İçindekiler
Boşamanın Çeşitleri
Boşama; sıfatı bakımından sünnî ve bid’î, hükmü bakımından bâin ve ric’î ve kullanılan söz bakımından da sarih ve kinaye gibi çeşitlere ayrılır.[1]Mehmet Zihni Efendi, Nimet-i İslâm, s. 1004.
Sünnî ve Bid’î Boşama
Sünnî boşama sünnete uygun olan boşama demektir. Yani bir insanın İslâm’ın emirlerine uygun olarak boşama fiilini gerçekleştirebilmesi için sünnî boşamada belirtilen şartlara riayet etmesi gerekir. Buna göre müctehidler konuyla ilgili nasları ve uygulamayı değerlendirerek sünnete uygun kabul edilen boşamanın;
- (1) kadının temizlik zamanında,
- (2) kendisiyle ilişkiye girmeden
- (3) tek bir talâkla yapılan ric’î boşama olduğunu söylemişlerdir.[2]Fukaha bâin boşamanın da mekruh olduğunu söylemiştir. (bkz. Ali el-Kârî, Feth-u Bâbi’l-İnâye, 2/94).
Dolayısıyla sünnî boşamada zaman ve sayı önem kazanmaktadır.[3]Ali el-Kârî, Feth-u Bâbi’l-İnâye, 2/91.
Eğer buna riayet edilmez ve kadın hayız hâlindeyken[4]Kadının hayız hâlinde boşanması durumunda, tekrar ona geri dönmenin ve dilerse daha sonra sünnete uygun olarak tekrar boşamanın müstehab olduğu ifade edilmiştir. Bazı Hanefî fukahası … Okumaya devam et veya temizlik zamanında onunla beraber olduktan sonra boşanırsa ya da aynı anda iki veya üç talâk kullanılırsa bid’î boşama gerçekleşir. Sünnete aykırı olan böyle bir boşama geçerli olsa da câiz değildir ve bu kişi günahkâr ve âsî olur. Hanefîler böyle bir boşamayı tahrimen mekruh görürken, ulemanın çoğu buna haram demişlerdir.[5]Meydânî, el-Lübâb, 2/167-168.
Yaşlılıktan veya başka bir nedenden dolayı âdet görmeyen veya hamile olan bir kadının boşanmasında ise durum biraz daha farklıdır. Onların boşanmasının sünnî veya bid’î kabul edilmesinde zamandan ziyade sayı önemli olur. Buna göre söz konusu kadınları sünnet üzere boşamak isteyen bir kimse onları bir kere boşar. Birden fazla boşamak istiyorsa her boşamanın arasını bir ay ayırır.[6]Meydânî, el-Lübâb, 2/167-168-169. Ancak bir kere boşamakla zaten maksat hâsıl olduğundan ve eşlerin arası ayrıldığından her ihtimale karşı mümkün olduğunca ikinci veya üçüncü boşama yoluna gitmemek maslahata daha muvafıktır.
Boşanmanın bu şekilde ikili bir taksime tâbi tutulmasının delili olarak şu âyet-i kerîme gösterilmiştir:
يَاۤ أَيُّهَا النَّبِيُّ إِذَا طَلَّقْتُمُ النِّسَۤاءَ فَطَلِّقُوهُنَّ لِعِدَّتِهِنَّ “Ey Peygamber! Eşlerinizi boşayacağınız vakit onların iddetlerini dikkate alarak boşayın.” (Talâk Sûresi, 65/1).
Sahabenin en büyük fakihlerinden kabul edilen Abdullah b. Abbas ve Abdullah b. Mes’ud (radıyallahu anhum) bu âyet-i kerîmeyi, “Temizlik günlerinde cinsî ilişkide bulunmadan boşayın.” şeklinde izah etmişlerdir.
Buhârî’de geçen bir hadis-i şerife göre de Abdullah b. Ömer eşini hayız günlerinde boşayınca Peygamber Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem), Hz. Ömer’e şöyle demiştir: “Ona eşine dönmesini emret. Hayızdan temizleninceye kadar onu evinde tutsun. Sonra yeniden hayız görüp, tekrar temizlenince, isterse ona dokunsun, isterse ona dokunmadan yeniden boşasın” (Buhârî, talâk 1.).
