İçindekiler
İnsanoğlu, tarihin hiçbir döneminde bugün ulaştığı maddî imkânlara daha önce hiç ulaşmamış ve böylesine lüks ve sınırsız tüketim anlayışının zirveye çıktığı bir dönemi hiç yaşamamıştır desek mübalâğa etmiş sayılmayız. Bugün modern hayatın getirdiği en büyük açmazlardan biri olan sınırsız harcama ve tüketim çılgınlığı, israfın hat safhaya varmasına, mutedil ve orta yollu bir hayat anlayışının büsbütün terk edilmesine sebep olmuştur. Boşa geçen zamanlardan, gereksiz yere yanan ışıklara, lüzumsuz çalışan âletlerden, çöpe giden ekmeklere, fazladan alınan eşyalardan çizilip atılan kâğıtlara kadar yüzlercesi sayılabilecek bu davranışlar, israf ve tüketim girdabının ne kadar hat safhada olduğunun bir göstergesidir.
Makalemizde, günümüz insanını içinden çıkılmaz bir krize doğru sürükleyen ‘israf’ın ne ve nasıl bir kuşatıcılığa sahip olduğunu, israfın boyutlarının hangi seviyelerde bulunduğunu ortaya koyarak, bunun nasıl bir küresel âfete sebep olduğuna dâir bir farkındalık oluşturmak istiyoruz.
İsraf Nedir?
Arap dilinde ‘haddi aşma, hata, cehalet, gaflet, düşkünlük ve tiryakilik’ gibi mânâlara gelen ‘seref (سرف)’ kökünden türetilmiş ‘isrâf (إسراف)’ kelimesi, genel olarak ‘inanç, söz ve davranışta dinin, aklın veya örfün uygun gördüğü ölçülerin dışına çıkmak, ifrat ve tefrite düşmek’, daha özel mânâda ‘eldeki mal veya imkânları meşru olmayan maksatlar doğrultusunda harcamak, haddi aşmak, itidalli olmamak, saçıp savurmak’ demektir. Dolayısıyla israf, ‘itidalli ve orta yollu olma’ demek olan iktisadın da zıttıdır. Daha öz bir ifadeyle, ‘yerinde ve faydalı kullanılmayan her şeyi’ israf olarak değerlendirmek mümkündür.
İsraf kelimesiyle birlikte değerlendirilmesi gereken bir diğer kelime de, ‘tebzîr’ kelimesidir ki, harcamada ifradı, aşırılığı ifade etmek üzere bu kelime kullanılmaktadır. Bir ıstılah olarak tebzîr, ‘mal ve varlığı ifsat etmek, telef etmek, ziyan etmek ve savurganlık yaparak dağıtıp zayi etmektir.’[1]İbn Manzûr, Lisânu’l-Arab, IX/148. Türkçemizdeki ‘har vurup harman savurma’ tabiri de, kelimenin Kur’ân’daki mânâsıyla tam bir mutabakat arz etmektedir. İmam Gazzâlî’nin ifadesiyle, ‘dinin, örfün ve insanlığın gerektirdiği yerlere gerektiği ölçüde harcamak cömertlik, bu ölçülerin altına düşmek cimrilik, bunların üstüne çıkmak ise israftır.[2]Gazzâlî, İhyâ, III/259-60.
Kur’ân-ı Kerîm’de israf kelimesinin farklı mânâlara gelmek üzere çok geniş bir siyakta kullanıldığı görülür.(Bk.Duhân, 44/30-31; Mâide, 5/77; İsrâ, 17/33; Nisâ, 4/6; A’râf, 7/35; Zümer, 39/53.) Buna göre israf kelimesi, yerine göre insan yaratılışına aykırı davranma, kullukta dengeyi kaybetme, hissî davranışlarda bulunarak tutarlı olamama gibi mânâları ifade etmektedir.[3]Veli Kayhan, “Kur’ân’a Göre İsraf ve İktisat”, Dinbilimleri Akademik Araştırma Dergisi, VI (2006), s:2, s.190. Ayrıca Kur’ân-ı Hakîm, israfın ve tebzîrin (saçıp savurmanın) sebep olduğu bu hasletten şeytanî bir vasıf olarak bahsetmektedir:
“Yakınlarına, yoksula, yolda kalmışa hakkını ver, ama sakın saçıp savurma. Çünkü savurganlar şeytanların kardeşleri olmuşlardır. Şeytan ise Rabbine karşı pek nankördür.”( İsrâ, 17/26-27.)
