Çocuk, Allah’ın insana vermiş olduğu bir emanettir ve vakti geldiğinde de geri alacaktır. Şayet ona iyi bakılır, terbiyesi iyi yapılır ve başkalarına faydalı olacak bir insan olarak yetiştirilirse, imtihan kazanılmış demektir.
Genel olarak ve öncelikle eğitimden anlaşılması gereken şey, çocukların erdemli, ahlâklı, onurlu, vatanını ve milletini seven, dürüst ve namuslu fertler olarak yetişmeleridir. Bunun için öncelikle ebeveynler, sonra da sırası ile okul ve yaygın medyanın da dâhil olduğu sosyal çevre, yetişmekte olan yeni nesle gerekli ve müspet telkinlerde bulunmalı, onların davranışlarını olumluya doğru yönlendirmelidir. Bu mânâda ebeveynler, çocuklarının dâima iyi ve yüksek ahlâkı öğrenmeleri, kötü alışkanlıklardan uzak durmaları ve yanlış yollara gitmemeleri için gerekli her türlü özeni göstermeli, gayreti sarf etmelidirler. Ebeveynler çocuklarının zihnî, ruhî ve ahlâkî gelişimlerini sadece müspete yönlendirme ile değil, onların dinîahlâkî seviyelerini artan bir oranda zenginleştirmekle de vazifelidirler.
Hemen her yaşın kendisine has fizikî, ruhî ve zihnî ihtiyaçları vardır ve bu ihtiyaçların ebeveyn, okul ve sosyal çevre marifet ve delaletiyle ilerletilmesi ve geliştirilmesi gereklidir. Gence bütün bu aşamalarda rehberlik yapılması, sevgi, merhamet, adalet ve yardımseverlik gibi yüksek duygularının daha bir geliştirilmesi ve zenginleştirilmesi, ihtimamlı ebeveynlik ve sosyal çevre gerektirmektedir. Dine bağlılık, Allah sevgisi, güçlü bir inanç ve yüksek ahlâk duygusunun gelişebilmesi de yine ebeveynin, okulun ve sosyal iletişim ortamlarının katkısı ile mümkündür.
Dinî inanç ve pratikler, her yetişen çocuğun ileride temel bir referansı olacak seviyede derin tesirlere sahiptir. Çocuk yetişkinliğe eriştiğinde, aldığı güçlü dinî terbiye ile içtimâî rollerini başarı ve azimle yerine getirir. Eğer yetişkinler dinî inancı ve yaşayışı gereksiz ve mânâsız sayarlarsa, çocuk inanma, bağlanma, rahat ve zor durumlarında Allah’a (celle celâluhu) güvenme, O’na sığınma ve O’nu hissetme gibi temel duyguları geliştiremeyecek, bu hassas ve çok değerli insani donanımlar –hafizan Allah– kurumaya, pörsümeye ve yok edilmeye itilmiş olacaktır. Çocuklukta meydana gelebilecek bu tehlikeli mânevî boşluk, yanlış inanç ve öğretilerle bir şekilde doldurulmaya çalışılacak, dünya hayatının süsü olan çocuklar, anarşizm, nihilizm veya ateizmin derin ve karanlık bataklığına itilmiş olacaklardır.
Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) bir hadîs-i şerîfinde: “Her doğan fıtrat üzerine doğar, sonra onu annesi ve babası ya Yahudi ya Hristiyan ya da Mecusi (ateşe tapan, bir anlamda dinsiz) yapar.” (Buhârî, cenâiz 92; Ebû Dâvud, sünne 17; Tirmizî, kader 5) buyurmaktadır. Bu hadîs-i şerîfte ebeveynin, çocuğun inancının şekillenmesindeki temel rolüne dikkat çekilmekte, iyi istikamette işlenmediği takdirde, sayısız olumlu istidat ve eğilimlerle donanmış bir şekilde dünyaya gelen çocukta –Allâh’ın (celle celâluhu) hususi koruması hâriç– kötü ahlâkın boy atmasının sebebi olarak ebeveynlere işaret edilmiş olmaktadır.
