Dinimizin önemli ibadetlerinden biri olan kurbanla ilgili şöyle bir uygulama görüyoruz: Bazı Müslümanlar aralarında para toplamak suretiyle tek bir kurban kestiriyorlar. Örneğin 20 öğrenci harçlıklarını birleştirerek bir kurban kestiriyor ve Peygamber Efendimiz’in (sallallahu aleyhi vesellem) mübarek ruhuna hediye ediyorlar.
Uygulamanın hükmüne girmeden önce bazı bilgileri hatırlamakta fayda var:
Malum olduğu üzere küçükbaş hayvanları (koyun ve keçi) yalnızca tek kişi kurban edebilirken, büyükbaş hayvanları (sığır ve deve) yedi kişi ortaklaşa kesebilir. Yani büyükbaş hayvanı tek kişi kendisi için kesebileceği gibi, -en fazla- yedi kişi de o hayvana ortak olabilir. Bu, vacip kurbanla ilgilidir. Buna göre küçükbaş bir hayvan ancak bir kişinin vacip kurbanı olabilir. Büyükbaş hayvanın her bir hissesi de böyledir, yalnızca bir kişinin vacip kurbanı olabilir. Bunun şartları, ilmihal kitaplarında mevcuttur.
Hanefîlere göre, büyükbaş hayvanda kurban ortaklığına girmenin şartlarından biri, ortakların hepsinin ibadet niyetiyle bu ortaklığa girmesidir. Diğer mezhepler bu şartı koşmazlar. Şafiî ve Hanbelî mezheplerine göre, ortakların niyetlerinin birbirlerinin kurbanına etkisi yoktur. Yani ortaklığa giren yedi kişiden bir kısmı kurban kesme yani ibadet niyetiyle, diğer bir kısmı yalnızca et almak için girse, et almak için iştirak edenlerin bu niyetleri, diğerlerinin kurbanının sıhhatine zarar vermez. Buna göre ortada âdeta yedi ayrı kurbanlık hayvan var gibidir. Her bir hisse birbirinden müstakil olarak değerlendirilir. Malikîlere gelince onlar zaten vacip kurbanda ortaklığı kabul etmezler. Onlarda ortaklık ancak nafile kurbanda söz konusu olabilir.[1]Detaylı bilgi için bkz. Halebî, Mülteka’l-Ebhur s.168; Şirbînî, Muğni’l-Muhtâc 6/126; İbn Kudâme, el-Muğnî 9/437; İbn Rüşd, Bidayetü’l-Müctehid 2/196-197.
Fıkıh kitaplarımızdaki bu bilgilerden hareketle bahis mevzuu olan uygulamaya gelecek olursak, toplu olarak kesilen bu kurban tabii ki bir vacip kurban olamaz; sadece nafile kurbanda söz konusu olabilir. -Eğer kurbanı kestirenlerin üzerlerine kurban vacipse- katılımcıların hepsinden ya da herhangi birinden vacip borcunu düşürmez.
Bazıları, fukahanın, bir kurbanın ancak tek bir kişi adına kesilebileceğine dair beyanlarını delil göstererek bunun caiz olmayacağını dile getirmektedirler.
Evet, fıkıh kitaplarında, kurbanların (ya da büyükbaş hayvanların yedide bir hissesinin) ancak tek kişi adına kurban edilebileceğinin üzerinde durulur. İtiraz sahiplerinin gözden kaçırdığı şey, fıkıh kitaplarının bunu vacip kurban bağlamında zikretmeleridir. Yani onların söyledikleri, “Bir kurban/bir hisse kaç kişinin üzerinden vacip kurban borcunu düşürür?” sorusunun cevabıdır. Söz konusu uygulamada ise insanlar bir araya gelerek nafile bir kurban kestirmektedirler.
Bu uygulamaya gelen bir itiraz da şudur: İbadetler kıyas kabul etmez; Kur’ân ve Sünnet’te nasıl varid olduysa öyle yapılır. Bu uygulamanın Sünnet’te benzeri yoktur, dolayısıyla böyle bir kurban nafile de olsa sahih olmaz.