Esasen saçıp-savurmanın az ya da çok harcama ile değil, harcamanın yapıldığı yerle alâkası vardır; bu açıdan, saçıp savurmadan maksat, ‘doğru olmayan yerlere harcamada bulunmak’tır. Dolayısıyla bir insan bütün malını-mülkünü Allah yolunda infak etse de savurganlık yapmış sayılmaz; fakat gayr-ı meşru bir iş için sadece birkaç kuruş da harcasa yine ‘saçıp savurmuş, israf etmiş’ olur. [4] Gülen, Ölümsüzlük İksiri – Kırık Testi – 7, s.194.
Hadîslerin mânâ dünyasında ise israf, nimet olarak görülen her türlü imkânın sarfedildiği çok geniş bir alana hasredilmiştir. Öncelikle Yüce Yaratıcı’nın (celle celâluhu) insana bahşettiği her türlü nimetin hesabının sorulacağı ifade edilmiş (Müslim, Eşribe, 140); bununla birlikte Allah’ın (celle celâluhu) vermiş olduğu nimetleri kulun üzerinde görmekten hoşnut olduğu belirtilmiş (İbn Hanbel, Müsned, II/182), malın gereksiz yere asla zayi edilmemesi (Buhârî, İ’tisâm, 3), evde ihtiyaç fazlası eşyanın bulundurulmaması (Ebû Davud, Libâs, 42), yeme, içme ve giyinmede kibir ve israfa kaçılmaması gerektiği (Buhârî, Libâs, 1) vurgulanmıştır. Ayrıca Resûlüllah (sallallahu aleyhi ve sellem) insanların kıymetlerini takdir etme hususunda en çok aldandıkları ve israfa daldıkları iki temel nimete şöyle işaret etmiştir:
“İki nimet vardır ki, insanların çoğu bu hususta aldanmışlardır. Bunlar, sıhhat ve boş vakittir.” (Buhârî, Rikâk, 1)
Keza Allah Resûlü (sallallahu aleyhi ve sellem) ibadet maksadıyla bile olsa abdest ve gusülde suyu kullanırken israftan ve lüzumsuz yere su sarfiyatından sakındırmış ve aykırı davrananları da uyarmıştır. Nitekim ashaptan Sa’d b. Ebî Vakkas’ı (ra); “(Ey Sa’d!) Nehir kenarında bile abdest alıyor olsan israf etme!” diye ikaz etmiştir (İbn Hanbel, Müsned, II/221; İbn Mâce, Tahâret, 48).
İsrafın Boyutları
İsraf kavramını sadece yiyecek-içecek, mal-mülk ve maddî imkânlarla sınırlı olarak düşünmek bu kelimenin mânâ dünyasını daraltmak demek olur. İsrafın çerçevesini daha geniş tutmak ve maddî-mânevî her türlü nimetin yaratılış gayesine aykırı kullanılması, lüzumsuz yere harcanması ve savurganlık olarak değerlendirmek icap eder. Dolayısıyla, ferdî olarak giyim-kuşamda, içinde oturulan binada ve evin tefrişinde olduğu gibi, zaman ve sağlık gibi nimetlerin kıymetinin bilinmeyişinde de israf söz konusudur. Gereksiz olarak musluktan akıtılan su, gereksiz yakılan elektrik ve enerji sarfiyatı israf olduğu gibi, zamanı boşa harcamak ve sağlığı bozacak davranışlarda bulunmak da bir tür israftır. Bir insanın yarım litre su ile abdest alması mümkünken, lâvaboda musluğu sonuna kadar açıp iki litre su kullanması nasıl israfsa, altı saatlik uyku ile dinlenebilecekken sekiz saat uyuması da aynı şekilde israftır.[5]Gülen, Ölümsüzlük İksiri, 195-6.
