Evet, Allah Resûlü (sallallahu aleyhi ve sellem) bu mucizevî yolculuğu hem bedeni hem de ruhuyla yapmıştır. Bunun delilleri kısaca şöyledir:
1. Kur’ân-ı Kerim’de bu hadise anlatılırken kullanılan kelimeler, Resûlullah’ın bu yolculuğu ruh ve bedenle birlikte yaptığını göstermektedir. “Kulunu bir gece Mescid-i Haram’dan, Mescid-i Aksa’ya kadar…” ifadesindeki “abd” (kul) kelimesi, hem ruh hem de bedeni içine alan bir lafızdır. Kur’ân’ın diğer ayetlerine baktığımızda, “abd” kelimesinin geçtiği yerlerde kasdedilen mânâ rûh-beden birlikte insandır. Nassın zâhiri varken te’vîline gitmek doğru değildir. Hem zaten bu yolculuk uyku halinde ve sadece ruhla olmuş olsaydı, ayetteki ifadenin “..kulunun rûhuyla…” olması gerekirdi.
2. Yüce Allah, İsrâ-Mirac hadisesinin geçtiği, İsrâ sûresine “Subhânellezî esrâ bi abdihî…” cümlesiyle başlamıştır ki, Araplar, hayretâmiz bir hadiseyle karşılaşıp ondan dehşete kapıldıklarında “Subhânellâh!” derler. Bu sûrenin de böyle bir cümleyle başlaması göstermektedir ki, burada acayip şeyler meydana gelecektir. Şayet bu, rüyada olan bir hadise olmuş olsaydı hayret edilecek bir durum söz konusu olmazdı.
3. Konuyla ilgili olan bir ayette: “insanlara fitne olması için…” ifadesi vardır ki, buradan da meydana gelen bu hadisenin, ruh-bedenle birlikte olduğu anlaşılmaktadır. Zira madde âleminin ötesinde nice olaylardan Resûlullah bahsetmiştir ki, bunlardan hiçbirisine müşrikler bu şekilde bir itiraz etmemişler ve bu bir imtihan vesilesi olmamıştır. Zaten insanlar uykularında pek çok hârika hadiseler görür, aşılmaz mesafeleri aşarlar. Sabahleyin bunları etrafındaki insanlara anlattıklarında hiç kimse bunu yadırgamaz ve vukûunu muhal görmez. Ancak İsrâ-Mirac hadisesini duyan müşrikler, hemen karşı gelmiş, bunun mümkün olamayacağını iddia etmişlerdir. Şayet İsrâ ve Mirac, sadece ruhla gerçekleşmiş olsaydı, onların bu denli sert ve ateşli itirazlarına sebebiyet vermesi düşünülemezdi.
4. İsrâ ve Mirac’ın ruh-beden beraberce olduğu hakkında, sahâbenin ve ümmetin icmâı vardır. Başta Hz. Ebûbekr, Hz. Ömer, Hz. Osman, Hz. Ali gibi pek çok kimse, bu hadisenin ruh ve bedenle meydana geldiği hususunda ittifak halindedirler.
5. Bu hadisenin akabinde gerek Ümmü Hâni’nin Allah Resûlü hakkındaki endişesi gerekse bizzat Hz. Peygamber’in kendi endişeleri de göstermektedir ki, bu hadise, ruh-beden bütünlüğü içerisinde meydana gelmiştir. Şayet bu olay, bedenle birlikte gerçekleşmemiş olsaydı, insanların onları yalanlayacakları endişesi olmazdı.
6. Şayet İsrâ ve Mirac rüyada ve ruhen olmuş olsaydı, bu olayın Hz. Peygamber’in risaletine delil olması ve onun bir mucize olması düşünülemezdi. Çünkü insanlar rüyalarında, her türlü harikulâdelikleri görebilir, uçabilir, normal hayatta yapılması mümkün olmayan pek çok işi başarabilirler. Ancak bunların hiçbirisini harika bir olay bir mucize olarak takdim etmezler. Kimse de onların rüyalarında gördüğü bu türlü şeyleri inkâra kalkmaz.
7. “Muhammed’in gözü aşmadı ve şaşmadı. Andolsun Rabb’inin ayetlerinden en büyüğünü gördü.” (Necm, 53/17-18) ayetleri de göstermektedir ki mirac, ruh-beden beraberce meydana gelmiştir.
8. Ayrıca Hz. Peygamberin, diğer peygamberlere Mescid-i Aksâ’da namaz kıldırması, bu hadisenin rûh-bedenle olduğunun ayrı bir delilidir.
Bütün bunlardan anlaşılmaktadır ki, İsrâ ve Mirac, Allah Resûlü’nün bir mucizesidir. Kitap, sünnet ve icma’ ile vukûu sabit olup inkârı mümkün değildir.
Kaynak: Muhittin Akgül, 99 Soruda Efendimiz