Çoklarının çok yerlerde anlattığı bu hususun tafsilini anlatanların anlatmasına havale ederek sadece sual soran şahsın sualine saygı ifâdesi olarak kısaca ve ancak meâl çapında, bu mübarek âyet üzerinde duralım: Belki de bir çok arkadaşlarımız itibariyle, anlatacaklarımız, “malûm-u ilam” kabilinden olacaktır. Ancak, Kur’ân’a ait her mes’ele bizim için çok mühimdir. Mevzua bizim vereceğimiz cevabın ehemmiyeti noktasından değil, Kur’ân’la alâkası cihetinden bakılmalıdır.
Âyette meâl olarak şöyle buyurulmaktadır: “Andolsun ki, sizi biraz korku, açlık, mallardan, canlardan ve ürünlerden biraz azalma (fakirlik) ile imtihan eder, deneriz. (Ey Peygamber!) Sen sabırlı davrananları müjdele.” (Bakara, 2/155)
Kasem olsun ki, sizi, içinize salacağımız bir kısım korkularla imtihan ve iptilaya tâbi tutacağız. Defaatla başınıza korku salacak, ehl-i dünyayı size musallat edecek, böylece kim korkuyor, kim korkmuyor, haricî vücud noktasında bunu ortaya çıkaracağız. Evet, kimin korkup korkmadığını ilim noktasından Cenab-ı Hakk (cc) biliyor. Fakat, kudret ve iradenin taalluk sahası olan haricî vücud noktasında kimin korkup kimin korkmadığını ortaya koymak için O sizi durmadan imtihana tâbi tutacaktır.
Bu imtihanlardan biri de korkudur. İnsan, zelzeleden, açlıktan, susuzluktan, maddî-mânevî düşmandan korkar ve bunlar onun için bir imtihan olur..
İmtihanın ikinci çeşidi de açlıkla yapılandır. Ümmet-i Muhammed belli devirlerde bu imtihanın en şiddetlisine maruz kaldı. Günümüzde böyle bir imtihan söz konusu değildir. Vâkıa, bugün de bir kısım açlıklar, sefaletler yok değildir ama, bunlar, günümüz insanının israf ve suistimallerine terettüb eden bir kısım tokatlardır. Oysaki bizden evvelki nesiller, hususiyle de son iki asrın insanı, hârici ve dâhili düşmanların tasallutuyla, açlığın en acımasızına maruz kalmışlardır. Evet, bugün de belki bazı Afrika ülkelerinde de açlık vardır; ancak bu onların su-istimalinden kaynaklanan bir tokattır. Başka vesilelerle o hususu, uzun uzadıya anlattığım için burada temas etmeyeceğim.
Mal noksanlığı, bir bakıma gelecek çeşitli âfetlerle olabileceği gibi, bereketin kaldırılmasıyla da olabilir. Bu da imtihan çeşitlerinden biridir. Ve günümüzde enflasyon bu imtihanların en zorlu olanıdır.
Nefislerdeki noksanlık ise, hem öldürülme hem de insanca yaşama haklarından mahrum bırakılma gibi manâlara gelebilir. Dıştan gelen taarruz ve istilâlara karşı yapılan mücadelede İslâm âlemi şehidler vererek nefiste noksanlık imtihanı görebilecekleri gibi dahilde, İslâmi hayâtı yaşayanlar, cemiyet hayatından tecrid edilip ve onlara üçüncü sınıf vatandaş muâmelesi yapılmak suretiyle de imtihandan geçirilebilirler. Bütün bunlar Cenâb-ı Hakk’ın (cc) ibtila ve imtihanıdır. Ve mü’minler imtihan olmaktadırlar. “Semerat”, meyveler demektir. Allah (cc) bağ ve bahçelerimize verdiği ve vereceği âfetlerle bunlarda noksanlıklar meydana getirir ve bizi imtihan eder. Bir de her türlü çalışma ve gayretin netice ve semeresiyle bizi imtihan eder ki, bu da yine semeratla imtihandır. Bu imtihanlar ya bizim çeşitli günahlarımıza terettüb eden imtihanlardır.. Allah (cc) bunlarla bizi uyarmak ve kendimize getirmek istemektedir; ya da derece ve mertebemizin artması içindir ki, bu da bizlere Cenâb-ı Hakk’ın (cc) bir lütfu demektir.