Bid’î boşamanın diğer çeşidi olan tek seferde birden fazla boşama hakkında ise şu hadis-i şerif varid olmuştur. Allah Resûlü’ne (sallallahu aleyhi ve sellem) bir adamın eşini üç talâkla boşadığı haber verildiğinde, celâllenip ayağa kalkmış ve şöyle buyurmuştur:
أَيُلْعَبُ بِكِتَابِ اللّٰهِ وَأَنَا بَيْنَ أَظْهُرِكُمْ “Ben henüz aranızda iken Allah’ın kitabıyla mı oynanıyor?” (Nesâi, talâk 6.).
Hanefîler sünnî boşamayı da hasen ve ahsen şeklinde ikiye ayırmışlardır. Kocanın, hanımını temizlik günlerinde onunla beraber olmadan bir talâkla boşayıp iddeti bitene kadar beklemesine ahsen demişlerdir. İşte eşini boşamak isteyen bir mümin, ashab-ı kiramın da yolu olan bu en güzel boşama yöntemini seçmelidir. Buna karşılık, kocanın her temizlik müddetinde eşiyle birlikte olmadan onu üç defa boşamasına da hasen demişlerdir.[7]Meydânî, el-Lübâb, 2/167-168.
Boşamanın belirli bir zamana bağlanmasının bazı hikmetleri vardır. Öncelikle boşamaya bu şartların getirilmesi onu zorlaştırmakta ve talâka kalkışan kocaya meseleyi bir daha düşünme fırsatı vermektedir. Diğer yandan sünnî boşama insanın eşine daha çok arzu duyacağı bir zamana alınarak, boşama önüne bir engel daha konulmakta ve böylece erkeğin hakîkaten ortada boşamayı gerektirecek ciddi bir sebebin bulunup bulunmadığını daha iyi hesap etmesi sağlanmaktadır çünkü kadın âdetliyken veya onunla birlikte olunduktan sonra nefsin ona olan arzusu azalır. Bu açıdan bu zamanlarda kadının boşanması bid’at olarak ifade edilmiş ve câiz görülmemiştir.
Diğer yandan sünnî boşamada kadın âdetten sonra onunla ilişkiye girilmeden boşandığı için kadının kocasından hamile kalmadığı da anlaşılmış olur. Aynı zamanda kadın sünnî boşanmada, bid’î boşanmaya göre daha az iddet bekler çünkü içinde boşanmanın gerçekleştiği âdet hesaba katılmaz ve kadın bundan başka üç âdet süresi iddet bekler.
Pişman olunduğu takdirde geri dönüş imkânı vermesi açısından da sünnî boşama önem kazanmaktadır, çünkü eşini bir defa ric’î talâkla boşayan bir koca, pişman olup tekrar evlilik hayatına geri dönmek istediğinde çok rahat durumu telafi edebilir çünkü bu durumda yeni bir nikâh akdine ve kadının rızasına ihtiyaç duymadan koca için kadını tekrar nikâhına alma durumu söz konusudur. Burada en tehlikeli ve riskli boşama şekli ise bir seferde yapılan üç talâktır. Bu talâk, erkeğe geri dönüş ihtimali bırakmadığı için Müslümanların kaçınmaları gereken bir boşama şeklidir zira böyle bir boşamada, sonradan duyulan pişmanlık da fayda vermeyecek ve iş işten geçmiş olacaktır.
Bugün halk arasında, boşamanın meydana gelmesi için bir anda üç kere boşanması gerekiyormuş gibi yaygın fakat yanlış bir anlayış vardır. Hâlbuki boşamada esas olan onun bir defa olmasıdır. Yani bir erkeğin karısına bir defa “boş ol” demesiyle boşama gerçekleşmiş olur. Bunun üç defa söylenmesiyle kadın ve erkek arasındaki bütün bağlar kesilmiş ve normal şartlarda bunların bir daha bir araya gelmeleri imkânsız hâle gelmiş olur. Bu açıdan tek seferde birden fazla boşama geçerli olsa da câiz değildir. Kaldı ki buna ihtiyaç da yoktur çünkü tek talâkla zaten maksat hâsıl olur.