İslâmî anlayışa göre, israfın boyutlarını tespit edebilmek için harcama hususunda getirilen sınıflandırmayı dikkate almak gerekir. Buna göre harcama üçe ayrılmaktadır. Bunlar, zaruret olarak yapılan (zarûriyât), ihtiyaç olarak yapılan (hâciyât) ve estetik ve güzellik tarafı esas alınarak yapılan (tahsîniyât) harcamalardır. Ölmeyecek kadar yemek gibi, zaruri olan harcama yapılmazsa yaşamak mümkün olmaz. Doyacak kadar yemek gibi, ihtiyaç oranındaki harcama yapılmazsa zorluk yaşanır. Mükellef bir sofra misali, estetiğe hitap edecek ölçüdeki masraf yapılmazsa da güzellik ortaya çıkmaz. Fertler ve toplumlar, her ne sebeple olursa olsun, faydasız, zararlı, gayr-i meşrû yerlere, şeylere harcama yapacak olurlarsa, bu, istisnasız herkes için israftır.[6]Elmalılı, Hak Dini Kur’ân Dili, V/3613.
Dolayısıyla kaide olarak bencil davranmamak; ister ihtiyaç ister estetik için olsun, atılan her adımda çevredeki herkesin durumu göz önünde bulundurularak hareket etmek gerekir. Bununla birlikte toplumun geneline hayır getirecek olan harcamalarda ve Allah yolunda infakta bulunurken israf yönlü bir kaygıya yer olmadığı da anlaşılmaktadır.[7]Kayhan, Kur’ân’a Göre İsraf ve İktisat, 174.
Üstad Bediuzzaman Hazretleri de İktisat Risâlesi’nde,[8]Bediüzzaman, Lem’alar, s.181 (19. Lem’a). İmam Azam Ebû Hanife’nin bir ifadesine atıfta bulunarak ‘hak eden ve doğru insanlara yöneltilmek şartıyla hayır ve ihsanın israf sayılmayacağını, israfın da hiçbir hayırlı sonuç doğurmayacağını’ [9]Gazzâlî, İhyâ, I/262.(لا إسراف فى الخير كما لا خير فى الإسرف) beyan etmektedir.
Hz. Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem): “Kibirlenmeden ve israf etmeden yiyiniz, içiniz, giyininiz ve sadaka veriniz.” (Buhârî, Libâs, 1) buyururken, yeme-içmenin yanında sadaka vermeyi teşvik ederken de işin tehlike boyutunu beyan etmiş ve böylelikle hem maddî hem de mânevî tehlikeyi, yani israfı ve büyüklenmeyi yasaklamıştır. Bu mânâda İbn Abbas’ın (ra) da: “İki şey, yani israf ve kibir günahları bulaşmadığı sürece helâlden istediğini ye, istediğini giyin.” (Buhârî, Libâs, 1) dediği ifade edilir. Dolayısıyla dünya nimetlerinden faydalanırken, aşırılığa kaçılmamalıdır. Helâl bile olsa bu mekruhtur; çünkü kibirlenmeye sebep olabileceği öngörülmüştür.[10]Râzî, Mefâtîhu’l-Gayb, XXIV/ 109.
Ne Kadar İsraf Ediyoruz?
İsraf bugün dünya milletlerini büyük sıkıntılara sevk eden bir felâket hâline gelmiştir. Her şeyden önce bilinmesi gerekir ki, israfın mevcudiyetini sadece maddî plânda ele almak meselenin derinliğini görmezden gelmektir. Bu problemin arkaplânında, ya israfı meşru gören bir kültürel mensubiyet veya düşünce dünyası ona göre şekillenmiş, israf sarhoşluğuna kapılmış bir hayat tarzı yatmaktadır. Dolayısıyla zaman israfından emeğin israfına, ekmek ve su israfından enerjinin israfına, bedenin israfından ruhun israfına, hasılı Yüce Yaratıcı’nın (celle celâluhu) insanın emrine amade kıldığı bütün nimet ve lütufların yersiz, uygunsuz ve ölçüsüz kullanılmasının altında bir zihniyet ve eğitim probleminin yattığı çok açıktır.[11]Gülen, Ölümsüzlük İksiri, 195-6.