Bu açıdan, dinî-ahlâkî mânâda rehberlik yapılmaksızın bir çocuğun televizyon, internet ve çeşitli sosyal iletişim ortamlarına denetimsiz bir şekilde bırakılması, ondaki aklî, ruhî, kalbî yeteneklerin kendi başına müspet bir şekilde gelişmesinin beklenmesi, çocuğa karşı yapılmış büyük bir kötülük ve zulümdür. Bu türden serbestlik savunucuları bırakınız geniş bir bahçeyi, sahibi oldukları küçük bir süs bitkisini dahi kendi başına bırakmamakta, onun büyütülüp geliştirilmesi ve düzenlenmesini kendilerine önemli bir görev olarak görmektedirler.
Televizyonun Olumsuz Tesirleri
Televizyonun çocuklar üzerindeki varsayılan olumsuz fizikî tesirleri; obezite (şişmanlık), hiper kolesterolemi, hipertansiyon (yüksek tansiyon), görme kusuru ve göz şikâyetleri, bel ağrısı ve uyku sorunları olarak sayılabilir. Psiko-sosyal tesirler ise; hayat ile alâkalı negatif ve gerçeklerle uyumsuz bilgilenme, stereotipik (kalıpsal) kültürlenme, öğrenme güçlüğü neticesinde okul başarısında düşme, antisosyal ve saldırgan davranışlarda artma gibi birtakım davranış bozukluklarıdır (Toyran, 2000: 4).
Çocukların Tv’de gördüğü şiddet sahneleri ile düşmanlık duyguları beslenmiş olmakta, çocuklar başkalarının çektiği acı ve eziyete karşı duyarsızlaşmakta, bu durumda çocuklarda kaygı ve uyku bozuklukları baş göstermektedir. Televizyonun çocukların üretkenlik ve hayâl gücü üzerinde olumsuz tesirleri de söz konusudur (Kalkan, 2008: 16). Çocukların ve gençlerin izlediği korkutucu muhteva, ayrılık korkusunu ateşlemekte; şiddet, suç davranışları, kaba ve küfürlü konuşmalar huzur ve utanma duygularını tahrip etmektedir. Televizyon bu açıdan en yıkıcı gücünü özellikle de tesire en açık durumdaki çocuk ve gençler üzerinde göstermektedir.
Bilindiği üzere savunmasız konumları sebebiyle çocuklar özel bir duyarlılığa ve korunmaya muhtaçtırlar. Çocuğa ilk elde bakım ve koruma sağlayacak olan ailenin bu konudaki mesuliyeti büyüktür. Çocuğun gerek dünyaya gelmeden önce, gerekse sonrasında, kanunî ve ahlâkî açılardan korunması gerekmektedir. Meselâ ceza kanunumuzda müstehcenliğin çocuklar üzerindeki olumsuz tesirleri dikkate alınarak bazı yaptırımlar öngörülmüştür. Buna göre ceza kanununun ‘Genel Ahlaka Karşı Suçlar’ı düzenleyen yedinci bölümünde yer alan 226. maddenin birinci fıkra (a) ve (b) bentlerinde özellikle “çocuk” kelimesi geçmektedir ve çocukların müstehcenliğe karşı korunması hedeflenmektedir. Maddenin ikinci fıkrasına göre, “müstehcen görüntü, yazı veya sözlerin kitle iletişim araçlarıyla yayınlanması” suçtur. Üçüncü fıkrada ise, “müstehcen görüntü, yazı veya sözleri içeren ürünlerin üretiminde çocukların kullanılması” suç olarak düzenlenmiştir. “Bu ürünlerin herhangi bir araç ile başkalarının kullanımına sunulması” da suçtur. Dördüncü fıkrada ise, “fıkra metninde geçen fiillere ilişkin yazı, ses veya görüntüleri içeren ürünleri başkalarının kullanımına sunmak (kitle iletişim araçları dâhil)” suç olarak öngörülmüştür. Beşinci fıkrada ise, “üç ve dördüncü fıkralardaki ürünlerin içeriğinin basın ve yayın yoluyla yayınlanması veya yayınlanmasına aracılık edilmesi ya da çocukların görmesini, dinlemesini veya okumasını sağlamak” ağırlaştırıcı sebep sayılmıştır.
Televizyon yayınlarında küçükleri korumaya yönelik en önemli kanun 6112 sayılı Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayın Hizmetleri Hakkında Kanundur. Bu Kanun 15.02.2011 tarihinde kabul edilmiştir. 6112 sayılı Kanun’un “Yayın Hizmeti İlkeleri” başlıklı sekizinci maddesi f bendinde yer alan hükümler uyarınca yayın hizmetleri; “toplumun millî ve manevî değerlerine, genel ahlâka ve ailenin korunması ilkesine aykırı olamaz.” (Şengül, 2011: 61).
