Soru Detayı: Efendimiz ve sahabenin hata yapması ile ilgili olarak günümüzde ortaya atılan sözde düşünceler hakkındaki mütalâalarınız nelerdir?
Son zamanlarda Efendimiz’in de bir beşer olduğundan yola çıkılarak, O’nun ve etrafındaki insanların da hata yapmış olabilecekleri vurgulanmaktadır.
Gerçi, bütün insanların hata yapabileceği bizzat Efendimiz (s.a.s) tarafından haber verilmiştir. Meseleye bu yönden bakacak olursak, onların da bu kaidenin içine girmesi gayet tabiîdir. Ancak, onların hatalarını, bizim gibi sıradan insanların hataları ile aynı seviyede değerlendirmek doğru değildir. Üstad’ın 27. Söz’de belirttiği gibi, Sahabenin kendi aralarındaki çekişmeleri bile, içtihad hatalarından kaynaklanmaktadır. Meselâ; Hz. Ali (r.a) ile Hz. Muaviye (r.a) döneminde cereyan eden hâdiselerde, bazı Sahabeler Hz. Ali tarafını tutup o grupta savaşa katılırken, bazıları da evlerinde oturmayı tercih etmişlerdir.
Hz. Ali (r.a)’nin yanında yer alanlara, neden o grupta yer aldıkları sorulduğunda: “Efendimiz, bir yerde iki imam olursa birini öldürün” demiştir. Madem önce Hz. Ali’ye biat edildi, öyleyse ondan sonra çıkan kişi öldürülmelidir veya o insan gelip asıl imama biat etmelidir..” diyerek, kendilerinin Hz. Ali tarafını tutma sebeplerini açıklamışlardır. Diğer taraftan, İbn-i Ömer gibi kendi evlerinde oturan Sahabelere; neden Hz. Ali tarafını tutmayıp, kendi evlerinde oturdukları sorulduğunda da: Efendimiz, “Fitneler bir gün deniz dalgaları gibi toplum içinde yürüyecek (başka bir hadiste, ‘evlerinizin arasına fitnelerin yağdığını görüyorum’ şeklindedir), o dönem geldiğinde kılıcınızı kırıp, evinizde oturunuz” buyurmuştu. Bundan dolayı da “Kendi evimde oturmayı tercih ettim” demişlerdir. Görüldüğü gibi, her birinin davranışlarını temellendirdikleri bir kısım delilleri var. Evet, Efendimiz’in “İçtihad edip hata eden insana bir, isabet edene de iki sevap vardır” fehvasınca bütün ömürleri doğrunun yanında geçen, bu kudsî insanların davranışları, -velev ki yanlış da olsa- onlara hep sevap kazandırmıştır. Dolayısıyla onların bu hallerini, bizim davranışlarımızla karşılaştırmanın ciddi bir iltibas olduğu kanaatindeyim.
Efendimiz (s.a.s)’in hata etmesi meselesine gelince; tabiat-ı beşer icabı, O da hata edebilir. Bu O’nun bir beşer olmasından dolayı da, tabiî karşılanmalıdır. Ancak O, daima teşrî makamında bulunduğu için, Cenâb-ı Hakk, O’na hata etme fırsatını hiçbir zaman vermemiş veya O’nun yapmış olduğu hatayı, -onların hatalarını “hasenatü’l-ebrar, seyyiatü’l-mukarrabin” çizgisinde değerlendirmek lazımdır- hemen düzeltmiştir.
Bu vesileyle günümüzde yer yer: “Allah Rasûlü de beşerdi, O da hata yapmıştır..” türünden serdedilen düşüncelerin, masum görülmemesi gerektiği kanaatindeyim. Zira bu tür mülâhazaların mebdei, fukaha-yı kiramı küçümsemekle; “hüm ricâl, nahnü ricâl/ Onlar da insandı, biz de insanız” sözleriyle başlamıştı. Ebu Hanife, İmam Şafiî.. ne olacak dendiği dönemde ben, bu iş, bir gün Sahabe’nin ve Allah Rasulü’nün de sorgulanmasına gidip dayanacağı endişemi izhar etmiştim. Şimdi sadece onlar değil, maalesef bazı çevrelerce Kur’ân sorgulanmaktadır. Ve tabiî, bugün pek çok insanımız, bu kabil virüslerle ruh hastasıdır. Bana göre o büyükleri küçümseyenler, değil Ebu Hanife, onun bir talebesi ile karşılaşsa idiler, o küçük dillerini yutup tazimle onun ayaklarına kapanacaklardı.
Konuyla alâkalı olması bakımından bir olayı anlatmak istiyorum. Bir ara Tokat’ın Artova kazasında zayıf, çelimsiz bir yapıya sahip eski belediye başkanı Şerif Bey isminde birisiyle tanışmıştım. Ben eskiden, çocukluğumda tuttuğum güreşlerde hiç yenilmediğimden bahsettim. Bunun üzerine o da hayatı boyunca güreşte hiç yenilmediğini söyleyiverdi. Bunu duyunca etraftakiler şaşkınlığa gömülmüşlerdi. Bu kısa şaşkınlık döneminden sonra Şerif Bey: “Çünkü hayatımda hiç güreş tutmadım” deyiverdi. Tabiî hepimiz güldük. Evet, şu zamanda o büyük insanlara atıp-tutmak kolay, ne var ki, günümüzün bu ucuz kahramanları kendi dönemlerinde zirve olan o imamlarla eğer karşılaşsa idiler güçlü bir pehlivan karşısında cılız bir insanın güreşmesi gibi komik duruma düşeceklerdi.
Hasılı, onların hatalarıyla kendi hatalarımızı aynı seviyede tutmanın yanlış olacağı ve bu tür düşüncelerin arkasında art niyetlerin yattığı; o bakımdan da bu mülâhazaların masum görülmemesi gerektiği kanaatindeyim.
Kaynak: Prizma II, “Düşünce Boyutu“