Bugün lüks sayılabilecek pek çok eşya artık zaruri ihtiyaç maddesi olarak telâkki edilmektedir. Öyle ki çağdaş hayat tarzı, hayatımızı birkaç kat ağırlaştırmış, adeta insanı el emeği ve alın teriyle kazanıp helal çizgide yaşayamaz hâle getirmiştir. Günümüzde israfın boyutlarının hangi seviyede olduğu, yapılan istatistiklerden kolaylıkla anlaşılmaktadır. Burada günlük hayatın bazı birimlerinde, özellikle su, gıda, enerji ve kâğıt gibi tüketimin en çok yoğunlaştığı alanlarda nasıl bir âfetle karşı karşıya kaldığımıza dair bazı rakamlar aktarmak istiyorum.
a) Su İsrafı: Su, canlılar için en hayatî tabiî kaynaktır. Mukaddes Kitabımız, suyun gökler ve yerden daha önce yaratıldığı, su ile ölü toprağa hayat bahşedildiği ve her canlının sudan yaratıldığına işaretle, suyun insanoğluna bahşedilmiş ne büyük bir nimet olduğunu beyan etmiştir.(Bkz. Hûd, 11/7; Yâsîn, 36/33; Enbiyâ, 21/30.)
Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) de: “Bakınız! Su, içecek olarak dünyada ve ahirette (insanoğluna bahşedilmiş) en aziz nimettir.” buyurmuştur.(Hâkim, el-Müstedrek, IV/138.) Yapılan araştırmalar gösteriyor ki, bugün dünyanın toplam su rezervi 1,4 milyar m3’tür. Bu suyun sadece % 0,3 kadarı tatlı su kaynağı olarak nehirlerde ve göllerde bulunmaktadır. Ülkemiz, dünyanın en hızlı nehirlerinden birkaçına sahip olsa da, su rezervleri bakımından alt sıralarda yer almaktadır.
Basit bir hesapla dakikada 10 damla su kaçıran bir musluk, ayda 170 lt. suyun israfına sebep olmaktadır. Bugün dünyamızda yaklaşık 7 milyar kadar insan yaşamaktadır. Her biri, el yıkarken, diş fırçalarken, abdest alırken veya banyo yaparken fazladan günde 1 litre su harcamış olsa, bu miktar günde 7 milyar litre veya 7 milyon ton su israfı demektir. BM verilerine göre, bugün dünyada 1,4 milyar kişi, temiz, içilebilir sudan mahrum durumdadır. Yine dünya nüfusunun % 40’ı (2,6 milyar kişi), sağlık açısından sakıncalı suyu tüketmek zorundadır. Sağlık şartlarına uygun olmayan suların sebep olduğu kolera, ishal ve tifo gibi hastalıklardan, sadece 1 dakikada 15 kişi hayatını kaybetmektedir. Diğer bir ifadeyle yılda yaklaşık 8 milyon kişi, sudan kaynaklanan hastalıklar sebebiyle ölmektedir. Her gün kirli suların yol açtığı hastalıklardan, 30.000 insan hayatını kaybetmektedir. Bu rakamın büyük bölümünü çocuklar ve yaşlılar oluşturmaktadır.[12]http://www.ramazanozey.net (Susuzluk Bunalımı). Tatlı su kaynaklarının sınırlı olduğu düşünüldüğünde bu rakamlar, suyun nasıl bir itina ile kullanılması ve israf edilmemesi gerektiğini açıkça ortaya koymaktadır.
b) Gıda ve Ekmek İsrafı: Atalarımızın nân-ı aziz (mübarek yiyecek) diye adlandırdıkları ekmek, gıda için bir semboldür. Kur’ân-ı Kerîm’de yeme içme hususunda aşırılığa kaçıp israf etmek yasaklanmış, Allah’ın (celle celâluhu) bu şekilde hareket edenleri sevmediği açıkça bildirilmiştir.(En’âm, 6/141; A’râf, 7/31.)