Burada zikredilen argümanlar doğru olsa da meseleye şöyle yaklaşmak mümkündür: Kurban kestirme niyetiyle yani ibadet kastıyla aralarında para toplayıp böyle bir irade ortaya koyan insanların yaptığı bu şeyin Allah katında “kurban” olarak kabul görmeyeceğine dair elimizde bir delil yoktur. Özellikle kurban kestirmeye gücü yetmeyen kimselerin kurbanın bereketinden tamamen mahrum kalmamak ve kestikleri kurbanın etini fakir insanlara ulaştırmak için böyle bir şey yapmalarının ne gibi bir mahzuru olabilir? Zira yapılan fiilin aslı yani kurban kesme, dinde mevcuttur. Bilemediğimiz husus, meselenin vasfıyla ilgili bir konudur. Cenab-ı Hakk’ın merhameti geniştir; O’nun, kurban maksadıyla yapılan bu fiili, yapanların niyetine uygun olarak kabul edeceğini umarız. En kötü ihtimali düşünüp bunun kurban sayılmayacağını varsaysak bile bu, ibadet niyetiyle, Allah’a kurbet kastıyla yapılan bir fiildir. Dolayısıyla bu kişiler Allah’ın izniyle niyetlerinin sevabını alırlar. En azından sadaka vermiş, kestirdikleri hayvanı muhtaçlara dağıtmış olurlar. Bu açıdan da yine bir ibadet işlemiş, sevaba girmiş olurlar ki kurbandan maksat da bundan başka bir şey değildir.
Kurbanda aslolan, Allah’ın kurbanlık vasfı verdiği bir hayvanın, Allah’a kurbet (yaklaşma) kastıyla kurban edilmesidir. Kurbanın vasfı ne olursa olsun bunu tek kişinin ya da çok kişinin yapabileceğiyle ilgili açık net bir nass yoktur. Tek kişinin yapmasıyla ilgili nasslar, kişilerin üzerine vacip olan bir ibadetin ifasıyla ilgilidir. Halbuki bizim meselemiz nafile kurbanla ilgilidir; şahısların üzerinden vacip borcunu düşürecek bir durumdan söz etmiyoruz.
Kaldı ki bunun Sünnet’te delilinin olmadığı iddiası da doğru değildir. Meselenin aslını Sünnet’te görmek mümkündür:
Sünen-i Tirmizî’de geçen bir hadis-i şerifte, Ebû Eyyub el-Ensârî hazretleri, Peygamber Efendimiz (sallallahu aleyhi vesellem) zamanındaki uygulamayı anlatırken: “Kişi kendisi ve ev ahalisi adına kurban keserdi.” demektedir. (Tirmizî, edâhî 10) Aynı manayı ifade eden başka hadisler de vardır. Her ne kadar burada aile adına kurban kesen, aile reisidir; dolayısıyla kurbanı kesen irade yine tek kişinin iradesidir denebilirse de neticede kurbanın arkasında tek bir kişi değil, bir ev halkı vardır.
Öte yandan, Sünen-i Ebî Davud’daki diğer bir hadis-i şerifte de Efendimiz (sallallahu aleyhi vesellem) şöyle buyururlar: “Ey insanlar! Bir ev halkına her yıl bir udhiyye bir de atîre kesmeleri vaciptir.” (Sünen-i Ebî Davud, dahâyâ 1) (Atîre: Recep ayında kesilen bir kurban. Sonradan bu atîre uygulaması kaldırılmıştır) Görüldüğü gibi burada Allah Resûlü, vacibi tek bir kişiye değil, bütün ev halkına izafe ediyor.
Büyükbaş hayvanı yedi kişinin kesebilmesi de bunun aslına delil kabul edilebilir. Daha önce de söylediğimiz gibi İmam Malik büyükbaş bile olsa vacip kurbanda ortaklığı caiz görmemektedir. Ama nafilelerde farklı düşünmekte, nafile kurbanda ortaklığı caiz görmektedir.
Öte yandan, nafilelerde, farz ve vaciplerde olmayan bir esneklik söz konusudur. Fıkıh kitaplarında, farz ve vaciplerde caiz kabul edilmeyen bazı şeylerin nafilelerle ilgili olarak caiz kabul edilebileceği, bu hususta genişlik söz konusu olduğu üzerinde durulur. Bu yüzden, nafile kurbanlarla ilgili olarak yapılan bu uygulamayı reddetmek çok katı bir hüküm olur. Kaldı ki hem ibadetin aslı Sünnet’te vardır hem de Sünnet-i Seniyye’de benzeri uygulamalar mevcuttur.
