Kur’an ferman ediyor:
‘Her insanın amelini boynuna doladık; kıyamet günü onun için, açılmış olarak bulacağı bir kitap çıkarırız.’ (İsra, 17/13)
Herkesin arkasına takılan ve sahibinden ayrılmayan bir kitabı vardır. Hiç kimse, hayır ve şer herşeyi içinde muhafaza eden kitabtan kurtulamaz. Herkesin kitabı gerdanlık gibi boynuna takılmıştır. Âlem-i şehâdette yapılan şeyler aynıyla gerdanlık olamayacağına göre, yaptığımız her iş, her amel âlem-i misâle ait keyfiyetiyle boynumuza takılacaktır. Nasıl olacaktır? Havadaki ses ihtizazları gibi mi? Elektromanyetik dalgalar gibi mi? Eşyanın bir kısım ses, şekil, renk ve keyfiyetleri imtisas etmesi (absorbe) gibi mi? Her şeyin eşyanın içinde muhafaza edilmesi gibi mi? Keyfiyeti bizim için meçhul; ama varlığında zerrece şüphe yok. ‘Sırların açığa çıkacağı gün‘ (Târık, 86/9) bu defterdekiler ortaya dökülecektir. Keyfiyetini bilemiyoruz; ama ne çıkar? Biz misallerle meseleyi çözmeye çalışıyoruz. Zaten Kur’an da, ‘Ve lillâhi meselü’l-a’lâ; en yüce misaller Allah içindir‘ (Nahl, 16/60) diyerek bize misal vermeyi öğretmiyor mu? Evet burada Zat-ı Ecelli Â’lâyı tanıma mevzuunda da misal verilebileceğine işarette bulunuluyor. Misallerin en alîsi O’na ait ve biz misallerle meselelerimizi vüzûha kavuşturmaya çalışıyoruz.
Kabirde ameller temessül eder. Rasulü Ekrem (sav): ‘Namaz nur, sadaka bürhandır‘ (Nesei, Zekat 1; Müslim, Taharet 1; Tirmizi, Cuma 80; Deavat, 85) buyuruyor. Namaz bir nur, sadaka ise bir burhan halinde temessül eder. İki bahadır civanmert gibi insanı muhafazaya çalışırlar.
Bir başka hadislerinde de yine bu manaya işaretle şöyle buyururlar:
‘Cenaze mezara konduğu zaman kendisini teşyi edenlerin daha ayak sesleri kesilmemiştir ki, melekler gelir kendisine soru sorarlar. Tam o dakikada nûrânî bir şey gelir onun baş ucuna oturur. Bu onun namazıdır. Bir başka nûrânî şey ayak ucuna oturur. Bu onun sair hayrat ve hasenatıdır. Bir başka nûrânî şey onun sağ tarafına oturur. Bu onun orucudur. Bir başka nûrânî şey sol tarafına oturur bu da onun zekatıdır. Bunlar, sağdan ve soldan kabrin onun kemiklerini sıkmasına (canını yakmasına), sıkıntılar hasıl etmesine karşı onu korurlar.’ (Abdürrezzak, Musannef, 3/582, 583)
‘Kabir amellerin çeyiz sandığıdır’ Bir gelinin çeyizlerini içine koyduğu sandık gibi, ebedi vatanımız ve baba yurdumuza gittiğimiz zaman, namazımızı, orucumuzu, zekatımızı, hayrat ve hasenatımızı orada temessül etmiş olarak bulacağız.
Ehlullahtan riyavet edilen menkibeler vardır. Bize misal aleminden bazı tablolar sunan onlardan birisinde şöyle der:
‘Mezara beni koydukları zaman cehennemin dehşet saçan keyfiyeti karşıma dikildi. Üzerime geliyordu. Ve bir kaç tane ekmek adeta siper oldu ve beni korumaya başladılar. Ben bunların keyfiyetini sordum. Dediler ki, bunlar sen hayatta iken fakirlere tasadduk ettiğin ekmeklerdir.’ Bu bir Ehlullahın müşahedesi…
Allah Rasulü (sav) de ‘Namazın baş ucunda, orucun sağında, zekatın solunda, sair hayrat, sadakat ve hasenatın ayak tarafında seni himaye edecek‘ (Abdürrezzak, Musannef, 3/582, 583)
Ahmed b. Hanbel, Müsned’inde ‘Mahşer’de insan, yaptığı hasenat ve hayratla korunacaktır‘ (Müsned, 6/352) diyor. Bir zayıf hadis de bize şöyle bir hususdan bahsediyor: Cehennem, dalga dalga köpürüp coştuğu bir anda, insanlar dehşet içinde ondan kaçarken, iki cihan serveri ümmeti için çırpınıp durmakta ve kurtarmak için bir çare aramaktadır.. (Nasıl aramaz ki, o daha doğduğu anda bile ‘Ümmetî Ümmetî’ diye inlemiştir.) Tam o esnada karşısında Cibril belirir. Cibril ki onun en yakın dostudur. Elinde bir bardak mâi tutmaktadır. Bardak yarısına kadar su doludur. Allah Rasulü, Cibrilden elindekinin ne olduğunu sorar. Cibril ‘ümmetinin göz yaşlarıdır’ cevabını verir. Ve sözlerini şöyle devam ettirir: ‘Bugün cehennemi bundan başka hiçbirşey söndüremez.’ (Vehbe Zuhayli, Tefsir-i Münir, 27/141).
