Cuma namazı öncesinde kılınan 4 rek’atlık ilk sünnet, peşi sıra 2 rek’at farz, ardından Allah Rasulünün bazen mecscidde, bazen evde kıldıları bazen 2 bazen de 4 rek’at olarak kıldıkları sünnet namazı var. Hatta bu 4 rek’atın bazı rivayetlerde anlatıldığına göre ikisini evde, ikisini de mescidde kılarmış Allah Rasulü (s.a.s.). Zuhr-u ahir ve vaktin son sünneti gibi namazlar daha sonraları cumanın sahih olması mülahazasıyla fukahayı izam tarafından kılınaması uygun görülen şeylerdir.
Buna göre, cumanın farzını kılan insan mükellefiyetini yerine getirmiş demektir. Sünnetleri terk etmesi ise, kulluğunu kamil-i mükemmel olarak yerine getirmemenin bir göstergesidir. Kaba ve avamca bir misalle izah edecek olursak; hac, esasında, tavaf ve vakfeden ibarettir. Bir insan hac vazifesini ifa için Mekke’ye gitse, onun farizalarını yerine getirse ama ardından Medineyi Münevvere’ye gidip, dinin nâşiri, mübelliği, mümessili, mefhar-i mevcudat Hz. Muhammed (s.a.s.)’in merkad-i mübarekine gitmemesi nasıl bir edepsizlik ve saygısızlık ise, cuma günü Allah’a karşı farz olan vecibelerini yerine getirip, Nebiler Serverinin mirası olan sünnetlere karşı lakayd kalan kişi aynı ölçüde saygısızlıkta ve edepsizlikte bulunuyor demektir.
Kaldı ki sünnet, Hz. Muhammed (s.a.s.) ile münasebete geçme vesilesidir. İnsan, sünnetlere devamı ölçüsünde Allah Rasulü ile irtibata geçer. İnancımıza göre yaptığımız iyi amellerle sevinen, kötülerle huzuru kaçan ve rahatsız olan Efendimiz ile rezonans olmanın yolu sünnetlerin ikamesidir.
Ayrıca sünnet namazların her birinin ayrı ayrı, kendi mevkiine göre ehemmiyeti vardır. Hususiyle revatip sünnetlerin yeri bir başkadır. Mesela; biz Efendimizin öğle namazının son iki rek’at sünnetini terkettiğine dair hiç bir rivayete rastlamıyoruz. Hatta ondan öte Ümmü Seleme validemizin rivayetine göre Allah Rasulü (s.a.s.) ikindi namazından sonra iki rek’at nafile namaz kılmıştır. Kendisine nedeni sorulduğunda, ziyaretine gelen bir heyet ile görüşmesi sonucu öğle namazının son iki rek’atlık sünnetini kılamamış ve onu kaza ettiğini söylemiştir (Ebu Davud, Salat, 11). Demek ki o, nafile dahi olsa başladığı bir ibadeti bırakmıyor, bu suretle hayatında bir boşluk yaşamıyordu. Nitekim bazı geceler gece ibadetini “lihikmetin” terkettiğinde veya evrad ü ezkârını okuyamadığında ertesi gün mutlaka onun kazasını kılmış ve okumuştur.
Hasılı, hadislerin tavsifine göre Hammâdûn ümmetinin Livaül-hamd sancağı altında toplanması, orda Ahmed-i Mahmud-u Muhammed Mustafa ile buluşmasının en önemli vesilesi O’nun sünnetinin eksiksiz yerine getirilmesidir.