İslâm insanı muhterem bilir. Hürmete lâyık görür. İnsanın muhteremliği, hürmete lâyık oluşu âyet ile sabittir. Nitekim bir âyette: Biz Âdemoğlu’nu mükerrem, yâni muhterem olarak yarattık, buyurulmuştur. (Bkz. İsra, 17/70)
Bu sebeple, Âdemoğlu nasıl muhterem ve mükerrem ise, onun bütün uzuvları da öyle muhterem ve mükerremdir. Bundan dolayıdır ki, insanın hiçbir uzvu para ile satılmayacağı gibi, pis yere atılmaz, hürmete münafi mahalle terkedilmez. Zira insanın muhteremliği uzvuna da sirayet eder, uzvunun da muhteremliğini ifade eder.
Parmak uçlarından kesilen tırnaklar, baştan tıraş edilen saçlar, hep bu anlayış içinde düşünülür, ona göre münasip olan yere atılır. Pislik ve necaset içine atılması mekruh olarak görülür. İnsan başından ayrılan saçlar, erkek değil de kadın saçı olursa, daha çok dikkat etmek gerekir. Zira, kadın saçı kesildiğinde de mahremdir. Teşhir edilmesi hem hiss-i zahirîye, hem de fıkhî hükümlere aykırıdır. Eskiden böyle mahrem şeyler mutlaka bir sağlam maddeye sarılır, kimsenin göremeyeceği yerlere gömülür, böylece toprak altına konularak, insanın aslı gibi cüz’ü de aynı hürmetli muameleye tâbi tutulurdu. Bugün bâzı muhit ve köylerde bu mümkünse de, artık bir karış boş toprak parçası kalmayan şehirlerde o imkân da yok olmuştur. Bu imkânın yok olduğu yerde, sağlam şekilde kâğıt paketler içine koyup kolay çözülmeyecek şekilde bağladıktan sonra çöp kutusuna atmak, görünmeyi önleyerek hiss-i zâhirîyi rahatsız etmemek en iyisidir.
İmam-ı Birgivî, bu mevzuda bilgi verirken, gömülerek kimseye gösterilmeyecek dört şey sayar ve şöyle sıralar: “Tırnak, saç, (muayyen hâlde) kullanılan kirli bezler ve benzeri eşya. Bunların necasetin toplandığı yere atılmasını mekrûh gören imam, bunun da helâle yakın mekrûh olduğunu ifade eder. Anlaşılan günün zaruretleri, görülmeyecek şekilde sarıp çöp kutusuna atmayı mübah kılmaktadır. Maksat görülmemesi, hiss-i zâhirîyi rahatsız etmemesidir. Bu satırlarla okuyucumun sormakta zorluk çektiği suallerin cevabını arz ettiğimi sanıyorum. Okuyucum her halde mes’elenin cevabını bulmuştur. Daha fazla bilgi almak isterse ismini arz ettiğim eseri inceleyip bilgisini genişletmelidir. Burada ancak bu kadarı izah edilebilir. Daha fazlasına hem zaman, hem de zemin müsait değildir. Gerçi, Âişe validemiz, Medine hanımlarını medhederken onların mahrem sualleri kolayca sorduklarını hatırlatarak:
Ensar kadınları ne iyi kadınlardır. Utanma hisleri, dinlerini öğrenmelerine mâni olmadı, demiş, böylece, utanma hissinin bir takım dinî hususları öğrenmeye mâni olmaması gerektiğini de ifade etmiştir. Ama günümüzde rastgeldiği herşeyi istediği yerde yemekten çekinmeyen bir zümre vardır ki, böyle insanî ve İslâmî şeyleri öğrenip, yazmayı hoş karşılamaz, dillerine dolamaya yeltenirler. Bir kısım ilmihal bilgilerini öğrenmemize bile bön bön bakarken, okullarda her türlü cinsî bilginin verilmesini de savunmaktan çekinmezler… Her neyse… Gerçek olan odur ki, utanma hislerimiz İslâmî ve insanî hususları öğrenmemize mâni olmamalı, cahillikte kalmaktansa bilgili olmayı tercih etmeliyiz.
Kaynak: Ahmet Şahin