Berat gecesi, mübarek üç aylardan Şaban ayının 14’ünü 15’ine bağlayan gecedir. Bazı müfessirler; Duhan suresinde geçen إِنَّا أَنْزَلْنَاهُ فِي لَيْلَةٍ مُبَارَكَةٍ إِنَّا كُنَّا مُنْذِرِينَ “Gerçekten Biz Kur’ân’ı mübarek bir gecede indirdik. Biz haktan yüz çevirenleri uyarırız.” (Duhân sûresi, 44/3) âyet-i kerimesinde zikredilen gecenin Berat gecesi olduğunu söylerler. Sıhhati söz götürse de bu gecenin fazilet ve sevabıyla ilgili hadisler vardır.
Gerçi diğer bir kısım müfessirler, إِنَّا أَنْزَلْنَاهُ فِي لَيْلَةِ الْقَدْرِ “Biz, Kur’ân’ı Kadir gecesinde indirdik.” (Kadir sûresi, 97/1) âyetinden yola çıkarak burada geçen gecenin de Kadir gecesi olduğunu söylemişlerdir. Duhan suresinde geçen gecenin Berat gecesi olduğunu söyleyen âlimlere göre Kur’ân’ın tamamı Berat gecesinde dünya semasına inmiş, Kadir gecesinde ise peyderpey inmeye başlamıştır. Fakat bu konuda Kur’ân ve Sünnet’te kesin bir nas bulunmadığı için, meselenin mahiyetini ve detaylarını Allah’ın ilmine havale ederiz.
Bir hadiste Berat gecesinin fazileti şöyle ifade edilir:
“Allah Teâlâ, Şaban’ın on beşinci gecesi geldiğinde -rahmet ve mağfiretiyle- dünya semasına tecelli eder ve Kelb kabilesi koyunlarının kıllarının sayısından daha fazla kişiyi bağışlar.” (Tirmizi, savm 39; İbn Mâce, ikâme 191)
Bu konuda meşhur olan diğer bir hadis de şöyledir:
“Şaban’ın ortasında gece ibadet ediniz, gündüzünde de oruç tutunuz. Allah o gece güneşin batmasıyla dünya semasına -rahmet ve mağfiretiyle- tecelli eder ve fecir doğana kadar, ‘Yok mu Benden af isteyen, affedeyim.. yok mu rızık isteyen, rızık vereyim.. yok mu bir musibete uğrayan, ona afiyet vereyim…’ der.” (İbn Mâce, ikâme 191)
Dünya semasının ne demek olduğunu da Cenab-ı Hakk’ın buraya nüzul buyurmasının mahiyet ve keyfiyetini de bilemiyoruz. Bunu galaksilerde, samanyolunda, Herkül burcunda veya uzayın daha başka derinliklerinde aramaya çalışmak, fizikî dünyanın darlıkları içinde bocalama demektir. Çünkü varlık, bilinen üç veya dört buutlu mekânla sınırlı değildir. Belki de bu, bizim bilebileceğimiz bir mekândan ziyade mele-i âlânın sakinlerinin muttali olabileceği bir ufuktur veya Cenab-ı Hakk’ın farklı bir buutta tecellisinden ibarettir. İnsanlar da kendi çaba ve gayretlerine göre bundan istifade ederler. Bunlar bizim idrak sınırlarımızı aşan meselelerdendir.
Bu gecede yüz rekât namaz kılmanın faziletinden bahseden rivayetler olsa da, hadis uleması bunları sahih bulmazlar. Fakat bir insanın, bu geceyi değerlendirme adına kalkıp yüz rekât namaz kılmasının bir mahzuru olmaz. Bilakis bunun sevabını alır. Yeter ki bunun dindeki yerini bilsin ve dinin muhkem bir emri gibi başkalarına dayatmasın.
Özellikle kaza namazı bulunanlar veya geçmişte kıldıkları namazların eksik ve kusurlu olduğunu düşünenler, bu tür geceleri bir fırsat olarak görüp kaza namazı kılarak değerlendirebilirler. Mesela yüz rekât, beş günlük kaza namazı eder. Eğer bir kişi, diğer mübarek geceleri de aynı şekilde değerlendirir, her birinde beşer günlük kaza namazı kılar ve bunu da adet haline getirirse, ömrü boyunca birkaç yıllık namazının kazasını yapmış, dolayısıyla bu kadar eksik ve gediği gidermiş olur.
Hem unutmamak gerekir ki bu gecelerde kılınan namazlar, normal zamanlarda kılınanlara nispetle, kişiye daha fazla sevap kazandıracaktır. Çünkü bazen ibadetler, içinde yapıldığı zaman ve mekâna göre ayrı bir kıymet kazanır. Mesela sadaka veren bir insanın elde ettiği bir sevap vardır. Fakat bu sadaka Cuma günü veya Ramazan ayında ya da bu tür mübarek gecelerde verilirse, elde edilen sevap katlanır. Zarfın kıymet ve değeri, içindeki mazrufu da derinleştirir ve daha kıymetli hâle getirir.
Aynı şekilde Arafat’ta, Kâbe’de, Mescid-i Nebevî’de veya Mescid-i Aksa’da yapılan ibadetler, sahibine, başka mekânlarda yapılanlardan daha fazla sevap kazandırır. Bu mekânlara ait değer, içinde yapılan amellere de akseder. Yapılan ibadetler, zarfın kıymetinden ötürü kabul referansı alır.