Günümüz çocukları ve genç kuşağının teknolojik gelişmeleri yakından takip ettiği gerçeğinden hareketle, sesli-görüntülü muhtevadaki medyanın zararlı tesirlerine karşı küçükleri/çocukları koruma adına alınacak önlemler gün geçtikçe daha büyük önem arz etmektedir. Çünkü gelişen teknoloji ve ekonomik imkânlar sayesinde, önceden ebeveynler ile beraberce izlenen televizyon, şimdilerde ise internet de dâhil, çocuklarla odalarında baş başa kalmış, internet ve cep telefonları üzerinden izlenebilen yayınlarla yalnızlaşan çocukların savunmasız konumları çok daha fazla artmıştır (Şengül, 2011: 109).
Çocukların saldırgan davranış biçimlerini televizyondan öğrenerek bu davranışları taklit ettiklerini ortaya koyan bir araştırmada, televizyonda şiddet içeriğini izlemenin gözleme dayalı öğrenme aracılığıyla saldırgan davranışları etkilediği ortaya konmuştur (Mutlu 1999: 126). Başka bir araştırmada ise, ilkokul çağında şiddet unsuru ihtiva eden televizyon programlarını seyretme miktarı ile 19 yaşındaki şiddet davranışları arasında önemli bir münasebet bulunmuştur (Severin vd. 1979: 261). Aile araştırma kurumu tarafından yapılan çalışmada medyanın, şiddetin en azından “kanıksanmasına” (duyarsızlaşma) yol açtığı ortaya konmuştur (Görmez vd. 1998: 240).
İnternetin Menfî Yönleri
Yukarıda, çocuğun sadece ebeveyninden değil, yetiştiği çevre ve sosyal ortamdan da büyük ölçüde etkilendiğine işaret etmiştik. Bu sosyal ortamı oluşturan unsurlar arasında zararlı televizyon içeriklerinin yanı sıra “facebook, twitter, bloglar vb.” internet tabanlı sosyal medya önemli bir yer tutmaktadır. Öyleyse bu vasıtalar aracılığı ile çocuklarda oluşabilecek tedirginlik, yanlış yapma endişeleri ve aşağılanma korkuları, çocukların dinî eğitimlerinde veya onlara verilmek istenen dinî değerler konusunda önemli bir engel olarak karşımıza çıkmaktadır.
Bu açıdan çocukların ve gençlerin iletişim ve internet güvenlikleri dikkate alınması gereken önemli bir konudur. Şimdi sıralayacağımız durumlar, çocuk veya genç ile mutlaka ilgilenilmesi gereğini gösteren işaretlerin sadece bazılarıdır:
Çocuk veya genciniz bilgisayar yahut telefon başında çokça vakit geçiriyor, fazlaca mesajlaşıyorsa,
İnternet kullanımı lüzumsuz bir şekilde artmışsa,
Davranışlarına gizlilik motifi hâkim oluyorsa.
Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı çocuklar ve gençlerin zararlı internet içeriklerinden korunabilmeleri için ailelere uyarılarını şu başlıklarla sıralamaktadır:
En az çocuğunuzu koruyacak kadar İnternet kullanmayı öğrenin. İnternet kullanımında yasaklayıcı değil, zaman açısından sınırlayıcı olun. İnternetin derslerini aksatmasına izin vermeyin. Diğer sosyal aktivitelere katılımını özendirin. İnternet sebebiyle sorumluluklarını yerine getirmemesine fırsat vermeyin.
Tanımadığı kişilerle arkadaşlık, aşırı kullanımın sebep olduğu internet bağımlılığı, fizikî sağlık sorunları, öfke, şiddet ve yalnızlık gibi psikolojik sorunlar, şiddet ve müstehcen içerikli görüntüler konusundaki muhtemel tehlikelere karşı önlem alın.
Çocuğunuz sosyal ağlara (örn. facebook) üye ise, profilinde gizlilik ayarlarını yapmasını sağlayın. Tam isim, adres, telefon, okul, özel fotoğraflarını paylaşmamasını, tanımadığı kişileri arkadaş listesine eklememesini söyleyin. Kimlerle arkadaşlık ettiğini belirli aralıklarla kontrol edin.
