Soru Detayı: Hayal ve düşüncede de istikametten bahsedilebilir mi, insan düşüncelerinden de mesul mudur?
Hayal, tasavvur ve hakikatin ötesinde bir zihin faaliyeti, ruhun ufuk ötesine uzanmış kolu-kanadı ve hakikat ışıklarını kendine göre şekillendiren bir mânâ menşûrudur.
İnsan farkında olsun olmasın, hayal hanesine iyi duygular gibi fena duygu ve düşünceleri de misafir edebilir. Fena şeyleri hayal etmek, insanı fena tasavvurlara, fena tasavvurlar, fena tefekkürlere, fena tefekkürler de fena plânlara itebilir. Bu türlü tasavvur ve hayallere yelken açan insanların -hususiyle de gençlerin- her zaman hiç istenmeyen ve zararı telâfi edilemeyen fenalıkları yapmaları mümkündür. Bu açıdan fıska açılan her hayal, dalalete doğru atılan bir adım demektir.
Peygamber Efendimiz (s.a.s) “Sizden biriniz islâmını (Allah’a karşı kulluğunu) samimiyetle, iyi yaptığı zamanda işlediği her bir iyilik, kendisi için on katı ile.. tâ yedi yüz katına kadar (fazlasıyla) yazılır. İşlediği her bir kötülük ise kendisine misliyle yazılır.” buyurur. (Buhârî, îmân 31; Müslim, îmân 206, 207 Ayrıca bkz.: En’âm sûresi, 6/160.)
Bir Sahabi, Efendimiz’e gelir ve şöyle bir soru sorar:
“Herhangi birimiz günah işlediğinde ne olur?” Allah Resûlü: “İşlediği günah, günah defterine yazılır.” buyururlar. Sahabi: “O günahtan istiğfar edip tevbe ederse, ne olur?” der. Allah Resûlü: “Bağışlanır ve tevbesi kabul edilir.” Sahabi: “Sonra tekrar günah işlerse ne olur?” Allah Resûlü: “Tekrar yazılır.” Sahabi: “Peki tekrar tevbeye dönerse?” Allah Resûlü: “Tekrar bağışlanır.” Sahabi: “Tekrar dönerse?” Allah Resûlü sonunda şöyle der: “Allah onu tekrar bağışlar ve tevbesini kabul eder. Siz (istiğfardan) usanmadıkça Allah da (mağfiretten) usanmaz.” (et-Taberânî, el-Mu’cemü’l-evsat 8/298; el-Hâkim, el-Müstedrek 1/126, 4/285.) hadisleri bize bu mevzuda değişik ufuklar açmaktadır.
Burada akla, “Fena şeyleri aklından geçiren bir insan muaheze edilecek midir?” şeklinde bir soru gelebilir. Evet, insanlar seviyelerine göre muaheze olacaklardır. Bütün duygu ve düşünceleri itibarıyla Allah’a göre kurulmuş ve plânlanmış, hafıza ve muhakeme disketleri tamamen Allah tarafından ilâhî rahmet serasında karantinaya alınmış insanlar, hayal dünyalarında fenalık “sath-ı mailine” girdiklerinde, Allah (c.c) onları âdeta “Zinhar hayaline fısk karıştırma!” diyerek hemen mini bir belâ ile sarsar. Allahu Teâlâ’nın değişik ihsanlarına mazhar olmuş ve lütuflar helezonunda yükselmiş; ama buna rağmen hayâl ve tasavvurlarıyla dahi olsa fenalıklara açık olan insanları, Cenâb-ı Hak tedip eder. Zira böyle bir durumun kurbiyet mazhariyetiyle telifi mümkün değildir.
Yukarıda da ifade ettiğimiz gibi, bu hususta, insanlar seviyelerine göre muaheze olunacaklardır. Meselâ, kendilerinden sadece okuma, tefekkür etme ve Allah’a kurbiyet kazanma beklenen insanlar, Allah’ın bunca himaye, inayet ve kelâetine mazhar oldukları hâlde, çarşı ve pazarda gözlerine dikkat etmiyorlarsa, bunları dikkatsizliklerine hamledip, hayal ve tasavvur fıskından gelmiş şeyler olarak görmeli ve bir lâhza olsun vakit kaybetmeden Allah’a teveccüh edip istiğfarda bulunmalıdırlar.
Bir de vazifesi icabı pek çok yanları itibarıyla eracif yığını hâline gelen hayat-ı içtimaiyenin içinde olan insanlar vardır ki, zaruret icabı onlara biraz müsamahayla bakmak gerekir. Zira toplumun içinde kalıp ondan gelenlere katlanmak, tek başına olmakdan daha hayırlıdır. Bu sebeple toplum içinde vazife yapanlar, günahla her zaman iç içe oldukları için, kendilerine fenalık adına istenmeyen şeylerin bulaşması her zaman mümkündür. Zira çamurlu yolda yürüyen bir insanın paçalarına çamur bulaşmaması çok zordur.
Evet, istikamet insanı, hayal ve tasavvurlarına bile fena duygu ve düşünceleri konuk etmez. Beşeriyet icabı bir yerde sürçüp günah atmosferine kaysa, hiç vakit kaybetmeden tevbe edip hemen günahın boğucu ikliminden sıyrılıp tevbe ve istiğfarın paklayıcı atmosferine sığınır.
Kaynak: Fasıldan Fasıla IV, “Hayal ve Tasavvurda İstikamet“