Resûlü Ekrem (sallallahu aleyhi ve sellem) de, bir parça ekmeğin ne büyük bir hürmete layık olduğuna şöyle işaret buyurmuştur: “Yâ Âişe! (Ekmek) değerli(dir) ona karşı saygı göster. Zîrâ ekmek, hangi toplumdan nefret etmişse (kaçırılmış) katiyyen bir daha onlara geri dönmemiştir.”(İbn Mâce, Et’ime, 52). Bununla birlikte araştırmalar ekmek (gıda) konusunda nasıl bir israfla karşı karşıya kaldığımızı ortaya koymaktadır. Toprak Mahsulleri Ofisi’nin 2012 yılında yaptırdığı bir araştırmaya göre, Türkiye’de günde 25 bin 300 ton, yılda 9.2 milyon ton ekmek üretilmektedir. Üretilen bu ekmeğin günde 1500 tonu, yılda ise 542 bin tonu yani % 6’sı israf edilmektedir. Ekmeğin kg fiyatıdan (2,80TL) hareketle, bunun maddî değerinin 1,546 milyar TL civarında olduğu görülmektedir.[13]http://www.ekmekisrafetme.com (Araştırma Sonuçları)
Ülkemizde ekmek israfıyla heba olan 1,5 milyar TL ile 500 km yol, 500 okul, 80 hastane, binlerce konut yapılabileceği anlaşılmaktadır.
Dünya Gıda Örgütü verilerine göre, yılda 870 milyon insanın (dünya nüfusunun % 12,5’i) yetersiz beslendiği, yaklaşık 10 milyon insanın ise açlık ve yetersiz beslenmeden dolayı öldüğü dünyamızda, yıllık 1,3 milyar ton gıdanın israf edildiği tahmin edilmektedir. Bu israfın ekonomik değeri ise 1 trilyon ABD $’na karşılık gelmektedir ki, bu rakam Türkiye’nin gayri safi millî hâsılasından daha yüksektir. İsraf edilen veya kayba uğrayan miktar, dünya gıda üretiminin üçte birini oluşturmaktadır. Dünyadaki gıda kaybı ve israfının dörtte birinin önlenmesiyle bile yetersiz beslenen 870 milyon insanın gıda ihtiyacı karşılanabilmektedir.[14] http://www.ekmekisrafetme.com (Ekmek İsrafı Konusundaki Dünya Verileri) Dolayısıyla dünyamızda yüz milyonlarca insanın açlık ve ölümle karşı karşıya olduğu göz önüne alınacak olursa, bir parça ekmek ve gıda israfının ne hazin neticeler doğurduğu ve ne tür krizlere sebep olduğu anlaşılacaktır.
c) Enerji İsrafı: Günlük hayatımızda kullandığımız pek çok eşyanın çalışabilmesi için bir enerji kaynağına ihtiyaç duyduğu bilinmektedir. Evlerde yürütülen faaliyetlerde, ısınma, aydınlatma, temizlik, dinlenme ve benzeri faaliyetlerin yürütülmesi maksadıyla aileler enerji kaynaklarını kullanmaktadır. Ailelerin bu araçları satın alırken ve kullanırken tasarruflu olmaya ve israf etmemeye dikkat etmeleri bir mecburiyettir. Rakamlarla ifade edecek olursak, 120 metrekarelik bir evde yaşayan dört kişilik bir ailenin ısıtma, soğutma, yemeklerin pişirilmesi ve saklanması, bulaşık ve çamaşırların yıkanması, televizyon gibi araçların kullanılması ve aydınlatma için harcadığı elektrik enerjisi yılda 2 bin kwh civarındadır. Oysa basit önlemler alarak evlerimizde en az % 30 oranında enerji tasarrufu sağlamak ve dolayısıyla bu ölçüde israftan kaçınmak mümkündür.[15]http://www.eeb.hacettepe.edu.tr/atbtasarruf.pdf
Evlerde kullanılan izolasyon malzemelerinin eksikliği de önemli ölçüde enerji kaybına sebep olmaktadır. Bir araştırmanın neticelerine göre, 2004 yılında izolasyonsuzluk sebebiyle 3 milyar dolar enerji kaybı olduğu ve çevre kirliliğinin de devam ettiği belirtilmektedir. Ülkemizde bir yılda sadece enerjideki kaçak, kayıp ve yalıtım başlıkları altında toplanan israfın boyutu 15 milyar doları bulmaktadır. Bununla birlikte farkına varıldığında alınacak tedbirlerle milyonlarca doları kurtarmak mümkündür. Kamuda enerji tasarruflu lâmba kullanılması ile yıllık 41 milyon TL’lik bir kazanç sağlanmıştır. Özel sektörde yapılan yalıtımlar ile de bir yılda 420 milyon TL tasarruf sağlanmıştır.[16]Hasan Aydınlı, “Hayatı Yutan Büyük Girdap: İsraf ve Tüketim Psikolojisi”, Sızıntı Dergisi, Kasım 2010, Yıl: 32 Sayı: 382. Enerji israfından kaçınmak, çevremizi korumak, zenginliğimizi artırmak ve dışa bağımlı yaşamaktan kurtulmak, aynı zamanda Allah’ın nimetlerine karşı saygılı olmak mânâsına gelmektedir.