Ric’î (Nikâhsız Dönüşü Olan) Talâk
Karısını boşayan bir erkeğin onun iddeti sona ermediği sürece yeni bir nikâh akdi gerektirmeksizin evlilik hayatına dönmesini mümkün kılan boşamaya ric’î boşama denir. Ric’î boşama isminden de anlaşılacağı üzere geri dönüşü mümkün olan boşama demektir çünkü ric’î boşama eşler arasındaki evlilik bağını sona erdirmez. Bu bağ, kadının iddeti bitene kadar devam eder. İddet bittikten sonra ise ric’î talâk bâin talâka dönüşeceğinden artık yeni bir nikâh olmadan dönüş imkânı kalmaz. Ric’î boşamadan dönüş için kadının rızası da şart değildir.
Kur’ân-ı Kerîm’de ric’î boşamadan bahseden iki âyet-i kerîme vardır. Bakara Sûresinde ard arda yer alan bu âyet-i kerîmelerden ilkinde Cenâb-ı Hak boşanmış kadınların üç hayız müddeti beklemeleri gerektiğini ifade ettikten sonra şöyle buyurmuştur:
وَبُعُولَتُهُنَّ أَحَقُّ بِرَدِّهِنَّ في ذٰلِكَ إِنْ أَرَادُوا إِصْلَاحًا “Kocaları gerçekten barışmak istiyorlarsa, bu iddet müddeti içinde onları tekrar almaya başkalarından daha çok hak sahibidirler.” (Bakara Sûresi, 2/228).
Diğer âyet-i kerîme ise şöyledir: اَلطَّلَاقُ مَرَّتَانِ فَإِمْسَاكٌ بِمَعْرُوفٍ أَوْ تَسْريحٌ بِإِحْسَانٍ “Talâk iki keredir. Artık ya iyilik ile tutmaktır veya güzellikle salıvermektir.” (Bakara Sûresi, 2/229).
Ric’î boşamanın şekline gelince, bir erkeğin geçmişte münasebete girdiği eşini (bu halvet-i sahiha için de geçerlidir) mübalağa ve şiddet içeren sözler kullanmadan, açık boşama lafızlarıyla üçten az olmak üzere boşamasıdır. Yani bir erkek karısına hitaben, “Sen boşsun.”, “Seni boşadım.”, “Boş ol” gibi bir söz kullanırsa ric’î talâk meydana gelir. Eğer bazı kinayeli lafızların boşamada kullanılması halk arasında örf hâline geldiyse boşamada bu tür lafızların kullanılmasıyla da ric’î talâk meydana gelir.
Ric’î boşama neticesinde talâk sayısı eksilmiş olur. Eğer kadın bir ric’î talâkla boşandıysa erkeğin geriye iki boşama hakkı; iki ric’î talâkla boşandıysa da geriye bir boşama hakkı kalır. Eğer ric’î boşamadan sonra kadının iddet süresi sona ermeden eşlerden birisi vefat edecek olursa diğer eş ona mirasçı olur. Ric’î boşamadan dönüş (rücû) “sana döndüm”, “eşimi nikâhıma geri aldım”, “sen karımsın” vs. bir sözle olabileceği gibi hürmet-i müsaharayı gerektiren şehvetle dokunma veya öpme ya da birleşme gibi bir fiille de olabilir.[8]Meydânî, el-Lübâb, 2/180.
