Dua kelimesi, sözlük anlamı itibarıyla “çağırmak, seslenmek, istemek; yardım talep etmek” manasına gelir. Aynı zamanda “küçükten büyüğe, aşağıdan yukarıya vaki olan talep ve niyaz” anlamında isim olarak da kullanılır. Dini bir terim olarak ise dua, kulun bütün benliğiyle Cenab-ı Hakk’a yönelerek O’ndan istek ve dilekte bulunması ve bu amaçla icra edilen bir ibadet şeklidir.[1]Osman Cilacı, “Dua”, Diyanet İslam Ansiklopedisi, 9/529.
Bununla beraber duayı, âciz, fakir, muhtaç ve kendine yetmediğinin şuurunda olan kulun, tazarru, tezellül ve alçak gönüllülük içinde, Rahmeti Sonsuz’a yönelip, hâlini O’na arz ederek istediklerini O’ndan istemesinin ayrı bir unvanı ve kulun Rabbi’ne karşı iman, güven, itimat ve tevhid telâkkisinin bir gereği olarak tarif edenler de vardır.[2]M. Fethullah Gülen, Örnekleri Kendinden Bir Hareket, s. 134.
Resûlullah Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem) duayı ‘bir ibadet’ olarak tarif eder (Ebû Dâvûd, Namaz (Vitr) 23). Sonsuz acziyet ve sınırsız ihtiyaca müptela olan insanın yaratılışının gayesi önce iman, sonra da duadır. Dua ise ibadetin esasıdır.[3]Bediüzzaman, Sözler, s. 337 (23.Söz, 1.Mebhas, 4. Nokta). Her ibadetin de bir adabı ve usulü vardır. İşte duâ ibadetinin de âdâb ve usûlünü yine insanlığa her yönüyle üsve-i hasene (en güzel örnek) olarak gönderilen Rehber-i Ekmel Efendimiz’den (aleyhi salavâtullahi ve selâmuhû) öğrenmekteyiz. Burada Efendimiz’den (aleyhi elfü elfi salâtin ve selâm) nakledilen, duâ ile alakalı birkaç rivayeti zikretmekle iktifa edeceğiz.
Nebiler Sultanı’nın (aleyhissalâtu vesselâm) dua ederken ellerini son haddine kadar semaya kaldırdığı ve mübarek koltuğunun beyazlığının göründüğü (Buhârî, deavât 22) ve yine Resûlullah Efendimiz’in (sallallâhu aleyhi ve sellem) hutbe îrad ederken kendisinden dua istenince, hiç boş çevrilmeyen mübarek ellerini kaldırıp dua ettiği (Buhârî, namaz 32) rivayet edilmiştir. Bir başka rivayette ise Resûl-ü Zîşan Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem) Allahu Teâlâ’nın, ellerini açıp kendisine dua eden kullarının ellerini boş çevirmeyeceğini müjdelemişlerdir.[4]Tahtâvî, Hâşiyetü Tahtâvî alâ Merâki’l-Felâh Şerhi Nûri’l-Îzâh s. 551. Ve son olarak Efendiler Efendisi (aleyhi ekmelüttehâyâ), dünya hayatının sonunda ruhunun ufkuna yürürken (bir rivayete göre) ellerini kardırmış ve “Allah’ım! Refîk-i A’lâ’yı istiyorum” diyerek ahiret yurduna irtihal etmişlerdir (Buhârî, megâzî 85.). Velhasıl, Habîb-i Ekrem Efendimiz’in (aleyhisselâmu vessalavât mil’e’l-ardi ve mil’e’s-semâvât) bütün hayatına bu yönüyle bakıldığında O’na “duâ peygamberi” denilse hata edilmiş olunmaz.
Yukarıda zikredilen hadisler yalnızca bir fikir verme maksadına matuf olarak serdedilmiştir. Yoksa Efendimiz’den duâ ile alakalı rivayet edilen hadisler bunlarla sınırlı değildir. İşte bütün bu hadisler göz önüne alınarak, dua ederken el kaldırmanın sünnet olduğu ifade edilmiştir. Elin avuç içinin yukarıya doğru açıp omuz hizasına kadar kaldırılarak dua edilmesi de sünnete en uygun olan duâ şeklidir. [5]Vehbe Zuhaylî, el-Fıkhu’l-İslâmî ve Edilletuhû, 2/167. Peygamberimiz’in (s.a.s) ellerini başının hizasını geçecek şekilde yukarıya kaldırdığı ve mübarek koltuğunun beyazlığı göründüğü ile alakalı rivayetleri değerlendirirken, bunların yalnız istiskâ (yağmur duası) ibadetine mahsus olduğu ifade edilmiştir. Nitekim bu hadis, diğer hadislerle birlikte mütalaa edildiğinde Resûlü Ekrem Efendimiz’in (sallallâhu aleyhi ve sellem) bütün dualarında ellerini bu şekilde kaldırmadığı görülecektir.