d) Kâğıt İsrafı: Gündelik hayatımızı idame ettirmek için evde, okulda, iş yerinde ve daha birçok yerde en çok kullandığımız bir diğer sarf malzemesi de kâğıttır. Dünyada her yıl kâğıt üretiminde kullanmak üzere tüketilen orman alanı 40 milyon hektardır. Kâğıt üretimini karşılayan bu ormanların oranı ise, % 1,3’tür. Bir ton kâğıt, 17 ağaç; bu da 70 m2 orman demektir. Bununla birlikte geri dönüşümle kazandırılan 700 ton hurda kâğıdın tekrar işlenmesi ile 10 bin ağaç korunmuş olmaktadır. Bir ton kullanılmış kâğıt, geri kazanıldığında 16 adet çam ağacının kesilmesi önlenmiş olmaktadır. Bir büro elemanı yılda ortalama 81 kg kâğıdı çöpe atmaktadır.[17]http://www.israf.org/indir/israf.pdf
Dolayısıyla gereksiz kâğıt kullanımı ve israfı, hem ormanların yok olması, hem de milli sermayenin çöpe atılması mânâsına gelmektedir. Oysa Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem), birçok hadîsinde ağaç dikilmesini teşvik ederken, savaş hâlinde bile olsa, ağaç ve ormanların tahrip edilmemesini açıkça ifade buyurmaktadır (Tirmizî, Siyer, 4). Bir ağacın 20-30 yılda yetiştiği düşünüldüğünde, israf ettiğimiz kâğıtlarla nelere sebep olduğumuz, hangi nimetleri görmezden geldiğimiz ortaya çıkmaktadır.
Psikolojik Açıdan İsrafın Zararları
İsrafın zararları çok açık bir biçimde âyet ve hadîslerde izah edilmektedir. İsraf kültürünün bir hastalık gibi fertleri sarmasıyla, nefsinin isteklerine boyun eğmiş ve sadece tüketerek yaşamaya alışmış insanların sayısı giderek artmaktadır. İsraf ve aşırı tüketim sadece failine değil, aynı zamanda cemiyete de ciddi darbeler vurmakta, içtimaî hayattaki yaralar gittikçe büyümektedir. Yüz milyonlarca insanın açlık ve sefalet içinde bulunduğu dünyamızda israf edilen her bir değerden mesul olduğumuz açıktır. Bir müslüman olarak “Komşusu aç iken tok yatan bizden değildir.’’ (İbn Ebî Şeybe, Musannef, Îmân ve rü’yâ, 6.) mealindeki Peygamber düsturunu bilmek ve buna rağmen vurdumduymaz bir şekilde israf ve tüketim çılgınlığına devam etmek son derece vahim bir durumdur.
İsraf ve aşırı tüketim, bize fayda ve mutluluk getirdiğini zannettiğimiz ‘zararlı bir alışkanlıktır.’ Saçıp savuran, elindeki imkân ve nimetleri yerli yerinde kullanmayan kişiler menfi bir davranış sarmalı içerisine girerler. Bediüzzaman Hazretleri de ‘İktisat Risalesi’nde, israfın nasıl bir vahim neticeler devridâimine sebep olduğunu izah ederken, israfa meftun olmuş kişinin hırs gibi bir haslete müptelâ olacağını, hırsın hasâret (hüsran ve manevi bir çöküş) getireceğini, bunun ‘kanaatsizliğe, ihlâs (samimiyet) zafiyetine ve uhrevî amellerin azalmasına yol açacağını belirtmiş, kanaatkâr olmanın ise iktisadı ve mutedil bir hayat tarzını netice vereceğini beyan etmiştir. Dolayısıyla israf eden kişi, hırs ile hareket ettiğinden maddî ve mânevî çok büyük bir zarar görecektir.[18]Said Nursî, Lem’alar, 19. Lem’a.
