İçindekiler
Kader Kavramının Anlamı
a. Lügat Anlamı
Kader, lugatte, ‘ölçme, takdir etme, biçime koyma, şekillendirme’ gibi anlamlara gelir. Arap dilinde ka-de-ra, fiili, ‘takdir etti, hisselere ayırdı ve herkese payını bölüştürdü, güç yetirdi.’ manalarına gelir. Kelime tef’il babına nakledilince kad-de-ra olur ki, o zaman anlamı, ‘hükmetti, hükmünü geçirdi ve kazada bulundu.’ olur.
Kaderle alakalı diğer bir kelime ise, ‘kaza’dır. Kaza, kelime olarak ’emir, hüküm ve yaratma’ anlamlarına gelir. Ehl-i Sünnet mezhebinin iki önemli kolu olan Maturidiler ve Eş’ariler, kaza ve kader kavramlarını, ifade ettikleri mana bakımından birbirlerinin tersi şeklinde anlamışlardır. Eş’arilerin ‘kaza’ dediklerini Maturidiler kader, ‘kader’i de kaza olarak ele almışlardır. Aradaki ihtilaf lafzi bir anlaşmazlıktan ibarettir.
b. Istılah Anlamı
Maturidiler açısından kader, Allah’ın takdiridir. Kaza ise, O’nun bu takdiri infaz etmesi, yani yapılacak şeyi eda etmesi ve hükmü yerine getirmesidir. Eş’ariler açısından ise, kaza, Allah’ın ezeldeki hükmüdür. Kader ise, şartların var oluşundan sonra bunların birer birer meydana getirilişidir.
Maturidilerin bakış açısıyla ‘kader’ ve ‘kaza’yı şöyle açabiliriz:
Kader, sonsuz ilme sahip, geçmiş, hal ve geleceği bir nokta gibi görüp, bilen ve esasen kendisi için geçmiş, hal ve gelecek diye bir şey mevzubahis olmayan Yüce Yaratıcı’nın, mikro alemden makro aleme, ondan normo alem olan insana kadar bütün kainatı ilmi vücutlarıyla planlayıp programlaması ve bunları ilmi plandan alıp irade ve kudretiyle varlık aleminde gösterime koyacağı süreç de dahil olmak üzere olup bitecek her şeyi daha olmadan evvel keyfiyeti bizce meçhul bir ‘Kitap’ta takdir ve tespit etmesidir.
Kaza ise, Cenabı Hakk’ın ezelde tespit ve takdir ettiği şeyleri vakti gelince her birisini ezeli ilmine uygun bir biçimde, irade ve kudretiyle meydana getirmesidir.
Bir İman Esası Olarak Kader Mevzuu
İslam’da kadere iman etmenin zaruretinin, iki delilden kaynaklandığını söyleyebiliriz. Bunlardan birincisi, birçok ayette kadere işaret edilmesi ve kadere iman edilmesi gerektiğini gayet açık bir şekilde bildiren hadislerin varlığı; ikincisi, Cenab-ı Hakk’ın kayıtsız ve sınırsız olan mutlak ilim, irade ve kudret sıfatlarına iman etmenin gereğidir.
Kur’an’da insanla alakalı kaderin mevcudiyetini bize bildiren birçok ayet vardır. Şimdi bunlardan birkaçını buraya alıp değerlendirelim:
“Ne yerde ne de kendi nefislerinizde (gerek üzülmenize gerekse sevinmenize sebep olacak şekilde) meydana gelen hiçbir şey yoktur ki, biz onu yaratmadan önce, bir kitapta olmasın. Doğrusu, bu Allah’ a göre kolaydır. Bu, elinizden çıkana üzülmeyesiniz ve de Allah’ın size verdiği nimetlerle şımarmayasınız diyedir .. ” (Hadid suresi, 57/22-23)
“Onlara de ki, ‘Allah’ın bizim için yazdığından başkası bize asla erişmez.” (Tevbe suresi, 9/51. En’am suresi, 6/38; Yasin suresi, 36/12)
“Şüphesiz ölüleri ancak Biz diriltiriz. Onların yaptıkları (her işi), bıraktıkları her eseri/izi yazarız. Ve (de Biz), her şeyi apaçık bir Kitap’ta saymışızdır.” (Yasin suresi, 36/12.)
Birinci ayet, insan ve onunla alakalı olan her bir durum dahil olmak üzere bütün varlık ve olayların varlık sahasına çıkmadan önce bir kitapta yazılı olduğunu gayet açık bir şekilde dile getirmektedir.
