İçindekiler
Vakit
Cuma namazı öğle namazının vaktinde kılınır. Bu vakit çıktı mı, artık cuma namazını kılmak veya kaza etmek caiz olmaz. O günün öğle namazı da kılınmamış ise, yalnız onu kaza etmek gerekir.
Cuma namazı kılınmakta iken vakit çıkacak olsa, yeniden öğle namazını kaza olarak kılmak gerekir.
İmam Malik’e göre, cuma namazı öğle vakti çıktıktan sonra da kılınabilir. İmam Ahmed’den bir rivayete göre de, cuma namazı zeval vaktinden önce de kılınabilir.
Cemaat
Cuma namazı ancak cemaatle kılınan bir namaz olup münferiden, yani tek başına kılınamaz. Cuma namazı için cemaatın en az mikdarı, imamdan başka üç kişidir. İmam Ebû Yusuf’a göre, imamdan başka iki kişidir. İmam Malik’den bir rivayete göre otuz, İmam Şafiî ile İmam Ahmed’in mezheblerine göre de kırk kişidir.
Cemaatin aklı yerinde ve erkek olması ve en az bu üç kişinin birinci secdeye kadar hazır bulunması da İmam-ı Azam’a göre şarttır. Buna göre, yalnız kadınların veya çocukların cemaatiyle veya birinci secdeden önce dağılıp da azınlıkta kalan cemaatle cuma namazı kılınamaz.
Cemaatin bulunması, İmam Ebu Yusuf ve İmam Muhammed’e göre iftitah tekbirine kadar şarttır. İmam Züfer’e göre, hiç olmazsa ka’dede teşehhüd mikdarı duruncaya kadar cemaatin hazır bulunması şarttır. Cemaat bundan önce dağılacak olsa, geriye kalan bir veya iki kişinin öğle namazını kılması gerekir. Cemaatin mukim veya hür olmaları şart değildir. Öyle ki, yolcu(seferî) veya köle olan bir Müslüman cuma namazını kıldırabilir.
Şehir
İslâm bilginleri Cuma namazı kılınacak yerin şehir veya şehir hükmünde bir yerleşim birimi olmasını şart koşmuşlardır. Fakat bu şartların ayrıntıları hususunda görüş ayrılıkları vardır.
Hanefî mezhebinin klasik fıkıh kaynaklarına göre, Cuma namazı kılınacak yerleşim biriminin şehir veya şehir hükmünde bir yer olması ya da böyle bir yerin civarında bulunması gerekir. Bir yerleşim yerinin hangi durumda şehir hükmünde sayılacağı hususunda farklı rivayetler bulunmaktadır. Bir kısım âlimlere göre bu kriter “Cuma kılmakla mükellef olan insanları o yerleşim yerinin en büyük camisinin almaması”dır. Bazı âlimlere göre de “Bir yöneticisi olan yerleşim birimi” kriter kabul edilmiştir. Şehrin civarı yani zikredilen şartlardaki yerleşim birimlerinin yakınlarında bulunan mezarlık, atış alanları ve çeşitli gayelerle toplanmak için hazırlanan sahalar ve uzaklıktaki yerler, şehirden sayılır.
Kaynaklarda geçen bu şehir ifadesinin günümüzde, büyük veya küçük yerleşim birimi olarak anlaşılması gerektiği, bu bakımdan farzı eda edecek sayıda yerleşik cemaatin ikamet ettiği köy, belde gibi bütün yerleşim alanlarında Cuma namazının kılınabileceği âlimler tarafından kabul edilmektedir.
Şafiî mezhebine göre, Cuma namazının insanların devamlı oturdukları bir şehir veya köyün sınırları içinde kılınması gerekir.
Malikîlere göre Cuma namazı kılınacak yerin, insanların devamlı oturdukları şehir, köy vb. bir yerleşim birimi veya buraların civarında bir yer olması gerekir.
Hanbelîlere göre ise, Cuma namazının kılınabileceği yerin en az kırk kişinin devamlı olarak oturduğu yer olması şarttır.