(Gerçi mevzumuza tam delil olmaz ama meseleyi teyit babından zikredebileceğimiz bir şey de, Bakara sûresine ismini veren “bir ineğin kesilmesi” meselesidir. Cenab-ı Hak Benî İsrail’e bir inek kesmelerini emrediyor. Aslında bunun kurban sıfatıyla olup olmadığına dair bir şey bilmiyoruz, konu farklı bir meseleyle ilgili ama bizim meselemizle bir benzerliği var, o da şu: Cenab-ı Hak, bir hayvan kesilmesini emrediyor ve o hayvanı kesmeyi tüm kavme emrediyor, yalnızca bir şahsa değil. Yani bu kesme işinin arkasında pek çok insanın iradesi olacak şekilde bir emir söz konusu. Neticede de öyle yapıyorlar ve cemaat olarak tek bir hayvan kesiyorlar.)
Geriye bir mesele kalıyor: Peki bu insanlar bir büyükbaş hayvanın bir hissesine girdiklerinde –bunun şer’î anlamda kurban sayılmadığını varsayarsak– bu, diğer hisse sahiplerinin kurbanlarının sıhhatine zarar verir mi?
Bu bölümün başında yaptığımız açıklamalara dikkat edildiğinde, Hanefîler dışındaki cumhur, hisselerin birbirinden müstakil olduğu görüşündedirler. Dolayısıyla onlar açısından ortada herhangi bir problem yoktur. Hanefîler ise tüm hisse sahiplerinin ibadet niyetiyle ortaklığa girmiş olmasını şart koşmaktadırlar. Aralarında para toplayıp Peygamber Efendimiz’in (sallallahu aleyhi vesellem) ruh-u şeriflerine hediye etmek üzere kurban kesen bu kimselerin de ibadetten başka bir maksatları yoktur.
Yaptığımız açıklamalar zaviyesinden meseleye bakılınca şu açıkça görülecektir: Öncelikle bu kişiler ibadet niyetiyle ve kurban kestirme gayesiyle böyle bir şey yapmaktadırlar. Allah (celle celâlühü) onların niyetlerini mükafatlandıracaktır. Kurban kesme gayesiyle yaptıkları bu fiili de kurban olarak kabul edeceği umulur. Zira bu kurban aslında sair tüm şartlarını taşımakta, sadece kurbanın arkasında tek bir kişinin iradesi yerine birden fazla kişinin iradesi bulunmaktadır. Bunun kurbanı kurban olmaktan çıkaracağına dair söylenecek her şey de delilsizdir. En kötü ihtimali ele alıp bunun kurban sayılmayacağını varsaysak bile kesilen hayvan ve dağıtılan et en azından sadaka olur ve başka bir ibadet yerine getirilmiş olur. Büyükbaş hissesine girilmesi durumunda da dört mezhebe göre de bunun diğer hisselere zararı yoktur.
Belki son bir şüphe akla gelebilir: Bu uygulamanın Sünnet’te benzeri yoktur, dolayısıyla bid’at olur.
Yukarıdaki açıklamalarımız dikkatle incelendiğinde aslında buna da mahal olmadığı anlaşılır. Kurban bir ibadettir; bu kişilerin maksadı da kurbandan, ibadetten, Allah’a kurbet düşüncesinden başka bir şey değildir. Sonra kurban, şartlarına uygun olarak kesilmektedir. Alışılmış kurban uygulamasından tek farkı, kurbanı tek kişinin değil çok kişinin kesmesidir. Buna benzer uygulamaların da Sünnet’te olduğunu gördük.
Bütün bunlarla birlikte, insanların aklına gelebilecek bu ve benzeri tereddütlere kapıları tamamen kapatma adına, böyle kestirilen kurbanlar, vacip kurban hisselerinin girdiği büyükbaş hayvanların hisselerine katılmasa daha uygun olur. Zaten bu tür organizasyonları yapan kuruluşlar, genel itibariyle vacip ve nafile hisselerini ayrı ayrı kaydetmektedirler.
Sözün özü: İnsanların aralarında para toplayarak nafile kurban kestirmesi uygulamasıyla ilgili şer’i olarak herhangi bir problem söz konusu değildir. Bilakis özellikle mali durumu kurban kesmeye el vermeyen kişilerin, örneğin öğrencilerin ve çocukların da kurbana iştirak etmesine, kurban kesme mazhariyet ve bereketinden istifade etmesine fırsat sunar, güzel bir âdettir denebilir. Yine de kimsenin aklında bir tereddüt bırakmamak için, vacip hisseleriyle birleştirilmese daha iyi olur.
Yazar: Yusuf Demirtaş
Dipnotlar
⇡1 | Detaylı bilgi için bkz. Halebî, Mülteka’l-Ebhur s.168; Şirbînî, Muğni’l-Muhtâc 6/126; İbn Kudâme, el-Muğnî 9/437; İbn Rüşd, Bidayetü’l-Müctehid 2/196-197. |
---|