Büluğ çağına gelmiş olan bir kızın, anne-babasından habersiz yaptığı evlilik, Hanefîlere göre sahih, Hanefîler haricindeki diğer üç mezhebe göre ise sahih değildir. Bu mezhepler nikâhta velinin iznini şart koşar. Bu konuda dayandıkları âyet-i kerîme ve hadis-i şerifler vardır. Nur Sûresinin 32. âyetindeki: وَأَنْكِحُوا الْأَيَامٰى مِنْكُمْ “İçinizden evli olmayanları evlendirin!” hitabında, “evlensinler” denilmemiş de “evlendirin” denilmiştir. Öyleyse, bunu yapacak birinin olması gerekir ki bu da velidir. Bu üç mezhebin dayandığı başka deliller de vardır. Bunlardan bazıları şöyledir:
Ma’kil b. Yesâr’ın eniştesi, kız kardeşini boşadıktan sonra tekrar nikâhlamak istemiş, Ma’kil de buna karşı çıkmıştı. Bunun üzerine, فَلَا تَعْضُلُوهُنَّ أَنْ يَنْكِحْنَ أَزْوَاجَهُنَّ إِذَا تَرَاضَوْا بَيْنَهُمْ بِالْمَعْرُوفِ “Kendi aralarında meşru surette anlaşmaları suretinde, kadınların, kendilerini boşayan kocaları ile tekrar nikâhlanmalarını engellemeyin!” (Bakara Sûresi, 2/232.) âyeti inmiş, Ma’kil, Allah Resûlü’ne, “Ne yapayım?” diye sormuş, Allah Resûlü de “Kardeşini o adama nikâhla.” buyurmuştu. O da kardeşini, eski kocasına nikâhlamıştı. Eğer, velisiz nikâhlanmak söz konusu olsaydı kadın, abisini dinleme lüzumu duymadan, kendisi tekrar eski kocasına dönebilirdi. Zaten dönmeyi de istiyordu. Bu âyet ve âyetin inmesine sebep olan hâdise, velisiz nikâhın câiz olmadığına en önemli delil olarak serdedilir.
Peygamber Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem): أَيُّمَا امْرَأَةٍ نَكَحَتْ بِغَيْرِ إِذْنِ مَوَاليهَا فَنِكَاحُهَا بَاطِلٌ ثَلَاثَ مَرَّاتٍ “Hangi kadın velisinin izni olmaksızın nikâhlanırsa onun nikâhı bâtıldır!” buyurmuş ve bunu üç kere tekrar etmiştir. (Ebû Dâvud, nikâh 18-19; Tirmizî, nikâh 14.)
Bir başka hadislerinde de şöyle buyururlar: لاَ نِكَاحَ إِلَّا بِوَلِيٍّ “Velisiz nikâh, yoktur!” (Ebû Dâvud, nikâh 18-19; Tirmizî, nikâh 14.)
Nikâhta velinin izni şart değildir diyen sadece Hanefî mezhebidir. İmam-ı A’zam ve onun talebesi İmam Ebû Yûsuf, âkıl, bâliğ olan bir kızın kendi iradesiyle evlenebileceğini, babasının ya da annesinin iznini alması gerekmediğini belirtirler.[1]Merginânî, el-Hidâye, 1/231. Ancak, anne baba sonradan damatlarının kızlarına denk olmadığını anlarlarsa evliliği bozma yetkileri vardır. Görülüyor ki Hanefî Mezhebi de meseleyi tamamen “özgürlük” çerçevesinde ele alıp işin ucunu bırakıvermiyor. Kaldı ki her ne kadar kızın, babasından izin alması gerekmiyorsa da mezhepte hâkim olan görüşlerden biri de edep açısından baba ve annesini haberdar etmesi gerektiğidir zira evliliğin daha sonra sağlam devam etmesi ve anne babayla evlatlar arasında küslük yaşanmaması için haber vermek, büyük bir ehemmiyet arz etmektedir.
Özetle diyebiliriz ki şahitlerin varlığı nikâhın geçerli olması için yeterli görülse de evliliğin ilan edilmesi ve velinin izninin alınması bugün daha bir ehemmiyet arz etmektedir zira gizli evliliklerden bugün pek çok insan mağdur olmakta, nice anne-babanın evlatlarıyla arası açılmaktadır. Dolayısıyla toplum içerisinde bir huzursuzluk yaşanmaktadır. Hâlbuki biz Müslümanlar toplumu yıkmak için değil sağlam bir toplum oluşturmak için evleniriz. Öyleyse, evlatlar evlenmek istediklerinde, acele etmemeli, hislerine kapılmamalı, evliliği akıl-mantık planında düşünmeli, kendi fikirlerinin yanında anne-babalarıyla da istişare etmeli, onların rızasını almalı ve yakın çevrelerine duyuracak şekilde evlenmelidirler. Diğer bir ifadeyle, insanlar evlenirken sırf kendilerini düşünmemeli, toplumun çekirdeği olan aile yuvasını, o yuvada yetişecek çocukların geleceğini ve bütün bunlara yardımları söz konusu olan anne-babalarını da düşünerek evlenmeliler.
Anne babalar, yani veliler ise çocuklarının böyle bir talebi olduğunda hemen karşı çıkmamalı, elden geldiğince münasip birilerini bulmaya çalışmalı, kendileri bulamıyorlarsa bulabilecek insanlara danışmalı, çocuklarının buldukları adayları makul bir çerçevede değerlendirmeli ve meseleyi hep istişare ortamında halletmeye bakmalıdırlar.
Dipnotlar
⇡1 | Merginânî, el-Hidâye, 1/231. |
---|