Cami
Bir yerleşim yerinde birden fazla yerde Cuma namazı kılınıp kılınamayacağı konusunda farklı görüşler vardır. Bütün mezhepler bir şehirde kılınan Cuma namazının mümkün olduğunca bir tek camide kılınması gerektiği üzerinde durmuşlardır. Cuma, toplanma, bir araya gelme manalarına geldiğinden, bu şartta esasen toplanma, bir araya gelme ve bu şekilde birlik ve beraberlik ruhunun kuvvetlendirilmesi, kuvve-yi mâneviyenin takviye edilmesi gayesi vardır. Bu manayı ve ruhu her zaman canlı tutmak gerekmekle birlikte, günümüzde çok büyük sahalarda insanların yaşadığı şehirler göz önüne alındığında, Cuma namazının bir veya birkaç yerde ihtiyacı karşılayacak bir camide kılınması mümkün gözükmemektedir.
İmam-ı Âzam hazretlerinden bu konuda nakledilen iki görüşten birine göre bir şehirde yalnız bir yerde Cuma namazı kılınabilir; diğerine göre ise bir şehirde birden fazla yerde Cuma namazı kılınabilir. İmam Muhammed, bunlardan ikincisini benimsemiştir. Ebu Yusuf’a göre ise, şehrin ortasından nehir geçip de şehri ikiye bölüyorsa veya şehir zayıf ve yaşlı kimselerin Cuma kılınan camiye gelmelerini zorlaştıracak ölçüde büyük ise bir şehirde iki yerde Cuma namazı kılınabilir. Böyle bir durum söz konusu değilse sadece bir yerde kılınır.
Netice itibariyle Hanefî mezhebinde fetvaya esas olan yaklaşıma göre, bir şehirde birden fazla cami bulunması halinde bütün camilerde Cuma namazı kılınabilir.
Şafiî mezhebine göre bir şehirde birden fazla cami bulunsa bile, birden fazla yerde kılmayı zorunlu kılan sebepler olmadıkça sadece bir camide Cuma namazı kılınır. Şehir çok büyük olur ve bir camide kılmak mümkün olmazsa ihtiyaç durumuna göre birden fazla yerde Cuma namazı kılınabilir.
Malikî mezhebinde tercih edilen görüşe göre, Şafiî mezhebinde olduğu gibi, birden fazla yerde kılmayı mecburi kılan sebepler olmadıkça, bir şehirde sadece Cuma namazı kılınır. Hanbelîlerin yaklaşımı da aynı şekildedir.
İzin
Hanefî fıkhında cuma namazı için izin denildiğinde iki şey anlaşılır.
a- Devlet başkanı veya vekil tayin ettiği kimsenin ya da salahiyetli bir makamın cuma namazı kıldıracak şahsa izin vermesidir.
b- Namaz kılınacak olan mekana herkesin girebilmesine izin verilmesidir.
Hanefî mezhebi haricindeki mezhepler cumanın sahih olması adına böyle şartlar ileri sürmemişlerdir. Kaldı ki Hanefî mezhebi de bunu cumanın edasının şartları arasında saymıştır.
İçinde yaşadığımız ülkede Hanefîlerin noktayı nazarına göre bile amel edilecek olsa, böyle bir problem söz konusu değildir. Köyler dahil bütün beldelerdeki camilere girebilme izni zaten verilmiştir. Bu konuda herhangi bir engel yoktur. Cuma namazı kıldıran imamların da devletin görevlendirdiği, yetkili (izinli) şahıslar olduğu muhakkaktır.
Hutbe
Cuma namazının sıhhat şartlarından birisinin de hutbe olduğu hususunda fakihler görüş birliği içindedirler.
Hutbe, birilerine hitap etme, bir şeyler söyleme demektir. Haftada bir gün bir mekânda toplanmış olan müminlerin başta dini konular olmak üzere, onların hayatlarını kolaylaştıracak, ilişkilerini uyumlu hale getirecek her konuda aydınlatılması için hutbe bir vesile ve bir fırsattır. Hutbe esasen bu amacı gerçekleştirmek için düşünülmüştür; bu sebeple cemaatin bilip anladığı bir dille irad edilir.
Cuma namazının bir parçasını teşkil eden hutbenin varlığı, fıkhen geçerliliği veya en güzel şekilde ifası için bazı şartlar aranır. Bunlar ilmihal dilinde; hutbenin rükünleri, şartları ve sünnetleri olarak anılır.
Kaynak: Bir Müslümanın Yol Haritası