebiye nasip olmayan miraca çıkması ve orada gaybî âlemlere muttali olmasıyla,
- Kıyamete kadar bütün ümmetinin kendisine salât u selam getirmesiyle,
- Allah’a kurbiyet noktasında hiçbir beşerin ulaşamayacağı yere gelmiş ve Allah katında da en sevgili olma bahtiyarlığını elde etmiştir.