İçindekiler
Evlenecek kimseler, birbirlerinin üstlerine-başlarına, kılık ve kıyafetlerine, hatta servet ve dış güzelliklerine göre değil; bu en ciddî meselede, ruh güzelliği, namus ve ahlâk anlayışı, fazilet ve karakter yüksekliğine göre karar vermelidirler.
İslâmî mânâda yuva kurmak isteyenler için eş seçiminde nazar-ı itibara almaları gereken temel hususlar başta Kur’ân-ı Kerîm’in parlak işarî beyanları, sonra Efendimiz’in (sallallahü aleyhi ve sellem) önemli tavsiyeleri ve büyük çözümleri ile önümüzdedir. Dinimizin parlak beyanları ışığında aile yuvası kurmaya hazırlanma, genç nesillerimizi doğrudan ilgilendiren temel bir meseledir. Dolayısı ile yazımızda eş seçiminde göz önünde tutulacak hususları kısaca belirtmeye çalışacağız.
Kur’ân-ı Kerîm’de Cenâb-ı Hak şu önemli prensibe dikkat çekmektedir:
وَلاَ تَنْكِحُوا الْمُشْرِكَاتِ حَتَّى يُؤْمِنَّ وَلَأَمَةٌ مُؤْمِنَةٌ خَيْرٌ مِنْ مُشْرِكَةٍ وَلَوْ أَعْجَبَتْكُمْ وَلاَ تُنْكِحُوا الْمُشْرِكِينَ حَتَّى يُؤْمِنُوا وَلَعَبْدٌ مُؤْمِنٌ خَيْرٌ مِنْ مُشْرِكٍ وَلَوْ أَعْجَبَكُمْ أُولَئِكَ يَدْعُونَ إِلَى النَّارِ وَاللَّهُ يَدْعُو إِلَى الْجَنَّةِ وَالْمَغْفِرَةِ بِإِذْنِهِ وَيُبَيِّنُ آيَاتِهِ لِلنَّاسِ لَعَلَّهُمْ يَتَذَكَّرُونَ
“İman etmedikçe Allah’a şirk koşan kadınlarla evlenmeyin. Beğenseniz bile, imanlı bir câriye, müşrik bir kadından kesinlikle daha iyidir. İman etmemiş müşrik erkekleri de (kızlarınızla) evlendirmeyin. Beğenseniz bile, inanmış bir köle, müşrik bir kişiden kesinlikle daha iyidir. Onlar (müşrikler) Cehennem’e çağırır. Allah ise, izni (ve yardımı) ile Cennet’e ve mağfirete çağırır. Allah, düşünüp anlasınlar diye âyetlerini insanlara açıklar.” (Bakara, 2/221)
Âyet-i kerîmede görüldüğü üzere evlilikte eş seçimi hem erkek hem de kadın açısından ele alınmıştır. Burada dikkati çeken ilk husus, evlenilecek adayda inancın aranmasının gereğidir. Hadîs-i şerîflerde de evlenecek erkek ve kadınlar için ayrı ayrı tembihler bulunmaktadır. Efendimiz (sallallahü aleyhi ve sellem) de bir hadîs–i şerîflerinde evlenecek erkekler için şöyle buyurur: “Kadın dört şeyi için nikâh edilir; malı, soyu, güzelliği ve dini. Sen dindar olanını seç ki elin bereket bulsun.” (Buharî, nikâh, 15; Ebu Davud, nikâh, 2; Nesaî, nikâh, 13). Başka bir rivayette de “soy” dışındaki diğer üç nitelik yani malı, güzelliği ve dindarlığı belirtilmiştir (Ahmed b. Hanbel, 3/80; Müslim, rada, 53; Tirmizî, nikâh, 4). Bu hadîs–i şerîfte, evliliğin uzun ömürlü olması için eş seçiminde göz önüne alınabilecek hususlar sıralanmış, bir erkeğin evleneceği kadında araması gereken temel şartın dindarlık olduğu belirtilmiş; ancak mal, soy ve güzellik gibi unsurların da evliliklerde tercih sebebi olabildiği realitesi göz ardı edilmemiştir.