Sabır ve sadakat ancak imtihanlarla belli olur. Her türlü imtihan karşısında, Hakk (cc) kapısından ayrılmayanlar ve orada kalmaya kararlı olanlar, kapının her açılıp kapanışında, başı kapının eşiğinde bekleyenler bu imtihanı kazanmış olacaklardır. Az bir sıkıntı ile yol-yön değiştirip, kapının önünden ayrılanlar da kaybetmiş olacaklardır.
Efendimiz (sav) bir bela veya musibete maruz kaldığında hemen abdest alır ve namaza dururdu. “Sabır ve namazla Allah’tan (cc) yardım isteyin” (Bakara/153) âyeti bize bu hakikatı anlatıyor. Musibet sizi çepeçevre sardığı ve ufkunuzu kararttığı zaman bu girdaptan çıkmanın ve kurtulmanın yolu sabır ve namazdır. Evvelâ dişini sıkarak sabredeceksin; sonra da kullukta ısrar ederek, Rabb’inin dergahına yüz süreceksin.
İhtimal ki, Cenâb-ı Hakk (cc) bu imtihanlarla, bizim, sabır, tahammül, vefa ve sadakatımızı ortaya çıkarmakta böylece hem kendi lütûflarını hem de bizim gerçek değerlerimizi ihtar etmek istemektedir. Evet O, sabır ve sadakatınızı geçirdiğiniz imtihanlar karşısında gösterdiğiniz tavır mezurasıyla ölçecek ve kendinizi kendinize tanıttıracaktır. Ta ki, kimsenin Allah’a (cc) karşı bir delîli kalmasın. Belki de kul böyle bir ölçü ve tartı ile kendini deneyip ölçtükten sonra, şu itiraflarda bulunacaktır: Ya Rabbi, meğer ben ne dönek insanmışım. Sen beni bir kere imtihan ettin, kapıyı yüzüme bir kere kapadın, dümenimi bir kere bozdun, ben de artık bu iş olmaz dedim, ayrılıp gittim. Oysa ki bu bozgun, hiç durmadan tekerrür edip dursaydı, bana düşen vazife, yerimde sebat etmek ve.. senin düşmanlarınla yaka paça olmaktı. Sen belki, yüzlerce defa benim ordumu bozguna uğratacaktın; ama ben hep “Seni, Seni” diyecektim. Sen evimi başıma yıkacak, evlat ve mal acısıyla yüreğimi yakacaktın; ben hiç tavır değiştirmeden “Seni, Seni” diyecektim. Sen tepeden tırnağa vücuduma hastalıklar salacaktın, ben de dayanamayarak inim inim inleyecektim; ama, biraz derman bulunca ve iki kelime konuşma fırsatı yakalayınca yine “Seni, Seni” diyecek ve hep Seni isteyecektim. Bunları demem gerekirken, diyemedim, sarsıldım, döndüm ve ayrılıp gittim. Meğer ben ne dönek biriymişim..!
Kul, hak ve istikamet üzerinde olduğu demlerde de imtihan olur. Bir çok hadisin beyanıyla, Allah (cc) kulunu imtihan eder, başına çeşitli belâ ve musîbetler yağdırır, tâ ki kul, Rabbi’nin huzuruna tertemiz gidebilsin ve Cennet yamaçlarında huzur ve itminanla tenezzühten tenezzühe koşsun-dursun…
Evet, bizler de bir çok defa elenecek, kalburlara konacak, eleklerden geçirilecek ve imtihan olacağız. Böylece, has hamdan, kömür de elmastan ayrılmış olacak. Bilhassa günümüzde böyle bir imtihana zaruret vardır. Zira ilerde muhtemel dönekliklerin önünü almak ancak bu gün görülüp geçirilen imtihanlarla mümkün olabilecektir. Onun için, İlâhî da’vâyı omuzlamaya, taşımaya namzet olanlar arasında imtihan çok önemli bir faktördür; bunu da bizzat Cenâb-ı Hakk (cc) yapmaktadır ve yapacaktır. Bize düşen sadâkatla bu kapıdan ayrılmamaktır.
Kaynak: Asrın Getirdiği Tereddütler 4.