Önce cemaatle namaz kılmanın, çok önemli bir mükellefiyet olduğunu belirtmek gerekir. Hanefi mezhebinde cemaatle namaz kılmanın hükmü sünnet-i müekkededir ki, bu hüküm diğer mezheplerde daha farklıdır. (İhtiyar, 1/ 57,58; Zuhayli, 2/149,150 veya 2/269 (İslam Fıkıh Ansiklopedisi).)
Her imamın arkasında namaz kılma-kılmama meselesine gelince; fıkıh kitaplarında imam olmanın şartları belirtilmiştir. Bu şartlara haiz olan her insanın arkasında elbette namaz kılınır. Aksi halde su-i zan edilmiş olur ki, su-i zan İslam’da haramdır. Hele ehl-i diyanete karşı su-i zan etmek günahın artmasına sebeptir.
Öte yandan tecessüs etmek, Kur’an’ın “birbirlerinizin kusurunu araştırmayın” (Hucurât, 49/12) ayetiyle mutlak manada haram kılınmış olan bir davranış şeklidir. “Arkasında namaz kılacağınız imamın bütün ahvalini gizlice araştırın, sonra namaz kılın” diye ne ayet, ne hadis ne de bunlardan istinbat edilen bir hüküm vardır. Bizler hüsn-ü zanla memuruz. Hüsn-ü zann mümkün olduğu müddetçe de, ona göre davranmak mecburiyetindeyiz. Fakat, açıktan açığa faiz yiyen, içki içen, fuhuş yapan bir imam varsa -ki biz olacağına ihtimal vermiyoruz- elbette böyle bir imamın arkasında namaz kılınmaz.
Ayrıca fitneye sebebiyet vermeme, içtimai hayatın huzur ve sükunu adına çok önemli bir faktördür. Kur’an’ın ifadesiyle “fitne, adam öldürmekten daha kötüdür” (Bakara, 2/191). Dolayısıyla arkasında namaz kıldırmasına mani olmayacak derecede kusurları olan bir imamın, arkasında bence namaz kılınmalıdır. Aksi halde fitnelere sebebiyet verilebilir. Hele küçük yerleşim birimlerinde bu fitne çok çabuk yayılır ve önü alınmaz yaralar açabilir. Sahabe-i kiram, bu düşüncenin temsilcisi olarak Yezid, Haccac gibi kişilerin arkasında namaz kılmışlardır. Bu mesele değerlendirilirken, arzettiğimiz bu son hususun gözden uzak tutulmaması gerekir.