Genellikle bir kıza talip olan erkek, başkaca özellikleri göz önünde bulundurur; fakat bu arada dindarlık arka plânda kalabilir. İşte Allah Resulü (sallallahü aleyhi ve sellem) dindar olanın tercih edilmesi gereğini gayet kibar ve nazik bir üslûp ile belirtmiş, kadınla, yalnız güzelliği veya zenginliği için evlenilmesinin yol açabileceği mahzurları şu şekilde açıklığa kavuşturmuştur:
“Kadınlarla yalnız güzellikleri için evlenmeyiniz, ihtimal ki, güzellikleri onları ahlâken geri kalmaya sevk eder. Onlarla yalnız malları için de evlenmeyiniz. Çünkü olabilir ki malları sebebi ile kocalarına karşı taşkın davranabilirler. Siz onları genelde dindarlıklarından ötürü nikâhlayınız. Şüphesiz dindar olan kara kuru bir kadın (dindar olmayan diğerlerinden) daha üstündür.” (İbn Mace, nikâh 6).
Efendimiz (sallallahü aleyhi ve sellem), sâliha ve dindar bir kadının aile mutluluğu açısından önemine şu şekilde işaret etmektedir:
“Mümin, Allah’a takvalı oluşundan sonra, sâliha (dindar) bir hanımdan daha faydalı bir unsur elde etmemiştir. Çünkü böyle bir kadın, efendisi ona neyi emrederse onu hemen yapar. Yüzüne baktığında, ona sürur ve sevinç verir. Kocası, daha önceden eşine yapmasını emretmiş olduğu bir konuda, başkasına ‘Eşim dediğimi yapmıştır.’ şeklinde yemin etse, o kadın kocasının yeminini boşa çıkarmaz. Kendi malı ve özel yaşantısı konusunda, kocasının sevmediği şeyleri asla yapmaz.” (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 2/ 251, 432, 438; bkz. Ebû Davud, zekât, 38; İbn Mace, nikâh, 5).
Bediüzzaman Hazretleri, insanın refika-i hayatına sevgisini onun geçici güzelliğine bağlamaması gerektiğini ihtar ederek şöyle demektedir:
“Refika-i hayatını, rahmet-i İlâhiye’nin mûnis, lâtif bir hediyesi olduğu cihetiyle sev ve muhabbet et. Fakat çabuk bozulan hüsn-ü suretine muhabbetini bağlama. Belki kadının en cazibedar, en tatlı güzelliği, kadınlığa mahsus bir letâfet ve nezaket içindeki hüsn-ü sîretidir. Ve en kıymettar ve en şirin cemâli ise, ulvî, ciddî, samimî, nuranî şefkatidir. Şu cemâl-i şefkat ve hüsn-ü sîret, âhir hayata kadar devam eder, ziyadeleşir. Ve o zaife, lâtife mahlûkun hukuk-u hürmeti o muhabbetle muhafaza edilir. Yoksa hüsn-ü suretin zevâliyle, en muhtaç olduğu bir zamanda biçare hakkını kaybeder.” (Nursi, Sözler, s. 697).
Efendimiz (sallallahü aleyhi ve sellem) kızlarını evlendirecek olan velilere damat adaylarında öncelikle hangi özelliği aramaları gerektiğini ise, şu şekilde ifade buyurmuştur: “Dinini ve huyunu beğendiğiniz bir erkek size kız istemeye gelince, onu evlendiriniz. Eğer bu evliliğe mâni olursanız, yeryüzünde karmaşa ve fesat çıkar.” (Tirmizî, nikâh 3; Beyhakî, es–Sünenü’l–Kübrâ, Beyrut–1994, 7/132). Buradan da anlaşılan, yüksek ahlâk ve karaktere sahip erkeklerin yapacakları dünürlük tekliflerinin, kız tarafınca başka sebepler öne sürülerek geri çevrilmemesidir.