Ric’î talâkla boşadığı eşine geri dönmek isteyen bir erkeğin, bunu başkalarına da duyurma ve töhmetten uzak kalma adına iki erkeği veya bir erkek iki kadını şahit tutması müstehap görülmüştür. Aynı şekilde rücûun kavlen, açık bir söz ile yapılması güzel görülmüş ve fiilen yapılan rücûun kerahetten hâlî olmayacağı ifade edilmiştir. Şâfiî mezhebinde ise fiilen rücû muteber görülmemiştir. Rücûda erkek için müstehap olan bir diğer davranış da evlilik hayatına geri döndüğünü kadına bildirmesidir. Bunlara riayet edilmeden yapılan rücû muteber olsa da bununla sünnete muhalefet edilmiş ve dolayısıyla günah işlenmiş olur.[9]Ömer Nasuhi Bilmen, Hukûk-u İslâmiyye, s. 223; Meydânî, el-Lübâb, 2/180; Ali el-Kârî, Feth-u Bâbi’l-İnâye, 2/130-131.
Ric’î talakla boşanmış bir kadın, iddeti bitinceye kadar kocasının evinde kalmaya mecburdur. Ric’î talâk neticesinde kadının iddeti sona erene kadar eşler arasındaki evlilik bağı devam ettiği için kocasının kendisine döneceğini ümit eden bir kadının bu süre içinde süslenmesi güzel görülmüştür çünkü bu durum, kocanın tekrar evliliği devam ettirmesine sebep olabilir. Diğer yandan rücûu düşünmeyen kocanın, izinsiz olarak kadının yanına girmemesi gerektiği ifade edilmiştir.[10]Ali el-Kârî, Feth-u Bâbi’l-İnâye, 2/131; Ömer Nasuhi Bilmen, Hukûk-u İslâmiyye, s. 224.
Bâin (Dönüşü Ancak Nikâhla Gerçekleşen) Talâk
Evlilik ilişkisini sona erdiren ve yeni bir nikâh akdi yapılmadan aile hayatına geri dönüşü mümkün olmayan boşanmaya bâin talâk denir. Bâin talâk neticesinde eşler arasındaki evlilik bağı derhal sona erer.
Bâin talâk sonucu meydana gelen ayrılık, küçük bâin talâk (beynûnet-i suğra) ve büyük bâin talâk (beynûnet-i kübra) olmak üzere ikiye ayrılır. Boşama sayısı üçe ulaşmadıkça meydana gelen bâin talâka beynûnet-i suğra denir. Bu durumda eşler isterlerse şahitlerin huzurunda yapacakları yeni bir nikâh akdiyle ve yeni bir mehir belirleyerek tekrar evlilik hayatına dönebilirler. İster ric’î isterse bâin talâkla olsun sayısı üçe ulaşan talâk neticesinde eşler arasında beynûnet-i kübra (büyük ayrılık) meydana gelir. İslâm boşamayı üçle sınırladığından bundan sonra eşler yeni bir nikâh akdi yapamazlar. Bu şekilde boşanan eşlerin tekrar evlenebilmeleri için gerçekleşmesi zor olan bazı şartlar gerekir. Bu konuyu başka bir başlık altında işleyeceğiz.
Hangi tür boşamaların bâin talâk sayılacağını maddeler hâlinde şöyle sıralayabiliriz:
- (1) Evlenme akdinden sonra henüz eşler arasında cinsî bileşme olmadan boşama gerçekleşirse, bu bâin talâk sayılır. Bu durum bizzat âyet-i kerîmeyle izah edilmiştir: “Ey müminler! Mümin kadınlarla nikâh akdi yapıp da onlara dokunmadan kendilerini boşayacak olursanız, onların iddet beklemelerini isteme hakkınız yoktur. Bu durumda onlara müt’alarını vererek güzel bir şekilde boşayın” (Ahzâb Sûresi, 33/49). Kadının iddet beklemesi gerekmediğine göre kocanın tek taraflı irade beyanıyla evliliğe dönüş hakkı da bulunmaz. Tek başına sahih halvetin (rahatça baş başa kalmanın), boşamanın ric’î olmasına etkisi yoktur. Yani eşler arasında birleşme olmadıkça sahih halvetten sonra boşama gerçekleşse bile yine bâin talâk olur. Ancak sahih halvetten sonra boşanan kadının iddet beklemesi gerekir. Bu da ihtiyat gereğidir.