Tüketerek mutlu olma alışkanlığı, bir nevi kişinin kendi kendini imha etme sürecidir. Hiçbir tüketim malzemesinin insanı uzun süreli mutlu etmediği ortadadır. Zîrâ tüketim daha fazla harcamayı, daha fazla harcama ise, lüks ve israfı beraberinde getirmektedir. İnsanlar tüketerek mutlu olma yolunu seçtiklerinde, çıkmaz sokağa girerler ve giderek kendilerine ve çevrelerine zarar vermeye başlarlar. Tüketimde aşırıya gitmek kişiyi zamanla mutsuzluğa ve sefalete sürükler.
İnsanın bitmek tükenmek bilmeyen bu tüketim ve harcama arzusunu beşerî hiçbir zenginliğin karşılayamayacağı muhakkaktır. Dolayısıyla her anne-babanın kendi içinde bulunduğu bu menfi davranışı fark etmesi ve çoluk çocuğuna güzel örnek olması gerekir. Çocuklara sürekli her istediğini almak, onların tüketen bir makine hâline gelmelerine sebep olabilmektedir. İsteğini engelleyebilmek, sabır ve kontrol hissi, iktisat etme alışkanlığını artıracaktır. Anne-baba çocuğuna iktisat alışkanlığını kazandırdığında onlara hayat boyu gerekli en önemli hususlardan birini hediye etmiş olacaktır.
Çocuklar aile içinde iktisat konusunu, yerli yerinde harcamayı öğrenir. Bu konuda Hz. Ömer, oğlu Abdullah’ı bir gün et yerken görmüş ve: “Hayrola et mi yiyorsun?” diye sormuştu. Oğlu: “Evet canım çekmişti de…” deyince Hz. Ömer üzülmüş ve ona: “Sen öyle canının her çektiğini alıp yiyorsun öyle mi? Bilmez misin ki, Efendimiz “İnsanın canının çektiği her şeyi yemesi de israftır.” buyurmuştur.” demişti (İbn Mace, Et’ıme 51). Bu misâle baktığımızda meselenin ne kadar derin ve hassasiyet gerektiren taraflarının olduğunu görmekteyiz.[19]Aydınlı, “İsraf ve Tüketim Psikolojisi”, Yıl: 32 Sayı: 382.
İsraf içinde yaşayan kişiler, belli bir süre sonra hayatlarındaki bereketi kaybettikleri ve giderek zayıf düştükleri gerçeğiyle yüzleşmek zorunda kalırlar. Nitekim lüks ve sefahat içinde bulunan ve bunun ilelebet böyle kalacağını düşünen Batı dünyası bugün ekonomik krizlerle boğuşmaktadır. Bitmez, tükenmez zannedilen maddî değerlerin hepsi tükenmekte, güçlü devletler bile borç batağında perişan olmaktadır. O devletlerin perişan olmasında, yapılan ferdî hatalar, ölçüsüz tüketim ve geri dönüşümü olmayan israfın ciddi bir öneme sahip olduğu açıktır. Zîrâ böylelikle arz-talep ve kazanç dengesini bozmakta, önce cemiyeti oluşturan fertler fakirlik ve yoksulluk içine düşmekte, ardından da o fertlerin oluşturduğu milletler ve devletler iflâs etmektedir.
Tabiî Denge Açısından İsrafın Zararları
İsraf, kaynakların heba edilmesi ve kâinattaki muhteşem ilahî dengenin bozulmasına sebep olmak gibi bir neticeyi de doğurmaktadır. Boşa atılan her ürünün nasıl bir emek ve kaynak kaybına yol açtığı, o ürünün elimize ulaşıncaya kadar geçirdiği safhalar göz önüne alındığında daha yakından fark edilecektir. Nitekim bir dilim ekmek çöpe gittiğinde, o ekmekle beraber onu elde etmek için ekilen tohumluk buğdayın, çiftçinin emek ve çalışma süresinin, buğdayı un hâline getiren fabrikadaki enerjinin, çalışan işçinin emeğinin, unu fırına getirmek için yapılan faaliyetlerin, fırında yanan odunun ve onu almak için verilen paranın da boşa gittiğini fark etmemiz gerekiyor. Bu ürünün ortaya çıkmasında rol alan su, hava gibi unsurları da göz önüne aldığımızda, dünyada yaşayan bütün canlıların bu üründe hakkının olduğu düşünülebilir. Öyle ki, bugün aşırı tüketim ve israfın neticesinde ‘kullanıp atmak’ moda hâline gelmiştir. Buna paralel olarak, ayakkabı tamircisinden terzilik mesleğine kadar insanları âdeta tasarruf ve iktisada çağıran meslekler de yok olmaya yüz tutmuştur.[20]Aydınlı, a.y.