Keza ikinci ayet, insan açısından bu gerçeğe net bir şekilde dikkat çekmekte, üçüncü ayet de -biraz önce üzerinde durduğumuz gibi- insanla alakalı her iki kitabeti/yazıyı bizlere bildirmektedir. Kur’an bu ayetleriyle bize, her şeyin varlık sahasına çıkmadan önce ilm-i ilahi de var olduğunu, hiçbir tevil ve tefsire ihtiyaç bırakmayacak bir açıklıkla anlatmaktadır.
Şimdi burada durup kendimize şu soruyu yöneltelim: Cenab-ı Hakk’ın herhangi bir hususla alakalı olarak ‘Bu böyledir.’ demesi, -netice itibarıyla- ‘Bunun böyle olduğuna inanın.’ demesi, anlamına gelmez mi? Daha açık bir ifadeyle, Allah’ın ‘Başınıza gelecek olan her bir şey Allah tarafından önceden bilinmektedir.’ demesi ‘Başınıza gelecek olan her bir şeyin önceden Allah tarafından bilinmekte olduğuna inanınız.’ anlamına gelmez mi?
Kanaatimizce, Allah’a ve O’nun ilim, irade, kudret gibi yüce sıfatlarına iman etmek, kaza ve kadere de iman etmeyi içine aldığından, iman esaslarını bir arada bildiren ayetlerde (Bkz. Bakara suresi, 2/177, 285; Nisa suresi, 4/136.) imanın bu rüknü ayrıca vurgulanmamıştır. Bir diğer ifadeyle, kadere iman, temelde ‘Allah’a iman esası’ içinde bulunmuş olduğundan Kur’an’da açık bir şekilde ayrıca zikredilmemiştir. Zira, “Allah’ın kainatın yaratıcısı olduğuna ve ilim ve iradesinin bütün cüz’iyyat ve külliyata şamil bulunduğuna inananlar, kaza ve kadere de iman etmiş bulunurlar.
Şu kadar ki, hususi ehemmiyetine binaen, kaza ve kadere imanın vücubiyeti hadis-i şeriflerle ayrıca tasrih edilmiştir.” Peygamber Efendimiz (aleyhissalatu vesselam) ayetlerde bildirilen kader meselesini tafsil ederek açıklamıştır. Bir iman esası olarak ‘kadere iman’, hadis-i şeriflerde gayet açık ifadelerle yer alır. Hususiyle Müslim’in Sahih’inin başında naklettiği hadis-i şerif, İslam akidesini formüle etmesi bakımından büyük bir önem taşımaktadır. Ravisi Hz. Ömer (r.a.) olan bu uzun hadisin yalnızca mevzuumuzla alakalı kısmını iktibasla yetineceğiz:
‘ … İman, Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, ahiret gününe ve kadere; hayrına ve şerrine inanmaktır. .. ” (Müslim, İman 1; Ebû Davud, Sünnet 16)
Bu hadiste geçen ‘şerrin de Allah’tan olduğuna’ inanılmasının anlamı, hayırda olduğu gibi- her bir şer, kötülük ve musibetin de varlık sahasına çıkmasının (yaratılmasının) Allah’ın irade ve kudretiyle olduğuna inanmak demektir, yoksa, Allah’ın insanın aleyhine olarak ‘onun için şerri dilemesi’ demek değildir. Zira, Allah, kullarının ne inkarına ne de inkarla ilgili herhangi bir fiiline asla razı değildir. (Bkz. Zümer suresi, 39/7)
Hasılı, kader konusunu dar kalıplar içine sıkıştırmadan geniş bir perspektiften ele aldığımızda, iman esaslarının, kaza ve kader inancıyla/esasıyla çevrelendiğini görürüz. Çünkü Yüce Yaratıcı, başta Kendi varlığının bilinip tanınması olmak üzere, yaratmış olacağı hayatın ve ötesinin (ahiretin) anlam ve maksadının ne olacağını ve bunun için indireceği öğretileri (kitapları) hangi insanlara (peygamberlere) hangi varlık (melek) vasıtasıyla göndereceğini önceden takdir etmiştir. Bunun aksini düşünmek haşa- O’nun zuhurata göre, gelişigüzel hareket ettiğini iddia etmek anlamına gelir ki, bu gerçekten izahı mümkün olmayan bir durumdur.