Konuya yaşlara göre bakacak olursak; 5-7 yaş arası çocuklar olumlu bir bakış açısına ve çok şeyi onaylayan kişilik özelliklerine sahiptirler. Geliştirmeye başladıkları okuma, yazma ve sayma becerileri ile gurur duyarlar ve etraflarındaki kişiler ile konuşma ve fikir alışverişinde bulunmak isterler. Olumlu davranmaya yatkındırlar ve otoriteyi sorgulama eğilimleri yoktur.
8-10 yaş arası çocuklar ise ailelerine karşı güçlü bağlılık duyguları hissederler. Kendilerinden daha büyük çocukların yaptıkları aktivitelere ilgi duyarlar. Kendi ahlâkî kimliklerini geliştirmeye başlarlar. Bu yaş grubundaki çocuklar güvenme eğilimindedirler ve otoriteyi sorgulama temayülleri yoktur. Bu yaş grubundaki çocuklar için e-posta kullanımı, karşılıklı mesajlaşma programları (ICQ, MSN, Skype, mirc, twitter vb. gibi), sohbet odaları, mesajlaşma forumları veya uygulamaları kesinlikle uygun görülmemektedir.
11-13 yaş grubundaki çocuklar için bu yaşlar hızlı değişim yıllarıdır. Arkadaşları ile olan münasebetleri daha önemli bir hâle gelir, arkadaşlarının çevrimiçi ortamlarda yaptıklarından fazlaca etkilenirler. Çevrimiçi bilgilerin doğruluğunun kararını verebilecek eleştirel düşünmeden yoksundurlar. Kendilerinden kişisel bilgilerini vermelerini/paylaşmalarını bir anket, kayıt formu veya yarışma yolu ile isteyen internet haydutlarına karşı savunmasızdırlar.
14-18 yaş grubundaki gençler ise bir grup aidiyetine ve nisbî bağımsızlığa ihtiyaç duyarlar. Bu yaştaki fertler artık ergendirler ve entelektüel bir seviyede dış dünya ile iletişime geçmeye hazırdırlar. Gençler yeni fikirlere genellikle açık olurlar; fakat ne o ana kadar edindikleri zihnî müktesebât ne de yetersiz hayat tecrübeleri, karşı karşıya kalabilecekleri vahim durumları ve tehlikeleri tam olarak algılayabilmeleri için yeterli olmamaktadır.
Bu açıdan, çocuğunuzun yaş seviyesine uygun internet filtreleme, izleme ve kontrol programları kullanın ama yine de bu programların bizzat ebeveyn kontrolünün yerine geçebileceğini düşünmeyin. Filtrelemeyi; cep telefonları, oyun oynama aygıtları, i-podlar, pad’ler (el/cep bilgisayarları) gibi bütün internet sağlayıcı cihazlara da uygulayın. Çocuğunuzun gece geç saatlerde çevrimiçi olmamasını önemseyin. Kötü niyetli kişilerin gençlere ve çocuklara daha kolay ulaşarak onları tuzaklarına düşürmeye çalışabileceklerini unutmayın.
Yukarıda açmaya çalıştığımız bu temel problemlere işaret eden Muhterem Fethullah GÜLEN, gençlerin interneti kullanırken laubaliliğe açılabildiklerini, harama karşı gözünü kapayacak, kalbini zabt u rabt altına alacak, duygu ve düşüncelerine vize soracak kadar iradeli olamayanların da zamanla başkalarının karanlık dünyalarına kayabildiklerini belirtmektedir. Hevâ ve heves peşinde zaman tüketenlerin en ulvî insanî hislerini birer birer kaybettiklerini, anne-babalarıyla samimi sohbet etmek ve arkadaşlarıyla sohbet-i Canan varken, “chat” adı altında güya sohbet bahanesiyle olmadık fısk u fücura, gıybet ve yalana girebildiklerini ifade etmektedir (Gülen, Fethullah, Diriliş Çağrısı / Kırık Testi – 6, s. 100).