Netice
İsraf ve iktisattan yoksunluk, kanaatsizliğe, sürekli hayattan şikâyet etmeye, hırsa, riyaya ve ihlâssızlığa sebep olmaktadır. Ayrıca israf, bir taraftan insanın izzetini kırarken, diğer taraftan da başkalarına yüzsuyu dökmeye, dilenmeye ve fakir bir hayat sürmeye mecbur etmektedir. Bugünün insanları, ölçüsüz ve dengesiz harcamada bulunmak, kendisine bahşedilen nimetleri bilinçsizce tüketmek, ömrünün hesabını vermeyecekmişcesine beyhude geçirmek yerine; iktisat ve istiğna ruhunu hayatlarının esası yapmak, yeme-içme, giyim-kuşam, ev-bark, araba ve eşya gibi bütün ihtiyaçlarını zaruret çizgisine göre ele almak ve her meselede tevazu kaidesine uygun davranmaya çalışmak durumundadırlar. Böylesine bir hayat anlayışı, günümüz dünyasında daha çok ahlâkî, içtimaî ve ekonomik sahalarda yaşamak zorunda olduğumuz pek çok problemin de çözümüne imkân sağlamış olacaktır.
*Prof. Dr. Osman Güner, Yeni Ümit Dergisi, sayı: 102, 2013.
** Beder Üniversitesi tarafından yapılan II. International Conference on Humanities “Crises and Spirituality” (May, 17-19 2012, Tirana, Albania) adlı sempozyumda sunulan “İsraf Kültürü-İktisat Hazinesi” konulu tebliğden faydalanılarak hazırlanmıştır.
Dipnotlar
⇡1 | İbn Manzûr, Lisânu’l-Arab, IX/148. |
---|---|
⇡2 | Gazzâlî, İhyâ, III/259-60. |
⇡3 | Veli Kayhan, “Kur’ân’a Göre İsraf ve İktisat”, Dinbilimleri Akademik Araştırma Dergisi, VI (2006), s:2, s.190. |
⇡4 | Gülen, Ölümsüzlük İksiri – Kırık Testi – 7, s.194. |
⇡5, ⇡11 | Gülen, Ölümsüzlük İksiri, 195-6. |
⇡6 | Elmalılı, Hak Dini Kur’ân Dili, V/3613. |
⇡7 | Kayhan, Kur’ân’a Göre İsraf ve İktisat, 174. |
⇡8 | Bediüzzaman, Lem’alar, s.181 (19. Lem’a). |
⇡9 | Gazzâlî, İhyâ, I/262. |
⇡10 | Râzî, Mefâtîhu’l-Gayb, XXIV/ 109. |
⇡12 | http://www.ramazanozey.net (Susuzluk Bunalımı). |
⇡13 | http://www.ekmekisrafetme.com (Araştırma Sonuçları |
⇡14 | http://www.ekmekisrafetme.com (Ekmek İsrafı Konusundaki Dünya Verileri |
⇡15 | http://www.eeb.hacettepe.edu.tr/atbtasarruf.pdf |
⇡16 | Hasan Aydınlı, “Hayatı Yutan Büyük Girdap: İsraf ve Tüketim Psikolojisi”, Sızıntı Dergisi, Kasım 2010, Yıl: 32 Sayı: 382. |
⇡17 | http://www.israf.org/indir/israf.pdf |
⇡18 | Said Nursî, Lem’alar, 19. Lem’a. |
⇡19 | Aydınlı, “İsraf ve Tüketim Psikolojisi”, Yıl: 32 Sayı: 382. |
⇡20 | Aydınlı, a.y. |