Bir erkeğin itikadî hayatı düzgün değilse, o erkek her şeye sahip olsa da, çok bir anlam ifade etmemektedir. Çünkü dinî hassasiyeti bulunmayan bir erkek, hakikatte hareket eden bir ölü gibidir. Hayatın en aslî konusu olan dine bağlı olmayan insanın, hayatını paylaşacağı eşinin haklarına saygı göstereceğine dair bir garanti de bulunmamaktadır. Ayrıca dindar erkek ya da kadın, dinî telâkkiler taşımayan bir eşle anlaşamaz ve onunla mutlu bir hayat sürdüremez. Dindar insan, müstakbel eşinin dinî ve ahlâkî alanlar hâricindeki başkaca eksikliklerine tahammül edebilir. Ancak dinî konulardaki duyarsızlıklara veya inançta lâubaliliklere tahammül etmesi oldukça zordur.
Bir genç kız, haramları açıktan işlemeye devam eden kötü ahlâka sahip bir erkekle evlenirse mutlu olamaz. Hemen her genç kız haramdan korunan, güzel huy ve ahlâka sahip bir erkekle evlenmeye çalışmalıdır. Aynı şekilde bir genç erkek de ahlâken mazbut olmayan bir kadınla evlenmemelidir. Evlenilecek kişide önce yüksek bir şahsiyet, yüksek ahlâk veren bir dindarlık ve huy güzelliği öncelikli olarak aranmalıdır. Şayet bu hususiyetler yoksa diğer vasıflar pek fazla bir kıymet ifade etmez.
Güzel Ahlâk
“Güzel ahlâk” ile kast olunan şey, dinen ve aklen beğenilen sıfatlardır. Evlenecek adayların birbirlerinde aramaları gereken en temel vasıflardan en öncelikli olanı “güzel ahlâk” olduğuna göre “güzel ahlâk”ın tanımlanması gerekir. Güzel ahlâkı bizlere anlaşılır bir şekilde tarif edecek en kıymetli ve büyük şahsiyet ise, elbette dost ve düşmanın ittifakıyla, mehâsin-i ahlâkın en yüksek mertebelerine mazhar birisi olmalıdır. İşte o yüce Zât, en başta Kur’ân-ı Kerîm’in “Ve sen pek yüksek bir ahlâk üzerindesin!” (Kalem Sûresi, 68/4) şehâdeti, daha sonra da arkasında tebaiyetle O zât’a (sallallahü aleyhi ve sellem) sülûk etmiş, güzel hasletlerin ve ahlak-ı hasenenin en yüksek derecelerine erişmiş bütün ehl-i tahkikin ittifakları ve tasdikleri ile Efendimiz Hz. Muhammed’dir (sallallahü aleyhi ve sellem). Biz de “güzel ahlâk” nedir sorusuna bizzat fem-i Nebevîden (sallallahü aleyhi ve sellem) südûr olmuş bazı tarifleri burada nakletmek istiyoruz.
Resülullah (sallallahü aleyhi ve sellem) buyurdular ki: “Kıyâmet günü, müminin mizanında güzel ahlâktan daha ağır basan bir şey yoktur. Allah Teâlâ Hazretleri’nin buğzettiği kimseler, düşük ve çirkin söz/davranış sahipleridir.” (Tirmizî, birr 61; Ebu Dâvud, edeb 8). Bu hadîs-i şerîften anladığımız kadarı ile düşük ve çirkin söz söyleyenler kötü ahlâk ile muttasıf kimselerdir. Benzer bir hadîs-i şerîf de şu şekildedir:
“İslâm’ın; çirkin durumlar ve çirkin davranışlar ile asla bir yakınlığı yoktur. İnsanların İslâmiyet’çe en güzel olanı da ahlâkı en güzel olan kimsedir.” (Ahmed İbni Hanbel, el-Müsned, 5/89, 99).