Muhterem GÜLEN, gençlerin güzel yetişmeleri hususunda günümüzde aile ve çevrenin yetersiz kaldığını, televizyon programları, internet sayfaları, video oyunları, günlük haberler, siyasî polemikler, sporcuların ve sanatçıların büyük birer hâdiseymiş gibi nakledilen hâl ve hareketleri, sırf merak uyarma maksadıyla uydurulan yalanlar, tezvirler, her türlü aldatmalar ve sansasyonların zaten iyice zayıflayan dimağları tamamen işgal ettiğine dikkat çekmektedir. Kudurtulmuş şehevî arzu ve ihtirasların, cağımızın zavallı nesillerinde okumaya, öğrenmeye, düşünmeye hiç mecal bırakmadığını ve adeta hafızaları bütün bütün kuruttuğunu belirten Hocaefendi, günümüz insanının haram dinleme, haram konuşma ve harama bakma gibi günahların öldürücü dalgaları arasında çırpınıp durduğuna dikkat çekmektedir (Gülen, Fethullah, Ölümsüzlük İksiri / Kırık Testi – 7, s. 102).
Korku ve Kaygı
İhmale maruz kalan çocuklarda mânevî ve ahlâkî zayıflık, okuldan uzaklaşma dâhil çeşitli eğitim problemleri, serserilik ve avarelik, yetişkinlik dönemlerinde de yetersiz ve güçsüz ebeveynlik gibi risklerin oluşabileceğini görmek zor değildir.
Yerleşebilecek korku ve kaygı durumları çocuğun dinî eğitimi önündeki temel engellerdendir. Özellikle gençlerdeki güvensizlik ve başarısızlık korkuları, çocuklukta yaşanan korku ve kaygı durumları ile yakından alâkalıdır ve yüksek inancın gelişmesinde olumsuz bir rol oynar. Kendisini güvensiz, korkak ve kaygı içerisinde gören çocuk veya genç, bu olumsuz duygu durumlarından kurtulma adına aklın ve vicdanın asla onay vermeyeceği aşırılıklara, yanlış davranış kalıplarına girmeye yaklaşmış demektir. Kaygı ve korku durumlarından ancak kaygan zeminlerde yürümekle kurtulabileceğini ve kendisini sadece o şekilde ispatlayabileceğini zannederek yanlışlıklara dalacak, dinî hayattan uzaklaşacaktır.
Çocukta çekirdek hâlinde mevcut olan acelecilik, hırs, zulüm, zayıflık vb. duygular, şayet kaliteli ve yüksek seviyede bir dinî eğitimle iyileştirilmez ise, çocuğun dinî eğitiminin önünde engeller oluşmuş demektir.
Ailede şiddetli geçimsizlik, işsizlik, yoksulluk, şiddet, eğitimsizlik gibi olumsuzluklar, öncelikle çocukları etkilemekte ve bu çocuklar ileriki yaşlarında dinî hayata soğuk kalmaktadırlar. Bu açıdan ailelerin, bu saydığımız ve sayamadığımız maddî ve mânevî problemleri öncelikle çözmesi, çocuklarının hissî, sosyal ve ekonomik ihtiyaçlarını karşılaması gerekmektedir.
Hukukî Perspektif
Çocuğun fizikî, zihnî, ruhî ve hissî kötü muamele ve ihmalden uzak tutulması, bir yetişkinden az olmayacak tarzda haklarına riayet, özel bakım ve koruma önemlidir. Ebeveynlerin çocukları ile alâkalı mesuliyetleri çocuğun fizikî, zihnî, kalbî, ruhî ve hissî gelişim alanları ile ilgilidir. Ebeveynlerin çocuklarına karşı sevgi, şefkat ve ihtimam hisleri yeterli seviyede ise problem yoktur. Asıl problem, çocuğun ebeveyni tarafından ihmal edilmesi, hissî ve fizikî şiddete maruz bırakılması, zihnî, kalbî, ruhî ve insanî potansiyellerinin sağlıklı bir şekilde geliştirilememesidir.
Günümüz mer’i hukuku açısından baktığımızda, Medenî Kanun’umuzun 340. maddesinde; “Anne baba çocuğu zihinsel, ruhsal ve ahlâkî gelişimini sağlar ve korur.” denmektedir. Medenî Kanun’un 341. maddesi de, ebeveynlerin çocuklarına dinî eğitim verme hakkını sınırlayacak her türlü sözleşmenin geçersiz olduğunu belirtmektedir (Türk Medenî Kanunu, md. 340 ve 341).
