Soru Detayı: Dünya nimetleri ahiret nimetlerini azaltır mı? Bir insan dünya nimetine şükrederse, dediği Elhamdülillah ahiret nimeti olur diye biliyorum. Ama ayni zamanda o nimet ahirette alacağını azaltır mı?
Öncelikle sorunuza isnat teşkil eden ayeti hatırlayalım:
“Gün gelecek, kâfirler cehennem ateşinin karşısına tutulurken şöyle denilecek: Bütün zevklerinizi dünya hayatınızda kullanıp tükettiniz, onlarla safa sürdünüz.” (Ahkâf Suresi, 46/20)
Bu ayet hakkında müfessirlerin yorumlarını kısaca özetleyecek olursak: Bu ayet kâfirlere yönelik olarak inmiştir. Yani siz dünyada iman etmeyip Allah’ın nimetlerine karşı şükürde bulunmadınız, iman ve itaati bırakıp dünya arzuları ve onun zevkleri ile meşgul oldunuz. Gençliğinizi ve size verilen nimetleri inkâr ve isyan içerisinde yok ettiniz. Dolayısıyla buraya hiçbir şey bırakmadınız.
Fahreddin Razî şöyle der: Bu ayet nimetlerden yararlanmanın yasak olduğunu göstermez. Çünkü bu ayet kâfirler hakkında gelmiştir. Kâfir dünya nimetlerinden faydalanıp da iman ve itaat ederek bunlara şükretmediği için Yüce Allah onu kınamıştır. Mü’mine gelince, o iman etmek suretiyle, nimeti verene şükrünü eda eder. Dolayısıyla, nimetten faydalanıyor diye kınanmaz. “De ki, Allah’ın, kulları için verdiği süsü ve temiz rızıkları kim haram kıldı? (A’raf sûresi, 7/32) mealindeki âyet bunun delilidir. Evet, refah içinde yaşamaktan sakınmanın daha iyi olduğu inkâr edilemez. Hz. Ömer’in (r.a.) şu sözü de bu manaya yorumlanır: “İsteseydim, elbette en güzel yemekleri yiyeniniz ve en güzel giyeniniz olurdum. Fakat ben güzel nimetlerimi âhiret hayatıma bırakmak istiyorum.” (Tefsîr-i Kebîr, 28/25)
Bu ayet, takva sahibi mü’minler için öğüt verici niteliktedir ve her ne kadar kafirler hakkında inmiş olsa da mü’minlere fısıldadığı şeyler de vardır.
Yani bir Müslüman kendi konum ve seviyesine göre bu ayeti ölçü alarak, kendisini bu ayete muhatap kabul ederek Hz. Ömer’in davranışında olduğu gibi dikkatli olabilir. Zira O, Efendimiz’den (s.a.s) böyle görmüştü. Müslim’in Sahih’inde ve başkalarındaki rivayete göre Hz. Ömer (r.a), Peygamberimiz (s.a.s), hanımlarından ayrılıp odaya çekildiği sırada huzuruna girmiş ve ona şöyle demişti: Ey Allah’ın Rasûlü! Sen Allah’ın Rasûlü ve en seçkin kulusun. Diğer taraftan Kisra ve Kayser’in ince ve kalın ipekler içerisinde olduklarını görüyoruz. Bunun üzerine Peygamber (s.a.s) doğrulup, oturdu ve şöyle dedi: “Sen şüphe içinde misin ey Hattab’ın oğlu? Onlar, hoş ve temiz şeyler dünya hayatında kendilerine acilen verilmiş olan kimselerdir.” Ben: Benim için mağfiret dile dedim, O (s.a.s) da: “Allah’ım onu mağfiret buyur” diye duada bulundu. Evet, onlar böyle bir terbiye çerçevesinde yetişmişler ve bunu da hayatlarına uygulamışlardı.
Nimetlerden ihtiyaç fazlası istifade etmekten kaçınmanın daha evla olacağı inkâr edilemez. Çünkü nefis nimetlerden istifadeyi alışkanlık haline getirdiğinde, artık onlardan uzak durması ve kendini gemlemesi zorlaşır. Bu durumda insan, kendini tatmin etmek için hoş ve güzel olmayan şeylerden istifadeye meyleder. Bu da insanı günaha sürükler.
Semerkandî, tefsirinde şöyle söylemiştir: “Aklı olanlar bu ayetten ibret alıp dünyayı bir gaye olarak değil, bir vasıta olarak kabul etmelidirler. İşte o zaman insan bu dünyada ahireti kazanır, oranın nimetlerinden istifade eder, cehennemin korkusundan emin olur.”
Hasılı, dünya ahiretin tarlasıdır. Ne ekilirse o biçilir. Şükreden, daha fazla nimetlerle karşılaşır. Şükretmeden yaşayan, elindekini de kaybeder. Hem dünyada hem ahirette rezil olur. Bu, dünyayı, ahiret merkezli yaşayan ve elindeki imkânları dinin gösterdiği istikamette kullanan Müslüman, hem dünyada hem de ahirette nimetlere nail olur ve hiçbir zaman mahcub edilmez..
Öyleyse, dünyayı ahiretin tarlası olarak görüp ahiret merkezli bir hayat yaşamaya çalışmak mü’minin karakteri olmalıdır.