Dünyada damla damla akıtılan göz yaşları, ahirette cehennemi söndürecek en müessir iksir olacaktır. Zaten sahih bir hadislerinde de Efendimiz şöyle buyurmuyor mu:
‘İki göz vardır ki, cehennem ateşini görmez. Birisi: Allah korkusuyla ağlayan göz. İkincisi: Düşman karşısında nöbet tutan nöbettarın gözü.’ (Tirmizi, Fezâilü’l-Cihad 12)
Birisi dâhili düşman olan nefsine karşı, diğeri de ırz, namus, vatan ve bunlardan da mukaddes dinine saldırmak için fırsat kollayan hârici düşmana karşı. İşte bu iki grup insanın gözleri, cehennem ateşi görmeyecektir.
Bundan da anlaşılıyor ki, mü’minin her bir ameli, ahiret menzillerinin her birinde ayrı ayrı temessül edecek; kimi yerde o, mümini bela ve musibetlere karşı koruyacak, kimi yerde de onun karşısına bir Cennet taamı veya diğer Cennet nimetlerinden biri olarak çıkacaktır.
Mü’ minin her ameli, arşı a’zama yükselir. İmam Ahmed, Numan b. Beşir’den naklediyor:
Allah Rasulü buyurdular ki: ‘Arş-ı A’zamın etrafında daima arı sesi gibi sesler duyulur. Sizin tesbih, tehlil, tekbir ve tahmidleriniz, vızıltılar halinde Allah’ın arşının etrafında tıpkı oğul veren arı şeklinde vızıltılar çıkartır. Ve bunların tek dilekleri de sahiplerinin affedilmesidir.’ Rasûlü Ekrem bu ifadelerinden sonra soruyor: ‘Rabbinizin yanında böyle şefaatçilerinizin bulunmasını istemez misiniz?’ (Müsned, 4/268-271)
Siz durmadan dua ve zikirle Cenab-ı Hakk’a yalvarıp yakaracaksınız. Ağzınızdan çıkan her kelime, her ses, dalgalanıp arşa yükselecek ve arşın etrafını ihata ederek orada arı sesi gibi ses çıkaracak ve hakkınızda şefaatte bulunmaya çalışacaktır. İşte, keyfiyeti meçhul olmakla beraber, bu ve benzeri hadisleri bize, misal aleminde bazı levhalar anlatmaktalar.
Mallarınız temessül edecek, Allah’ın nezd-i uluhiyetinde kıymet ifade eder değerleriyle hakkınızda şefaatçi olacaklar. Zekatını, sadakasını, öşrünü vermediğiniz mallarınız ise yılanlar, çıyanlar halinde temessül ederek yine misal aleminden levhalar halinde nazarınıza arzedilecek ve size eza ve cefa yapacaklar. Bir ayette bu hakikat anlatılırken şöyle buyurulur:
‘Allah’ın kereminden kendilerine verdiğini cimrilik edenler, onu kendileri için hayırlı sanmasınlar. Hayır, o kendileri için şerlidir. Cimrilik ettikleri şeyler, kıyamet günü boyunlarına dolandırılacaktır. Allah, yaptıklarınızdan haberdardır.’ (Âl-i İmran, 3/180)
Tirmizi, Nesei ve Ahmed b. Hanbel’in rivayet ettikleri bir hadis-i şerifte de bu husus teyid edilmekte ve şöyle denmektedir:
‘Bir mü’minin, malının zekatından vermesi gereken şeyi vermediği takdirde, bu mal ahirette onun karşısında yaşlılığından ve dehşetinden başının tüyü dökülmüş, dehşetli bir yılan halinde temessül edecektir.’ (Tirmizi, Tefsir-i Sure Al-i İmran, 4; Nesai, Zekat, 2; Müsned, 1/377)
Buhari, Müslim şu ilaveyi yapıyorlar: ‘Onun iki tane de dişi vardır. Kişiyi ağzından veya avurdundan ısırırlar.’ (Buhari, Zekat 3; Tefsîru Sure 3/14, 9/6; Müslim, Zekat 27, 28)
Meseleyi hülasa etmeye çalışalım: baştan buraya kadar bir bir saydığımız deliller muvacehesinde diyoruz ki, âlem bizim içinde bulunduğumuz âlemden ve varlık da bu âlemde mevcut varlıklardan ibaret değildir. Belki bu âlemin verasında başka âlemler ve o âlemlere mahsus da varlıklar bulunmaktadır.
Kaynak: Varlığın Metafizik Boyutu, “Amellerin Temessül Etmesi”