Dinimizde davete icabet etmek sünnettir. Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem bir hadis-i şeriflerinde şöyle buyurmuşlardır:
“Bana bir koyunun inciğe kadar ayağı hediye edilse kabul ederim, böyle bir yemeği yemeye çağrılsam icabet ederim.”(Tirmizî, Ahkâm 10).
Enes b. Mâlik şöyle anlatıyor: Bir terzi Hz. Peygamber’i hazırlamış olduğu yemeğe davet etti. Ben de onunla birlikte gittim: Adam yemekte arpa ekmeği, güneşte kurutulmuş et ve kabaktan yapılmış sulu bir yemek ikram etti. Yemek esnasında Hz. Peygamber’in kabın kenarlarında bulunan kabakları toplayıp yediğini gördüm. İşte o günden beri ben de kabağı çok severim (Müslim 2/180).
Hadislerden anlaşılacağı üzere Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem zengin olsun fakir olsun ayırım yapmadan davete icabet etmiştir.
Her şey için söz konusu olmasa da çoğu yerde insan neyin haram neyin helal olduğunu kavrayabilir. Bu takdirde bir mü’min Allah’ın kendisine emaneti olan “mide kabını” helal lokmayla ve ihtiyacı kadarı dolduracaktır. Her davete icabet edip etmeme ayrı mesele ancak davete icabetin sünnet olması sebebiyle gittiği davetlerde ev sahibinin kazancı bilinemediği veya getirilen yemekte et, yağ gibi şüpheli ürünler varsa bunların nasıl kesildiği ve üretildiği bilinemediği için nasıl hareket edilmelidir? Buna göre;
Malına herhangi bir yolla haram karıştığı bilinen birisinin ikramını, ya da hediyesini kabul etmek için bakılır, eğer malının veya kazancının çoğu haramdan değilse alınır ve yenilir. Bu durumda ikram ettiği şeyin haramdan olduğu bilinse, malının çoğu helâldan olsa dahi kabul edilemez, yenemez. Aksine, malının çoğu haramdan olsa ve fakat ikram ettiği şeyin helâldan olduğu bilinse, ya da ikram eden öyle olduğunu söylese alınır ve yenilir. (Hindiyye, 5/342) Faizle para kazanan için de durum aynıdır. (Fetava-yı Hindiyye, 5/343).
Helâl kazancı daha çoksa ikramı alınır, değilse alınmaz. Durumu bilinmiyorsa, bir mü’min ancak helâl yolla kazanır diye hüsnü zan edilir ve yine kabul edilir.
Birisine bir hediye ya da ziyafet verenin, malının çoğu haramdan ise alanın kabul etmemesi ve yememesi gekerir. Ama ona verdiği kısmı, miras ve karz (borç) gibi helâl yoldan edindiği bir malından ise onu almasında ya da yemesinde mahzur yoktur. Malının çoğu helâl olandan ise almasında ve yemesinde zaten mahzur yoktur. Yeter ki aldığı ya da yediği şey, haram kazanç kısmından olmasın. O takdirde onu da alamaz ve yiyemez. Böyle olmadıkça yiyebilir çünkü az da olsa malına haram bulaşmayan insan (özellikle de günümüzde) yoktur. (Fetava-yı Hindiyye, 5/343).
Eğer ikramı veya hediyesi kabul edilmediği takdirde, söz konusu kişi kırılacak ve insanî ilişkiler yönüyle bir zarar gelecekse böyle bir hediye ya da yemeğin ücreti (Bezzâziye, 6/360) kadar bir hediyeyi ona götürür ve adeta kendi malından yemiş olur.
İnsanın davet edildiği mecliste içki ve benzeri haram şeyler bulunmamalıdır. Herhangi bir yere davet edilen kişinin, bu davette günaha sebebiyet veren hususların mevcud olduğunu bilmesi hâlinde davete icabet etmesi sünnet olmaz. Ama bu gibi hususların mevcudiyetinden habersiz olursa, icabet etme yükümlülüğü düşmez. Ancak içerisinde haram unsurları barındıran bir davete halkın kendisini örnek aldığı bir kimse katılmışsa bu kimse tavrını koyup bu davete katılmamalı hasbelkader katılmışsa kalkıp gitmelidir.
Yahudi ve Hıristiyanların davetine icabet etmekte bir sakınca yoktur. Çünkü ister kestiklerini, ister avladıklarını, ister başka şekildeki yemeklerini yemek tümden sakıncalı değildir. Nitekim Peygamberimiz sallallahu aleyhi vesellem Yahudilerin davetine icabet etmişlerdir.
Davet edilen yerde et ve diğer ürünlerden şüpheli olanlar varsa ve bunlar önceden tahmin ediliyorsa, gitmeden gereken hassasiyetler bildirilmeli, ev sahibinin anlayışla karşılanması istenmelidir. Böyle bir yaklaşım ve izah, toplumun bu konularda zamanla hassaslaşmasına ve insanların birbirlerinin hassasiyetlerine daha saygılı davranmalarına vesile olacaktır. Eğer ev sahibine bu durumlar açıklanamayacak bir durum söz konusuysa, o zaman besmele çekerek en mahzursuz yiyeceklerden durumu idare edecek kadar ve yemiş olmak için yenmelidir.
Sonuç itibariyle dinimizce yapılan davetlere icabet etmek sünnet telakki edilse de bazı durumlarda davetin mahiyetine göre vacip, mübah veya haram hükmünü alabilir. Buna göre davet edenin kazancı, davette ikram edilen yiyecek ve içecekler, davete icabetin hükmüne tesir eder. Bu yönüyle bir kişi davetin mahiyetine ve davette ikram edilen yiyeceklere dikkat etmeli ama aynı zamanda davete icabetin dini ve insani boyutunu unutmamalıdır. Yerine göre bazen davetlere gitmeyerek dini hassasiyet gösterilebileceği gibi yerine göre de insanların onurları rencide edilmeden hareket edilmelidir. Bu meyanda yukarıda verdiğimiz hassasiyetlere göre hareket edilirse zannediyoruz bu tür istenmeyen durumlar ortaya çıkmayacaktır.
**