Yukarıdaki hadis-i şeriflerden de anlaşılacağı üzere Cenab-ı Hakk’ın bu tür mübarek gecelerde insanlara farklı bir bakışı, farklı bir muamelesi vardır. Teşbihte hata olmasın, sultanlar tahta çıktıklarında çevresindekilere ulûfe dağıtırlar. Bunu yaparken de liyakate bakmazlar. Cülûs-u hümayuna (padişahın tahta çıkma törenine) iştirak eden herkese mutlaka bir şeyler verirler. İyi kötü herkes padişahın dağıttığı ulûfeden istifade eder. Aynen bunun gibi, mübarek gün ve geceler de Cenab-ı Hakk’ın rahmetine öyle açık ufuklardır ki, Allah bu gecelerde liyakate bakmadan kendisine teveccüh eden herkesi rahmet ve mağfiretine mazhar kılabilir.
Mübarek gün ve geceler hakkında kullanılan isimlerin de onlara yüklenen mana ile yakından alakası vardır. Bu geceleri hakkıyla değerlendiren bir insan, isimlerin delâlet ettiği müsemmaya nail olabilir. Mesela Allah’a sağlam bir şekilde teveccüh eden ve ibadet ü taatle O’na yaklaşmaya çalışan biri, Miraç gecesinde manevî bir miraca mazhar olabilir; Berat gecesinde günahlarından temizlenip Allah tarafından beratını alabilir; Kadir gecesinde kadr u kıymetini yükseltebilir.
Cenab-ı Hak, bu gecelere ayrı bir hususiyet bahşettiğine göre bize düşen vazife de bu fırsatı en iyi şekilde değerlendirmeye çalışmaktır. Başka gecelerden farklı olarak bu gecelerde daha fazla ibadet ü taate yönelmek ve bu mübarek zaman dilimlerini en verimli şekilde değerlendirmek suretiyle ahiretimizi mamur etmeye çalışmalıyız. Daha önce de ifade ettiğimiz gibi bu gecelerde çok fazla namaz kılmalı, ibadet etmeli, Cenab-ı Hakk’ı tazim ü tebcilde bulunmalı, Efendimiz’e (sallallahu aleyhi ve sellem) bol bol salat u selam getirmeliyiz. Gönülden Allah’a teveccüh ederek, yüreğimizin sesini dillendirerek dua dua yalvarmalıyız. Özellikle ümmet-i Muhammed’e çok dua etmeliyiz.
Kısacası, bu mübarek gecelerdeki fırsatı fevt etmeme adına geceyi ibadetle, Kur’an’la, duayla, zikirle ihya etmeye çalışmalıyız. Gerekirse gönülleri yumuşatacak, gözleri yaşartacak, heyecanları diriltecek programlar yapmalıyız. Fakat umumi programların yanında mutlaka kimsenin olmadığı bir yerde tek başımıza Allah’a teveccüh etmeli, içimizi dökmeliyiz.
Öte yandan, belâ ve musibetlerin def u ref olması ve gaye-i hayal hâline getirdiğimiz meselelerin tahakkuk etmesi adına hacet namazı kılmalı, hâcet duası yapmalıyız. Hacet namazını kıldıktan, Efendimiz’den menkul duasını okuduktan sonra ellerimizi açıp, bizim için en önemli şeyler nelerse Rabbimizden istemeliyiz. Bazıları Allah’tan hayırlı bir evlilik, hayırlı bir evlât, huzurlu bir yuva, işlerinde muvaffakiyet, mal mülk sahibi olma gibi şeyler isteyebilirler. Bunların hiçbirini istemenin dince bir mahzuru yoktur. Sadece kendini düşünen ve dünyevi düzeninin ahenk içinde gitmesini arzu eden insanları da kınamaz ve bunlara kaybetmiş insanlar gözüyle bakmayız.
Ancak bir de himmeti âli yüce ruhlar vardır. Onların bu tür şahsî ve dünyevî istekleri yoktur. Bütün talepleri, bütün Müslümanlar ve topyekûn insanlıkla alakalıdır. Bu, ufkun genişliği, himmetin yüceliği vicdanın enginliğiyle ilgili bir meseledir. Bu tür enginliklere açılmak söz konusuyken insan darlığın kurbanı olmamalıdır.
Yüce himmet sahibi insanlar bu gecelerde ellerini kaldırıp, “Allah’ım, ne olur bizim kalblerimizi tehvid eyle, bizleri duygu ve düşünce birliğine ulaştır, derbederliğimizi izale ederek bize yeniden ayağa kalkma imkânları lütfeyle! Ümmet-i Muhammed’i içine düştüğü sefalet ve perişaniyetten halas eyle! Ruh-u revan-ı Muhammedî’yi dünyanın dört bir yanında şehbal açtır ve bizleri de bu mukaddes vazifede istihdam eyle! Şayet yeni bir diriliş için bizim canlarımız bir maya olacaksa şu seccadeden kalkmadan canımı al!” derler. Allah hepimize böyle bir ufka ulaşmayı nasip eylesin ve bizleri himmeti âlî olanlardan kılsın!
Son bir husus olarak şunu da belirtmek gerekir ki, insanın bu tür gecelerin feyiz ve bereketinden istifade edebilmesi için, Allah’ın bu gecelerde ekstra bir teveccühü ve umumî bir rahmet tecellisi olduğuna, liyakate bakmaksızın bu gecelerde kendisine teveccüh eden herkesi rahmet ve mağfiretiyle kuşatacağına inanması, heyecanla şahlanması ve affedileceği beklentisiyle Allah’a yalvarıp yakarması gerekir.
Kaynak: K. Testi, “Beraat Gecesi”