Görüldüğü üzere Medenî Kanun’umuzda çocukların dinî eğitimi ile alâkalı bu düzenlemeler, ebeveynlere tanınmış bir hak olduğu kadar önemli ve ağır bir sorumluluktur da. Zîrâ ebeveynlerin çocukları için gerçekleştirecekleri dinî eğitim ve öğretim içerisinde, ahlâk ve adalet esasları mevcut olacak, temizlik, anne-babaya itaat, iyi insan olma, çevre ile güzel geçinme, her türlü aşırılıklardan ve zararlı durumlardan uzak kalma, vb. gibi emir ve esaslar yer alacaktır. Dinimiz bu ve burada sayamadığımız diğer güzel özellikler açısından son derecede temayüz etmiştir. Bu açıdan Kur’ân-ı Kerîm, baştanbaşa güzel ahlâk, edep, terbiye, adalet ve doğruluk esasları ile süslü bir mecelle, kodlar ve kanunlar mecmuasıdır (Berki, 1970: 42-43).
Netice
Başta televizyon ve internet olmak üzere medya kültürünün çocuklar ve gençler üzerindeki –şayet dikkat edilmezse– tesirinin olumsuz bir hâle dönüşebileceği görülmelidir. Yabancı yayınların göreceli fazlalığı, kaliteli dinî yayınların eksikliği, yerli programlarda hikmet ve hakikat boyutlarının nispeten zayıflığı, bütün bunlara ilâve olarak bir de ebeveynlerin ihmalkârlığı ve bilgisizliği, çocuklarımızı ve gençlerimizi kendi başlarına önleyemeyecekleri tehlikelerle karşı karşıya bırakmaktadır.
Çocuklarımıza ve gençlerimize dinî/ahlâkî değerleri öncelikle ebeveynler, sonra da okul ve yaygın medya vasıtaları ile verebilmenin yollarını arayıp bulmamız gerekmektedir. Bu, gelecek nesle sahip çıkma meselesidir. Hattâ sadece ebeveynler ve yaygın medyanın değil, ülke, millet, devlet, siyaset ve hükümet kurumlarımızın da bu konuda sorumlulukları bulunmaktadır.
Neslin yüksek ahlâkı benimseyip ikinci bir fıtrat hâline getirmesini temin eden programların, marufun korunması ve münkerin izalesi ile ilgili yeni projelerin, halkımız ve bütün insanlığın geleceğini aydınlatacak ışıktan yollar oluşturma yönündeki cehd ve gayretlerin artması dilek ve temennisi ile.
* İstanbul Üniv. İlâhiyat Fak. Öğretim Üyesi Dr. Musa Kazım Gülçür
[email protected]
Kaynaklar
Berki, Şakir, Türk Medeni Kanununda Velayetin Küçüğün Şahıs ve Malları Bakımından Şümulü, Yargıçoğlu Matbaası, Ankara-1970.
Görmez, K; Bayat, B; Sezal, İ; Göka, E; Köse, R; Özcan, Y.Z.; Kutlugün, D; Sarımeşeli, M; Kentli, K; Cavcav, D., Aile İçinde ve Toplumsal Alanda Şiddet, Başbakanlık Aile Araştırma Kurumu Yayınları Bilim Serisi, Ankara-1998.
Gülen, Fethullah, Diriliş Çağrısı / Kırık Testi.
_______, İnancın Gölgesinde.
_______, Ölümsüzlük İksiri / Kırık Testi.
_______, Sohbet-i Cânan / Kırık Testi.
_______, Vuslat Muştusu / Kırık Testi.
Kütüb-ü Sitte
Mutlu, Erol, Televizyon ve Toplum, TRT Kurumu Yayınları, Ankara-1999.
Servet KALKAN, Televizyon Yayınlarındaki Zararlı İçerikten Küçüğün Korunması, Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Ankara 2008, s.16.
Severin, Werner J. ve Tankard James W., Communication Theorise, Hastings House, New York-1979.
Şengül, M. Zübeyir, Televizyon Yayınlarında Küçüklerin Korunması, Yayınlanmamış Uzmanlık Tezi, Ankara-2011.
Toyran, Müge, Televizyon İzlemenin İlkokul Çocukları Üzerindeki Bazı Fiziksel ve Psikososyal Etkilerinin İncelenmesi, Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Uzmanlık Tezi, Ankara, 2000.
Türk Medeni Kanunu
www.bilgicagi.com
www.tib.gov.tr