Efendimiz (sallallahü aleyhi ve sellem) bir diğer hadîs-i şerîfinde de şöyle buyurur:
“Müminlerin en faziletlisi, kalbi mahmûm olan, dili ise doğru konuşandır.” Bunun üzerine sahabe sorar: “Kalbi mahmûm olmak ne demek Ey Allah’ın Resulü?” Efendimiz (sallallahü aleyhi ve sellem) cevap verir: “Kalbin, günahsız, taşkınlık yapmayan, hiç kimseye hasedi olmayan, ğıll u ğışsız[1]Ğill u ğiş: Aklın muhtelif fikirler üzerinde kararsızlığı, gönül darlığı, kin ve hile, hainlik ve düşmanlık., tertemiz ve takvalı oluşudur.” Ashab yine sorar: “Peki, daha sonra en faziletliler kimlerdir?” Efendimiz (sallallahü aleyhi ve sellem) de: “Dünyayı unutup ahireti sevenler.” buyurur. Ashab hazeratı yine sorar: “Peki, bunlardan daha faziletli olarak kimler gelir Ey Allah’ın Resulü?” Efendimiz (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle tamamlar: “Bütün bunlardan daha faziletli kişi güzel ahlâk üzere olan mümindir.”(Ali el-Müttakî, Kenzu’l-Ummâl, 1/783.).
Abdullah İbn Mübarek güzel ahlâkı şu şekilde tarif ederdi: “Güzel ahlâk, gülümser olmak, iyilik için elinden geleni yapmak ve insanlara eziyet verici muameleden uzak durmaktır.” (Tirmizî, birr 61).
Efendimiz (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:
“Allâh (celle celâlühü) bu dini kendi Zât-ı Bârî’si için seçmiştir. Bu açıdan dininiz için cömertlik ve güzel ahlâk çok önemli birer maslahattırlar. Öyleyse dininizi bu ikisi ile süsleyiniz.” (Taberânî, Mu’cemu’l-Kebîr, 18/347).
Bu hadîs-i şerîfte yer alan iki güzel unsurun zıt anlamları da şu şekilde belirlenmiştir:
“İki haslet vardır ki, bunlar bir müminde asla beraber bulunmazlar: Cimrilik ve kötü ahlâk.” (Tirmizî, birr 41).
Şimdi nakledeceğimiz hadîs-i şerîfte de tartışmacılık ve yalan söyleme gibi iki kötü huya dikkatler çekilmekte, bunların tedavisi için reçete sunulmaktadır. Ebu Ümâme (r.a) Efendimiz’in (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurduğunu naklediyor:
“Haklı bile olsa tartışmayı bırakan kişi için Cennet’in kenarında bir köşke kefilim. Şaka şeklinde söylüyor olsa dahi yalanı terk eden kişi için Cennet’in ortasında bir köşke kefilim. Ahlâkını güzelleştiren kişi için ise Cennet’in en yüksek noktasında bir köşke kefilim.” (Ebu Davud, edeb, 8).
Ashab, Resülullah’a (sallallahü aleyhi ve sellem) en fazla hangi amelin insanları Cennetlik yapacağını sordular: “Allah’a takva dairesinde kulluk ve güzel ahlak!” buyurdular. İnsanları en fazla neyin ateşe girdirdiği soruldu: “Ağız ve ferc!” buyurdular” (Tirmizî, birr, 61). Bu hadîs-i şerîften de özellikle iki uzuvla işlenen yanlışlıkların kötü ahlâka bir mezbelelik olduğu anlaşılmaktadır. Demek ki bir kimsenin tanıdığı ya da tanımadığı kimseler hakkında dedikodu, gıybet yapması, o kimseler hakkında ileri-geri konuşması neredeyse cinsel suçlar ölçüsünde ağır bir vebaldir.