- (2) Îlâ, liân ve muhâlea neticesinde meydana gelen ayrılıklar da bâin boşama kabul edilir. Bunların her birini ayrı başlıklar altında ele aldığımız için burada tafsilata girmiyoruz.
- (3) Boşamada kullanılan bazı lafızlar da boşamayı ric’îden bâine çevirir. Buna göre kinayeli lafızlarla yapılan boşamalar bâin boşama kabul edilmiştir. Kinayeli lafızlar sadece boşamada kullanılmadığından, boşamanın yanında başka manalar için de kullanıldığından burada boşama niyetinin bulunması şarttır. Mesela bir erkek karısına karşı boşama niyetiyle, “annenin evine git”, “artık serbestsin” vs. bir söz kullanırsa onu bâin talâkla boşamış olur.[11]Meydânî, el-Lübâb, 2/171-172; Ali el-Kârî, Feth-u Bâbi’l-İnâye, 2/108.
- (4) Şiddet ve mübalağa içeren sözlerle yapılan boşamalar da bâin talâk sayılır. Mesela “sen dağ gibi bir talâkla boşsun”, “en çirkin bir talâkla boşsun”, “şiddetli bir talâkla boşsun”, “Şeytan talâkıyla boşsun” türünden ifadeler bâin talâka sebep olur.[12]Meydânî, el-Lübâb, 2/172-173; Ali el-Kârî, Feth-u Bâbi’l-İnâye, 2/107.
- (5) Bizzat bâin sözcüğü kullanılarak yapılan boşamalarla da bâin talâk tahakkuk eder. “Sen bâinsin”, “Seni bâin talâk ile boşadım”, “Seni bir talâk ile mübâne kıldım” gibi ifadeler buna misal olarak verilebilir.
- (6) Hangi tür olursa olsun üçüncü boşama bâin talâk olur.
- (7) Ric’î talâk neticesinde eğer koca, kadının iddeti bitinceye kadar ona dönmezse boşama bâine dönüşür.
Hanefîlerin dışında kalan üç mezhep boşamada kullanılan lafızların kinaî olmasının veya şiddet içeren lafızlar olmasının boşamayı bâin yapmayacağı görüşündedirler.
Bâin boşama ile eşler birbirine haram olacağı için birbirinin cinsî yönlerinden faydalanmaları ve yalnız olarak baş başa kalmaları câiz değildir. Eşlerden birinin vefatı hâlinde aralarında miras hükümleri cereyan etmez. Bâin boşama neticesinde üç talâk hakkından birisi eksilmiş olur. Kadın iddeti bitene kadar kocasının evinin bir bölümünde kalmalıdır. Evin, mülk veya kira olması ve kocasının evde bulunup bulunmaması da önemli değildir. Bu durumda onun nafakası da kocaya ait olur. Eğer mehir daha önce ödenmemişse hemen ödenmesi gerekir.[13]İbn Âbidîn, Hâşiyet-ü Reddi’l-Muhtâr, 3/102; Hamdi Döndüren, Delilleriyle Aile İlmihali, s. 401.
Sarih veya Kinayeli Sözlerle Boşama
Açıkça boşamanın anlaşıldığı ve insanlar arasında karı-koca arasında kullanılması örf hâline gelmiş sözcüklere sarih sözcük denir. Talâk veya Türkçe’deki karşılığı olan boşama kelimeleri boşamada kullanılan sarih lafızlardır. “Seni boşadım”, “Boş ol”, “Sen boşsun” gibi ifadeler açıkça boşamaya delâlet ettiğinden niyet ve karineye ihtiyaç olmaksızın boşama meydana gelir.[14]Meydânî, el-Lübâb, 2/170. Hatta bu lafızlar şaka, hata veya bilmeden kullanılsa bile kazâen boşamanın meydana geleceği söylenmiştir. Ancak kişi bu sözleri boşama kastıyla söylemediğini ifade ederse kendisiyle Allah arasında olmak üzere diyâneten tasdik edilir.[15]Ali el-Kârî, Feth-u Bâbi’l-İnâye, 2/97.