Bununla birlikte Cenab-ı Hakk’tan bir istekte bulunurken el avuçlarını yukarıya doğru açma sünnet olduğu gibi O’ndan (c.c) kötü bir şey hakkında korunma talep ederken de el avuçlarını aşağıya doğru çevirme sünnetten sayılmıştır.[6]Tahtâvî, Hâşiyetü Tahtâvî alâ Merâki’l-Felâh, s. 551. Zira Resûl-i Ekrem (aleyhissalâtu vesselâm) “Allah Teâlâ’dan bir şey istediğinizde avuçlarınızın içiyle isteyiniz, dışıyla değil” buyurmuştur (Ebû Dâvûd, namaz 23.). Avuçların açılarak istekte bulunulması bir ıztırar ve ihtiyaç halidir. Ellerin ters çevrilmesi ise (genellikle yağmur duasında olup, eller başın hizasına kadar yükseltilir) belanın defi içindir.[7]Avnu’l-ma’bûd ve Hâşiyetü İbn Kayyım, IV, s. 251
Duada ellerin kaldırılması duanın sünneti ve adabındandır. Şu kadar var ki, Peygamber Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem) bütün dualarında hep aynı şekilde dua etmemiştir. Rivayetlere göre bazı dua şekilleri aşağıda geleceği üzere, beş şekilde tasnif edilmiştir.
Ulemadan dua için ellerin kaldırılmasını uygun görmeyenler de vardır. Bu âlimlerin içerisinde de el açma yerine işaret parmağını kaldırmayı uygun görenler olmuştur. Farklı bir dua biçimi ise avuçları açarak, avuç içini semaya doğru tutma şeklindedir. Bir başka görüş, elleri, elin tersi kıbleye, avuç içinin ise yüze bakacak şekilde göğüs hizasına kadar yukarı kaldırma şeklinde olmasıdır. Nitekim Hz. Ali ve Hz. Enes’in de (radıyallâhu anhuma) bu şekilde dua ettikleri rivayet edilmiştir. Elin tersinin yüze bakacak şekilde ellerin ters çevrilmesi biçimindeki duâ ise, çoğunlukla bir bela veya afetin defi istenirken yapılır.[8]Aynî, Umdetü’l-Kâri, 22/300-301. Son şekil olarak, elin tersinin yukarı bakacak şekilde elleri ters çevirip, yukarı ve öne doğru uzatarak duâ etmedir.[9]İbn Recep, Fethu’l-Bârî, 9/219-224.
Dua sona erince ellerin yüze sürülmesi de sünnettir. Dolayısıyla denebilir ki duadan sonra ellerin yüze meshi, duada el kaldırmanın sünnetidir. El kaldırmadan edilen duada yüzün meshi lazım değildir. Yüzün meshindeki hikmet ise insanın, bereketin kendi üzerine gelmesini ve içine yayılmasını istemesidir. Ve belanın defini, atânın (lütuf ve ihsanın) husulünü tefeüldür (kendisine geleceğini ummaktır). Bir elle mesh edilmez. Çünkü o hal mütekebbirlerin fiilidir.[10]M. Zihni Efendi, Nimet-i İslam, s. 250.
Enbiyâ suresinin doksanıncı ayetinde geçen “Hem ümit hem endişe içinde Bize yakarırlardı.” ifadesini müfessirler, ümitle yakarmayı elleri açarak duâ etme, endişe içinde yalvarmayı ise elleri ters çevirerek duâ etme şeklinde yorumlamışlardır.[11]Mâverdî, en-Nüket ve’l-Uyûn, 3/468.
İnsanlar bir şey isterken adet olarak ellerini açarlar veya uzatırlar. Bunu en iyi cami çıkışlarında içten ve acıklı sözleriyle dilenen insanların hallerinde görebiliriz. Ellerin ters çevrilmesi de, adeta insanın korunacağı şeylere karşı, onları itercesine bir vaziyet alması gibidir. Bunlar insanın fıtri diyebileceğimiz halleridir.