Buraya kadar aktarmaya çalıştığımız hadîs-i şerîflerden şu hususların kötü ahlâka ait özelliklerden bazıları olduğu, bu şekildeki insanlarla nikâh bağı kurma konusunda dikkatli olma gereği anlaşılmaktadır. Düşük ve çirkin söz söyleme, çirkin tutum ve davranışlar gösterme, kin ve hile, hainlik ve düşmanlık, cimrilik, günaha düşkünlük, koğuculuk, insanlara eziyet, yalan vb. menfi özellikler kişilikte bir erozyon, bencillik ve kolaycılığa doğru bir kaçış ortaya çıkarır. Bu özelliklerden bir veya birkaçına sahip kimselerle nikâh akdine girmemenin daha uygun olacağı anlaşılmaktadır.
Yine yukarıdaki hadîs-i şerîflerden anladığımız kadarı ile müspet özelliklere sahip, yani sözlerinde ölçülü olan, güzel tutum ve davranışlar gösteren, taşkınlık yapmayan ve kimseye haset etmeyen, cömertlikle maruf, kendisi takva sahibi olduğu gibi müttaki insanlarla birlikte olan, kimsenin aleyhinde konuşmayan, düşkün ve muhtaç kimselere yardımcı olan bir insanın da iyi bir eş adayı olabileceği görülmektedir denilebilir.
Adayı Görme
Evlenecek erkeklerin evlenecekleri bayan adayları görüp göremeyecekleri konusu hadîs kitaplarımızda yer almıştır. Meselâ muhacir sahabilerden birisi ensârdan bir kadınla evlenmek istediğinde Resûlullah ona: “Evlenmek istediğin kişiyi gör, çünkü ensârın gözlerinde bir şey (küçüklük ya da çakırlık) vardır.” buyurmuşlardır (Müslim nikâh, 74). Bu hadîs-i şerîften, evlenilecek bayana evlenme maksadı ile bakmanın caiziyeti anlaşılmaktadır. Bir diğer rivayette ise Efendimiz (sallallahü aleyhi ve sellem): “Biriniz bir kadına talip olursa, şayet imkân bulabilirse hoşuna gidecek ve kendini kadınla evlenmeye çekecek taraflarına baksın.” buyurmuştur (Ebû Dâvûd, nikâh, 19). Bu hadîs-i şerîften de bakma konusunun abartılmaması gerektiği, kız tarafına bu konuda rahatsızlık verebilecek davranışlardan kaçınılması ve zorlamalardan uzak kalma gereği anlaşılmaktadır.
Ebû Hümeyd’den nakledilen bir hadîs–i şerîfte de: “Biriniz kadına tâlip olduğunda, evlenme gayesiyle bakmış olduktan sonra ona bakmasında günah yoktur.” buyrulmuştur (Heysemî, Mecma’uz–zevâid, 4/278). Bu hadîs-i şerîfte de özellikle çekingen erkeklere evlenme niyeti ile kadına bakılmasında bir günah bulunmadığı mesajı verilmektedir. Nitekim bu yorumu doğrulayan bir hâdise şu şekildedir.
Mugîre b. Şu’be anlatıyor: “Ben Hz. Peygamber’e (sallallahü aleyhi ve sellem) vararak, nikâhlamak istediğim bir kadın olduğundan bahsettim. Resülullah: “Onu gördün mü?” diye sordu. “Hayır”, dedim. “Git, evlenmek istediğin kadını gör. Zîrâ görmen, aranızda ülfet ve sevginin devamlılığı açısından daha uygun olur.” buyurdular.
Resulullah’ın “gör” demesi üzerine talip olduğum ensarlı kadının ebeveynine gidip kızlarını nikâhlamak istediğimi, bunun için Resülullah’ın “gör” emri üzerine onu görmem gerektiğini anlattım. Biraz hoşlanmaz gibi oldular. Evlenmek istediğim kadın da mahfilinden beni duymuş, “Görmeni Resulullah emretmişse gör. Ama öyle değilse, seni Allah’a havâle ederim.” dedi. Bunu mühim bir olay olarak görür gibiydi. Onu gördüm ve evlendik. Daha sonraları Muğire, evlendiği bu eşi ile kendisi arasında oluşan ittifak ve uyumdan tarifsiz bir memnunluk duyduğunu anlatmıştır (İbn Mace, nikâh, 9).
