Altın hesabı, cari, vadeli veya katılma hesabı şeklinde açılabilen özel bir hesap türüdür. Bu hesap, TL ve dolar karşılığında açılabildiği gibi, bankaya teslim edilen fiziki altın karşılığında da açılabilmektedir. Altın hesabını, ya bizzat banka şubesine giderek veya internet üzerinde açmak mümkündür. Altını elde muhafaza etme ve taşıma risklerini ortadan kaldırması, altının alım-satımının kolay olması, alım-satım sırasında daha az zarar edilmesi ve bir de bazı banka ve finans kurumları tarafından faiz veya kâr payı verilmesi altın hesabının tercih edilmesinin temel sebepleridir.
TL, Dolar veya fiziki altın karşılığında açılan altın hesaplarında satın alınan altınlar, gram olarak hesaba kaydedilmektedir. Bazı bankalar, hesapta kaydî olarak yer alan bu altınların müşteriye hiçbir şekilde fizikî teslim seçeneğini sunmazken, bazıları hesapta yer alan altınların daha sonra fizikî olarak teslimine de imkân tanımaktadır. Bankaya göre fizikî altın tesliminin de farklı şart ve uygulamaları bulunmaktadır. Bazı bankalar 1 gramdan başlamak üzere farklı ağırlıklarda altınları müşterinin isteğine göre ona teslim ederken, bazılarında altının fiziki olarak alınabilmesi için, belirli bir ağırlığa ulaşmış olması gerekmektedir. Bazı bankalar bu ağırlığın alt limitini 1 kg olarak, bazıları ise 5 kg olarak belirlemişlerdir.
İşlem kısaca şu şekilde gerçekleşmektedir: Elinde veya banka hesabında TL veya döviz cinsinden parası olan bir kimse bankaya giderek parasını yatırmakta, bu para işlemin yapıldığı günkü kur üzerinden altına çevrilmekte ve mudinin hesabına gram cinsinden kaydedilmektedir. Müşterinin tercihine göre hesaptaki altının, vadeli mevduata veya katılma hesabına çevrilmesi de mümkündür. Mudi daha sonra hesapta biriken altınlarını geri almak istediğinde ise, bu altınlar yine o günün kuru üzerinden TL’ye çevrilip müşteriye verilmekte veya bankanın fiziki altın uygulaması varsa ve müşteri de bunu tercih ediyorsa, hesabında kaydi olarak yer alan altınların bizzat kendisini teslim almaktadır.
Daha önce de ifade edildiği gibi altın hesabı faizli bankalardan açılabileceği gibi, katılım bankalarından da açılabilmektedir. Faizli bankalardan açılan altın hesabı da, ya vadeli ya da cari hesap şeklinde açılmaktadır. Faizli bankalardan açılan vadeli altın hesabının caiz olmadığı açıktır. Zira bu, doğrudan faizli bir işlemdir. Yani bankalar, altınlarını mevduat hesaplarına yatıran mudilere belli oranda faiz verirler ki, bunun hükmü de haramdır. Altınların, faizli bankalardan açılan cari hesaba yatırılması durumunda da, faizli işlemlere finansman sağlanmakta yani faiz sistemine destek olunmaktadır ki, günahta yardımlaşmayı yasaklayan ayet-i kerimeye (Mâide, 5/2) göre bu da caiz olmayacaktır.
Katılım bankalarında açılan altın hesabına gelince, burada tartışma konusu olan iki mesele vardır. Bunlardan birincisi sarf akdinin hükümlerine uyulup uyulmadığı, diğeri de hesapta yer alan kaydî altınların reel bir karşılıklarının bulunup bulunmadığıdır.
Gerek TL, gerek döviz gerekse fiziki altınların bankaya verilerek, bunlar karşılığında altın hesabının açılması bir çeşit sarf akdidir. Sarf akdi, paranın parayla değişimi demektir. Burada paradan kastedilen ise, başta altın ve gümüş olmak üzere, kâğıt ve madenî bütün paralardır. Sarf akdinin sahih olmasının şartı ise, bedellerin aynı mecliste peşin olarak karşılıklı kabz edilmeleridir. Buradaki “kabz” kelimesiyle ilgili ortaya konulan yorum farklılıkları, altın hesabıyla ilgili farklı hükümlerin verilmesine sebep olmuştur.
Genel itibarıyla fıkıh kitaplarında bakıldığında kabz, bir malı parmaklarla kavrayarak almak şeklinde anlaşılmıştır. Konuyla ilgili hadis-i şerifte geçen يَدًا بِيَدٍ “peşin olarak” lafzı (Buhârî, Büyu’ 84; Müslim, Talâk 81) bu yoruma temel dayanak teşkil etse de, hiç şüphesiz o günün piyasa şartları da bunda etkili olmuştur. Kabzın fiili, şekli ve hakiki hali bu şekilde olsa da, fıkıh kitaplarında hükmî kabz üzerinde de durulmaktadır. Mesela bir gayr-i menkulün tahliyesi, hükmî kabz olarak kabul edilmiş ve hakikî kabzda geçerli olan hükümlerin burada da geçerli olacağı ifade edilmiştir. Aynı şekilde dükkân, ev, ambar veya sandık gibi bir yerde bulunan bir malın kabzı adına, anahtarın verilmesi yeterli görülmüştür. Aynı şekilde bir para birimi ile doğmuş olan bir borcun başka bir para birimi ile ödenmesinin tecviz edilmesi de hükmî kabza örnek teşkil etmektedir.[1]Bkz. Emrullah Durmuş, “Fıkhî Açıdan Altın Hesabı”, İslâm Hukuku Araştırmaları Dergisi, sy. 20, 2012, s. 237-266.
Buna göre günümüzde bankaya verilen paraların görevli tarafından teslim alınarak, bunlara mukabil gelen altın miktarının hesaba kaydedilmesi de bir nevi kabz olarak değerlendirilebilir. Nitekim İslâm Fıkıh Akademisi de, 1990 yılında Cidde’de gerçekleştirmiş olduğu toplantısında, parayı hesaba kaydetmenin hükmî kabz sayılacağı konusunda bir karar almışlardır. Zira kabzdan maksat, zilyetlik hakkının intikali ve teslim alınan mal üzerinde tasarruf yetkisine sahip olmaktır. Günümüzdeki banka cüzdanlarının kişiye bu hakkı verdiğinde ise bir şüphe yoktur.
Altın hesaplarıyla ilgili dikkat edilmesi gereken en önemli problemlerden birisi de, hesaba gram cinsinden kaydedilen altınların, gerçekte bir karşılıklarının olup olmadığıdır. Zira müşterilerin satın aldıkları altınların bankalarda reel bir karşılığının mevcut olup olmaması fıkhî hüküm açısından önem arz etmektedir. Banka hesaplarındaki yazılı altın miktarları, gerçekte mevcut olan altın miktarı hakkında bilgi vermelidir. Yoksa bunların bizatihi altın olmadığı aşikârdır. Dolayısıyla tamamen farazi olarak gerçekleştirilen altın alım satımını tecviz etmek mümkün değildir. Bu açıdan bankalar, ya ellerinde mevcut olan altınları müşterilerine satmalı ya da müşterilerin talebine göre hemen altın borsasından altın satın almalıdırlar. Aksi takdirde madumun (yokun) satımı gündeme gelecektir ki, bu da hadis-i şeriflerde yasaklanan bir akit türüdür.
Dipnotlar
⇡1 | Bkz. Emrullah Durmuş, “Fıkhî Açıdan Altın Hesabı”, İslâm Hukuku Araştırmaları Dergisi, sy. 20, 2012, s. 237-266. |
---|