Çocuklarınızı dinî merasimlere, camiye, cemaate götürmenin yanı başında, güzel ilahîlerin okuduğu, Mevlid-i Nebevî’nin tilavet edildiği yerlere de götürmelisiniz. Böylece onu, dînî hayata ait usulünden füruuna kadar hemen her konuya açmış olursunuz. O, biraz da fıtratın gereği olarak bu türlü şeylerle meşbû bulunmalı, tatmin olmalı ki, başka arayışlara girmesin. Evet onun dinleyeceği musiki dahi ona, dinini mukaddeslerini telkin etmeli, onun ulvî hislerini inbisat ettirmeli ve onda Allah (cc) duygusunun gelişmesine ortam hazırlamalıdır.
Ancak şunu da ifade etmeliyim ki, bu tür merasimlerde mevlithan ve kârîlerin, okudukları şeyler gırtlaklarından aşağıya inmiyorsa, samimiyetsizlik çocuktaki dînî duygu ciddiyetini sarsıyorsa, kanaatimizce cami ciddiyetinin dışında, bu türlü mürâîlerin meclislerinden de çocuğun uzak tutulmasında yarar var. İlahi ve Mevlid, gönlün yıkanması, arınması, vicdanın dupduru hale gelmesi için arındıran bir kuradır. Ama gözünden bir damla yaş gelmeyen birinin: “Seni andıkça gözyaşlarım ceyhûn olur”demesi, Allah’a (cc) karşı söylenen bir yalandır. Böyle bir yalanı o çocuğun duyması onun duygularına karşı işlenmiş ciddi bir saygısızlıktır.
Çocukluğumda, “Allahım, seni andıkça ürperiyorum”manasında Arapça bir cümle yazarken işte o zaman ürperdim ve kalemi elimden bıraktım. Hatıra olarak hâlâ onu defterimde saklarım. Ürpermediğim halde ben nasıl “Allahım ürperdim”derim, diye hicap ettim, utandım. Evet söylediği sözler, gırtlağından aşağıya inmeyen ve gözünden yaş gelmeyen; ama ellerini açıp “gözyaşlarımızla huzuruna geldik”diyen bir mürâînin o çocuk tarafından görülmesi dahi, çocukta değişik istifhamlara yol açabilir.
Dikkat edersiniz, mevlid ve ilahiyi bir taraftan dînî merasim olarak ele alıp, çocuğu, rûhî hayatıyla neşv ü nemâ bulması hususunda mühim bir unsur kabul ederken, diğer taraftan da onu yalana, riyâya, gösterişe alıştırabilecek münasebetsizliklerden uzak tutulmasını da aklın, mantığın, firâset-i dîniyenin muktezası sayıyoruz. Zira çocuk, küfürden uzak tutulduğu kadar riyâya karşı da antipati duymalı, dini samimiyette aramalı ve ona inanmadığı halde bağırıp çağıranı değil de, gönlünün heyecanlarını terennüm edeni, gönlünün nağmelerini besteleyip size sunan insanları dinletmelisiniz.
Bu bizim dînî anlayışımızın gereğidir ki, sahabinin hayatında da aynı hususları görürüz. Zaten bu tavır, Rasulü Ekrem’in (sav) tarz-ı telakkisidir; sahabinin de başka türlü olması düşünülemez. Bu prensibi kabul ettiğimiz zaman dinin de esas kabul ettiği bir hususu kabul etmiş olur; aksine, kendi yanlış anlayışımız içinde kaldığımız zaman da evlat ve ahfadımızın dalaletine zemin hazırlamış sayılarız. Hatta bu mevzuda –aşırı bulmayınız- çocuklarınızı riyâkarların meclislerine götürmekten ve mürâî bir ilahiciyi dinletmektense, dinin ciddi bir iş olduğunu, azamet ve vakarının bulunduğunu anlatabilme açısından, bu ciddi ve vakûr dini havayı ifade edebilen herhangi bir düşünürle tanıştırılmasını tavsiye ederim. Dikkat edilirse, meseleyi keyfiyet bozukluğu içinde ele alanların tenkidi yapılmaktadır; ilahi dinleyip dinlememe değil.. evet neslimizi korumayı düşünüyorsak, mürâîlerin meclislerinden de uzak tutmak mecburiyetindeyiz.
Kaynak: Çekirdekten Çınara