Sonuç
Şüphesiz İslâm, eş seçimi konusunu da ihmal etmemiştir. Bu hususta gereken temel esaslar başta Kur’ân-ı Kerîm’in parlak beyanları, sonra da Efendimiz’in (sallallahü aleyhi ve sellem) uygulamaları ile önümüzdedir. İslam âlimlerinin bizlere kadar yüksek bir ilim namusu içerisinde ulaştırdığı bu bilgiler, devâsa İslâm kültür müdevvenatı içerisinde yer almaktadır.
Adına ister flört densin isterse de başka bir şey, bir kadınla erkeğin meşru nikâh bağı olmaksızın aralarında hissî bağ kurmalarının veya böyle bir bağlılığa götürecek tanışma-görüşmelerin iyi netice vermeyeceği bilinmelidir. Çünkü bu esnada her iki taraf da en iyi yönleri ile görünmeye çalışır. Birbirlerine iyilik meleği rolü yaparlar. Gerçek durum ise ancak evlendikten, yani iş işten geçtikten sonra ortaya çıkar. Bu açıdan erkek ve kadının meşru olamayan bir tarzda bir araya gelmeleri huzurlu ve sağlam bir aile yuvasının teminatı değildir. Bir insanın tabiî hâlini tespit, ancak onun önceki tabiî halini bilenler tarafından yapılabilir. Bu da kızı veya erkeği iyi bilen kimselerden istifade ile mümkündür. Ayrıca gayrımeşru beraberliklerin, akıl ve mantık hislerini altüst edeceği, kişilerin doğru karar vermesini zorlaştıracağı açıktır.
Nikâh bağının önemi kavranmadan bir araya gelmelerin getirdiği önemli suiistimallerden birisi de, toplumun ahlâk, örf ve adetlerine mugayir zararlı gidişatın önünü açmadır. Bu tarz görüşmelerde çok defa, iffet de elden gidebilir. Namuslu Müslüman bir kız için bundan büyük bir felâket düşünülemez. Gayrımeşru beraberlikler, gençleri huzursuz, rahatsız, saldırgan, anarşist, serseri, müsrif ve perişan bir hâle sokar. Gençler arasında aşağılık duygusu, kıskançlık, kin, nefret, karamsarlık, düşmanlık gibi çeşitli ruhî bunalımlar doğurur. Bu meseleye şu hadîs–i şerîf ışık tutmaktadır:
“Sizden kim Allah’a ve âhiret gününe inanıyorsa, yanında mahremi olmayan bir kadınla baş başa kalmasın. Zîrâ bunu yaparsa üçüncüleri şeytan olacaktır.” (Buharî, nikâh, 111; Ahmed b. Hanbel, Müsned, 3/339).
İslâm’a göre kadın ve erkek arasında yapılan meşru bir nikâh akdi ile aile yuvası kurulur. Eşlerde bulunan pek çok özellikler kaynaşır, yeni nesiller bu yolla meydana gelir. Nikâh vasıtası ile iki ayrı cins hayatlarını, sevgilerini, varlıklarını, eksik ve mükemmel yönlerini, sahip oldukları güzellikleri, ellerindeki imkânları, duygularını ve isteklerini paylaşırlar. Huzurlu bir aile yuvası kurar, hayatlarını beraber sürdürür, ülkelerine ve insanlığa dini diyanetini bilen ahlâklı yeni nesiller yetiştirirler.
Kaynak: Yeni Ümit Dergisi, Musa Kâzım Gülçür, sayı: 94.
Dipnotlar
⇡1 | Ğill u ğiş: Aklın muhtelif fikirler üzerinde kararsızlığı, gönül darlığı, kin ve hile, hainlik ve düşmanlık. |
---|