Hazreti Enes’in (radıyallâhu anhu) beyanlarına göre, Allah Teâlâ’dan parmak kaldırarak istekte bulunmak bir ihlas (samimiyet) göstergesi, ellerimizi göğsümüze kadar kaldırarak dua etmek ise bir dilek ve ihtiyaç emaresidir. Başımızı aşacak şekilde ellerimizi kaldırarak duâ etmek ise, bir yalvarma ve ihtiyacın alametidir.[12]Kurtubî, el-Cami li Ahkâmi’l-Kur’ân, 21/90.
Ellerin açılması duanın müstecab olmasının sebeplerinden sayılabilir. Elbette ki bu tek başına yeterli değildir. Bunun yanında insanın yediklerinin de helal yiyeceklerden olması en önemli şartlardandır.[13]İbn Baz, Mecmûu’l-Fetâvâ, 26/141.
Kur’an-ı Kerim’de “Rabbinize ihlasla, için için yalvararak, başka nazarlardan uzak, gizlice, ürpererek ve yüksek olmayan (kendinizin işitebileceği bir sesle) dua edin.”(A’râf Sûresi, 7/29, 55, 205.) ayetini de zikrettikten sonra duânın âdâbı başlığı altında şu hususlar sıralanabilir:
- Duâ edeceğimiz vakit istiğfar ile manevî temizlenmek.
- Duâya başlarken, Allah’a hamd ü senâ ve Peygamber Efendimize (s.a.s) salât ü selâm ile başlamak ve duâyı yine salavatla bitirmek.
- Yiyip içtiğimiz şeylerin helâl olmasına dikkat etmek.
- Duâda elleri kaldırmak.
- Kur’an-ı Kerim’de ve hadislerde geçen me’sûr duâlarla duâ etmek.
- İhlâs, huşû ve huzûr-u kalp ile duâ etmek.
- Namaz sonlarında, bilhassa sabah namazından sonra duâ etmek.
- Mübârek yerlerde, husûsan mescitlerde duâ etmek.
- Cuma günü, husûsan saat-ı icâbede duâ etmek.
- Duâmızın kabul edileceğine kesin bir şekilde inanarak duâ etmek.
- Secdede duâ etmek.[14]Davut Aydüz, Yeni Ümit Dergisi, 16. Sayı, “Duanın Fazileti”.
Sonuç olarak denebilir ki, duada ellerin açılması Peygamber Efendimizin (s.a.s) sünneti ve duanın adabındandır. Dua ettikten sonra ellerin yüze sürülmesi de sünnet ve müstehaptır. Tabi bu sünnetlerin yanında diğer usul ve erkâna da riayet etmemiz gerekmektedir. İnsanın kendi acziyetinin, zayıflığının ve Rabbinin karşısında ne kadar küçük, her şeyi ile O Rahmeti Sonsuz’a muhtaç olduğunun farkına vararak içten edalı sözlerle dua etmesi, duânın kabulüne bir vesile olacaktır.
Dipnotlar
⇡1 | Osman Cilacı, “Dua”, Diyanet İslam Ansiklopedisi, 9/529. |
---|---|
⇡2 | M. Fethullah Gülen, Örnekleri Kendinden Bir Hareket, s. 134. |
⇡3 | Bediüzzaman, Sözler, s. 337 (23.Söz, 1.Mebhas, 4. Nokta). |
⇡4 | Tahtâvî, Hâşiyetü Tahtâvî alâ Merâki’l-Felâh Şerhi Nûri’l-Îzâh s. 551. |
⇡5 | Vehbe Zuhaylî, el-Fıkhu’l-İslâmî ve Edilletuhû, 2/167. |
⇡6 | Tahtâvî, Hâşiyetü Tahtâvî alâ Merâki’l-Felâh, s. 551. |
⇡7 | Avnu’l-ma’bûd ve Hâşiyetü İbn Kayyım, IV, s. 251 |
⇡8 | Aynî, Umdetü’l-Kâri, 22/300-301. |
⇡9 | İbn Recep, Fethu’l-Bârî, 9/219-224. |
⇡10 | M. Zihni Efendi, Nimet-i İslam, s. 250. |
⇡11 | Mâverdî, en-Nüket ve’l-Uyûn, 3/468. |
⇡12 | Kurtubî, el-Cami li Ahkâmi’l-Kur’ân, 21/90. |
⇡13 | İbn Baz, Mecmûu’l-Fetâvâ, 26/141. |
⇡14 | Davut Aydüz, Yeni Ümit Dergisi, 16. Sayı, “Duanın Fazileti”. |