Eğer bir yerde bazı kinayeli lafızların boşama manasında kullanılması örf hâline geldiyse bunlar da sarih sözcük durumuna gelmiş olurlar. Sarih sözlerle yapılan boşamalar neticesinde bir ric’î talâk meydana gelir.
Sadece boşama manasında kullanılmayan bunun yanında başka manalara da gelen sözlere ise kinayeli sözcük denir. Bu tür sözlerle yapılan boşamanın geçerli olması için ya boşama niyetinin bulunması ya da içinde bulunulan hâlin boşamaya delâlet etmesi gerekir. Mesela eşler kavga ve tartışma hâlindeyken veya aralarında boşanma müzakere ederlerken kocanın eşine “babanın evine git”, “evi terk et”, “artık bundan sonra serbestsin”, “örtün”, “seni ailene bağışladım” gibi kinayeli bir söz söylemesiyle niyete bakılmaksızın kazâen boşama meydana gelir. Ancak koca ben bu sözlerimle boşamayı kastetmemiştim derse diyâneten tasdik edilir. Bu onunla Allah arasındaki bir meseledir.[16]Meydânî, el-Lübâb, 2/170-172.
Boşama için kullanımı örf hâline gelmedikçe bu tür lafızlarla yapılan boşamalar bâin talâk kabul edilir.
Ayrıca boşama hem kadının huzurunda hem de onun gıyabında yapılabilir. Yani bir insan karısına hitaben “seni boşadım” diyebileceği gibi onun olmadığı bir yerde “falanca eşimi boşadım” diyerek de karısını boşayabilir.
Dipnotlar
⇡1 | Mehmet Zihni Efendi, Nimet-i İslâm, s. 1004. |
---|---|
⇡2 | Fukaha bâin boşamanın da mekruh olduğunu söylemiştir. (bkz. Ali el-Kârî, Feth-u Bâbi’l-İnâye, 2/94). |
⇡3 | Ali el-Kârî, Feth-u Bâbi’l-İnâye, 2/91. |
⇡4 | Kadının hayız hâlinde boşanması durumunda, tekrar ona geri dönmenin ve dilerse daha sonra sünnete uygun olarak tekrar boşamanın müstehab olduğu ifade edilmiştir. Bazı Hanefî fukahası ise masiyeti kaldırma adına böyle bir uygulamanın vacip olduğunu söylemiştir. (Meydanî, el-Lübâb, s. 169). |
⇡5, ⇡7 | Meydânî, el-Lübâb, 2/167-168. |
⇡6 | Meydânî, el-Lübâb, 2/167-168-169. |
⇡8 | Meydânî, el-Lübâb, 2/180. |
⇡9 | Ömer Nasuhi Bilmen, Hukûk-u İslâmiyye, s. 223; Meydânî, el-Lübâb, 2/180; Ali el-Kârî, Feth-u Bâbi’l-İnâye, 2/130-131. |
⇡10 | Ali el-Kârî, Feth-u Bâbi’l-İnâye, 2/131; Ömer Nasuhi Bilmen, Hukûk-u İslâmiyye, s. 224. |
⇡11 | Meydânî, el-Lübâb, 2/171-172; Ali el-Kârî, Feth-u Bâbi’l-İnâye, 2/108. |
⇡12 | Meydânî, el-Lübâb, 2/172-173; Ali el-Kârî, Feth-u Bâbi’l-İnâye, 2/107. |
⇡13 | İbn Âbidîn, Hâşiyet-ü Reddi’l-Muhtâr, 3/102; Hamdi Döndüren, Delilleriyle Aile İlmihali, s. 401. |
⇡14 | Meydânî, el-Lübâb, 2/170. |
⇡15 | Ali el-Kârî, Feth-u Bâbi’l-İnâye, 2/97. |
⇡16 | Meydânî, el-Lübâb, 2/170-172. |