Anne-baba ile hanım arasında kalındığında, hukuk zedelenmediği müddetçe, anne, baba razı edilmeli/edilmeye çalışılmalı, hanım da yönlendirilmeli, teşvik edilmeli ve bazen de tavır konulmalıdır fakat kesinlikle boşanmaya varacak sertlikler gösterilmemelidir zira anne, babadan dolayı eşler boşanmaz. Aynı durum kadın için de geçerlidir. O da kocasından dolayı kesinlikle anne babasına karşı gelmemeli, onların hukukunu ihmal etmemeli ve onlara gereken saygı ve sevgide kusur etmemelidir zira Cenâb-ı Hak, Kur’ân-ı Kerîm’de kendisine ibadetten sonra hemen onların hakkını hatırlatmış ve “öf” bile demeyin diyerek meseleyi kestirip atmıştır. Cenâb-ı Hakk’ın onlara aslan payını verdiği yerde bizim buna muhalif davranmamız câiz olmaz.
Anne baba, genelde hissî davranırlar. Bu açıdan elden geldiğince onların hissiyatını gözetmek gerekir. Mesela bazı durumlarda bir anne, oğlunu gelininden kıskanabilir. Oğul, bu kıskançlığı problem hâline getirmemeli ve gerekirse müdarâta/idare etmeye başvurmalıdır. Diğer yandan hanım ise kayınvalideye karşı hukuku zedeleyici davranabilir. Mesela kocasını annesine yardım etmekten alıkoyabilir. Bu durumda, hanımın sözüne bakarak annenin hukuku çiğnenmemelidir. Bu gibi hallerde hanım yönlendirilmeli ve kendisine nasihat edilmelidir. Nasihatin fayda vermediği yerlerde ise evin içinde kalmak şartıyla tavır konabilir. Bu tavrın ne olacağı hususu, Kur’ân’da ve hadis-i şeriflerde beyan edilmiştir.
Elden geldiğince hissiyat gözetildiği ve hukuk ihlalleri olmadığı hâlde valideynin, “Hakkımı helâl etmiyorum.” demesi çok şey ifade etmez zira bu söz hissîdir; mantıkî ve hukukî değildir. Aynı zamanda çocuğuna gücünün üzerinde yük yüklemek demektir. Mesela anne, oğluna, “Hanımını döversen sana hakkımı helâl etmem.” dediğinde bu söz bir mana ifade eder. Ama oğlunu gelininden kıskandığı için “Sen beni hiç gözetmiyorsun, beni sevmiyorsun, sana hakkımı helâl etmiyorum.” diyorsa bu sözün bir temeli yoktur. Oğul, normal şartlarda elinden geleni yaptığı müddetçe mesul olmaz. Haksız olan annenin yaptığı beddua, haksız olduğu için yerini bulmaz zira beddua, o bedduaya layık olana ulaşır.
Evet, anne-babanın hissî konuşmalarının tesirinde kalıp aileyi kırıp dağıtmamalı ve sertlikler oluşturmamalıdır. Bunun yanında hanımın hissî tavırları yüzünden de anne baba ihmal edilmemelidir. Mesela fakir anne, babaya yardım etmek ve her ay bir miktar vermek isteyen birini, hanımı bundan menedemez. Bu konuda erkek, reislik vazifesini yerine getirmeli ve ağırlığını koymalıdır. Gerekirse, çocuklarına az yedirmeli, evine alacağı şeyi az almalı ama mutlaka anne, babasına maddî olarak yardım etmelidir. Aynı şekilde yazın kocasının memleketine gitmek istemeyen bir hanım, haksızlık yapıyor demektir. Hâlbuki o, her şeye rağmen katlanmasını bilmeli, gidip sıla-i rahmi eda etmeli, böylece hem kocasını hem de kayınvalide ve kayınpederini hoşnut etmelidir. Sonunda anne-baba haksız bir şekilde hoşnut olmasalar bile en azından gelin, kendine düşen görevi yerine getirmiş olur. Bunun yanında bir erkek, hanımını, geçinemediği anne-babasının yanında yalnız kalmaya zorlamamalıdır. Kalacaklarsa beraber kalmalı, yaşanacak sıkıntıları beraberce göğüslemelidirler.
Hâsılı, bir taraftan valideynin hissiyat ve hukuku gözetilmeli, diğer taraftan da aile içi denge korunmalıdır. Hakka riayette hassasiyet gösterilip hisler de elden geldiğince okşandığında öyle inanıyoruz ki anne-baba ile karı-koca arasında hoşnutsuzluk yaşanmayacak, yaşanan ufak tefek rahatsızlıklar ise çabucak giderilecektir.
Burada valideyne düşen vazifeler de vardır: Valideyn, evli olan çocuklarını uzaktan takip etmeli, zaman zaman yönlendirici olmalı, onların kendi kendilerine ayakta durmalarını sağlamalı, bunun için beklemeli, fakat kesinlikle iç işlerine müdahele etmemelidirler. Bu müdahale ancak zaruri hallerde olmalıdır. Yani ailenin çatırdadığı hissedildiğinde anne-baba devreye girmelidirler. Müdahale ederken de katiyen yapıcı olmalı, “senin kızın şöyleydi, benim oğlum böyleydi” şeklinde karşı tarafı tenkit edici, suçlayıcı şekilde konuşmamalı; bilakis her anne-baba kendi çocuğuna nasihat etmeli, eşine iyi davranması ve sabretmesi yönünde tavsiyelerde bulunmalı ve böylece mukaddes bir müessese olan aile ayakta tutulmalı ve şeytanı sevindirecek bir şey yapılmamalıdır. Unutulmamalıdır ki şeytanı en çok sevindiren şeylerden biri de ailenin parçalanmasıdır.
Ayrıca anne-baba, evli olan çocuklarından, kendileri için borca girmelerini istememeli, hele hele kredi çektirmek suretiyle onları günaha ve gereksiz harcamalara sokmamalıdırlar. Eşler ise anne-babalarına yardım edeceklerse, bunu kendi aralarında istişareli ve haberli yapmalıdırlar. Her ne kadar bir erkeğin anne babasına yapacağı yardımı hanımına bildirme mecburiyeti olmasa da ailenin saadeti adına söylemesi daha uygundur.
Kaynak: Kadın ve Aile İlmihali