Kelime olarak, caiz olmayan ve kişinin şeref ve izzetine yakışmayan hâl ve fiillerden uzak durma, kötülük ve çirkinliklerden kaçınma ve kendini koruma anlamına gelir. Başta zina ve ona götürücü her türlü fiil ve durum iffetsizlik sayıldığı gibi, seçici olmadan rast gele yiyecekler yemek, şahsî ihtiyacı olsa bile başkasından bir şeyler istemek, karşı cinsi tahrik edici davranışlarda bulunmak ve elbiseler giymek, saygısızca konuşmak, göz başta olmak üzere organlarına hâkim olmamak… da iffetsizlik sayılmıştır.
Reklâmdan takvim yapraklarına, ticarî emtiadan çizgi filmlere, tiyatro sahnelerinden ambalaj kâğıtlarına, haber programlarından gazete/dergi sayfalarına varıncaya kadar her yere sirayet etmiş açık saçıklık da bir iffetsizliktir. (Nur, 33/31, 60) Bunun karşılığı haya ve nezahettir. Mü’minden, nezih, temiz, dikkatli, sabırlı, şeref ve haysiyetli bir hayat yaşaması beklenir.
Kur’ân-ı Kerim iffet ve namusu ahlâkî iyiliklerin en önemlileri arasında sayar. Toplumun temeli olan ailenin sağlıklı bir şekilde devam etmesini sevgi ve saygının yanı sıra, erkek ve kadının namuslu, iffetli, zina etmemiş ve gizli dostlar edinmemiş olması ilkesine bağlar. İffetsizliğin Kur’ân dili ile haddi aşmak olarak nitelenmesi işin önemini vurgulamaktadır. (Maide, 5/5; Nur, 24/6,7,15; Ahzab, 33/30-31, 35; Mearic, 70/29-31)
Peygamber Efendimizle (aleyhissalatu vesselâm) ilgili olarak, mü’minler arası münasebetleri düzenleyen ve usullerini belirleyen ayette Efendimizin utandığına dikkat çekilerek, evlere giriş, çıkış ve kalkışların bir ahenk ve usul içinde yürütülmesi istenmiştir. (Ahzab, 33/53)
Ayrıca girişte değinilen anlamları ihtiva eden şu ayetler de zikredilebilir:
“Evlenme (imkânı) bulamayanlar, Allah kendi lütfundan onları varlıklı kılıncaya kadar iffetlerini korusunlar.” (Nûr, 24/33)
“Evlenme ümidi beslemeyen, çocuktan kesilmiş yaşlı kadınların, ziynetlerini (yabancı erkeklere) teşhir etmeksizin (dış) elbiselerini çıkarmalarında kendilerine bir vebal yoktur. Ancak iffetli davranmaları kendileri için daha hayırlıdır.” (Nûr, 24/60)
“(Yapacağınız hayırlar) kendilerini Allah yoluna adamış, bu nedenle yeryüzünde kazanç için dolaşmayan fakirler için olsun. Bilmeyen kimseler, iffetlerinden dolayı onları zengin zanneder. Çünkü onlar yüzsüzlük ederek istemezler. Yaptığınız hayırları muhakkak Allah bilir.” (Bakara, 2/273)
Bu konuda varid olan birçok hadis bulunmaktadır. Onlardan birinde Allah Resûlü, şöyle buyuruyor:
“Kim bana, iki çene ve apış arası mevzuunda söz verir kefil olursa, ben de ona Cennet için kefil olurum.” (Buharî, hudûd, 19, rikak, 23; Tirmizî, zühd, 61; muvatta, kelam, 11.)
Bunu söyleyen, Allah Resûlü’dür. O, bir insanın neye kefil olup neye olamayacağını herkesten iyi bilir. Cennet’e kefil olacağını söylüyorsa, mutlaka olacaktır. Zira, kardeşim deyip bağrına bastığı Osman b. Maz’ûn gibi bir sahabî hakkında hanımlarından birinin: “Cennet kuşu oldun gittin.” demesine karşı çıkmış ve
“Ben Allah’ın Resûlü olduğum halde bilmiyorum, sen onun cennetlik olduğunu nereden bildin?” (Buharî, cenaiz, 3; İbn Mace, cenaiz, 7; Müsned, II, 335.) demişti.
Demek oluyor ki, ağzına ve apış arasına sahip çıkacağına dair söz veren ve verdiği sözde duran bir insana, Allah Resûlü cennet sözü verirken, bunu hevâ ve hevesine göre söylemiyor. Mutlaka Cenâb-ı Hakk’ın bu mevzuda bildirdiği bir şeye binaen böyle bir vaatte bulunuyor.
Kaynak: Bir Müslümanın Yol Haritası