Allah (celle celaluhu) âdemoğlunu yeryüzüne indirdiğinden itibaren dünyada bütün canlılara yetebilecek ölçüde rızık ve nimet kaynaklarını yaratmıştır. Önemli olan bu kaynakların israf edilmeden kullanılması ve kardeşçe pay edilebilmesidir. Eğer hırs, tamâ ve “ben tok olduktan sonra başkası acından ölse bana ne” mantığıyla hareket edilirse bugün de olduğu gibi Amerika ve Avrupa’da insanlar “obez” tedavisi görürken Afrika’daki insanlar açlıkla boğuşurlar.
Son din olan İslâm, yüce Allah’a nasıl ibadet edileceğini belirlediği gibi, insanın fizikî varlığının devamı için gerekli olan dünya nimetlerinden yararlanmanın ölçülerini de koymuştur. Vahiy ve sünnete dolayısıyla dine uygun olan kazanç “helâl”, “temiz (tîb)” sayılırken bu ölçülere uymayan kazanç da “haram”, “mekruh” veya “çirkin (habîs)” kazanç adını almıştır.
Duaların kabulü ve Allah’a kulluğun genelleşmesi “helâl kazanç”la yakından ilgilidir. Gözyaşlarıyla dua eden ancak kazancı haram olan bir kul için, Peygamberimiz sallallahu aleyhi vesellem’in buyurduğu; “yediği haram, giydiği haram, duası nasıl kabul olunur?” hadisi, bu gerçeği bütün açıklığıyla ifade eder.
İslam dini, Müslümanların meşru işlerle uğraşmalarını ve geçimlerini helal yollardan temin etmelerini emreder. Bu emre rağmen yine de haram para ele geçmişse âlimlerimiz, böyle bir paranın, bir an önce harcanarak elden çıkarılması gerektiğini, fakat günah ve kul hakkından kurtulmak için bunun da yeterli olmayacağını ifade etmişlerdir.
Haram kazanç, kendisini elinde bulunduranın malı olmadığı ve haram olduğu için sadaka, zekât verilmez. “Allah (celle celaluhu) güzeldir, paktır, ancak temiz olan şeyleri kabul eder” hadisi fehvasınca bu paralardan hayır niyetiyle herhangi bir hayırda bulunulması caiz değildir. Caiz olmamanın da ötesinde hayır niyetiyle haram paradan harcayanların günah kazanacakları dahi söylenmiştir. Dolayısıyla haram parayla yapılan bağışlarla camiler, vakıflar ve dernek türünden şahs-ı maneviyi temsil eden kurumlar kirletilmemelidir.
Haram kazanç elden çıkarılmak isteniyorsa öncelikle sahipleri biliniyorsa sahiplerine iade edilmelidir. Eğer haram kazanç, devlet hazinesine veya kamuya ait ise bunların yeniden devlete verilmesi veya kamu menfaatlerine harcanması gerekir. Haram kazancın sahipleri veya kaynağı bilinmiyorsa bu takdirde bu para “habîs” yani kazanılma şekli itibariyle “pis” olduğu için halkın umumi ihtiyaçları için – tuvalet, hamam yapımı gibi- kullanılabilir. Cami, vakıf gibi hayır kurumlarının elektrik, su gibi faturaları ödenebilir. Bu yollar bulunamadığında, zarurete binaen ve hayır niyeti taşımaksızın ihtiyaç sahibi fakir insanlara verilebilir. Zira bu para, kazanan yönü itibariyle “pis” hükmünde olsa da verilen insanlar itibariyle bu mahiyetinden çıkmış olur.
Kaynaklar:
- Hamdi Döndüren, Delileriyle Ticaret İlmihali
- Diyanet İşleri Başkanlığı
- T.D.V. İslam İlmihali