İnsanların meleklerle münasebeti veya tersine bir ifade ile meleklerin insanlarla münasebeti, daha insanoğlu ana karnında iken başlar. Buhari ve Müslim’in beraberce rivayet ettikleri bir hadis, bu konuda bize gayet aydınlatıcı bilgi vermektedir. Hadiste şöyle denilmektedir:
‘Allah (cc) rahime bir melek vazifelendirir. O melek ana rahmine nutfe düşmesinden itibaren her safhada Rabb’e seslenir ve ‘Rabbim, şu anda ‘nutfe’; Rabbim şu anda ‘alaka’; Rabbim şu anda ‘mudğa’ der. Cenâb-ı Hakk, o cenini yaratmayı murad buyurursa melek sorar; ‘Rabbim, bu erkek mi olsun dişi mi? Şakî mi yoksa said mi? Rızkı nedir? Eceli nedir? Bütün bunlar kişi daha anasının karnında iken yazılır.’ (Buhari, Hayz 17; Enbiya 1; Kader 1; Müslim, Kader 5)
Bir başka hadiste de şöyle denilmektedir:
‘Sizden herbirinizin yaradılışı evvela ana karnında kırk günde toplanır. Sonra kan pıhtısı, sonra bir çiğnem et olur. Sonra ona melek gönderilir ve ruh üflenir. Ve meleğe, ‘Rızkını, ecelini, amelini, şaki mi, said mi olacağını yazması’ söylenir. (Buhari, Bedu’l-halk 6; Tevhid 28: Müslim,)
Bu ve benzeri hadislerde anlatılan yazma ameliyesi, levh-i mahfuzda kayıtlı malumatın, meleklerce istinsahı manasına gelir. Zira, eşya daha vücuda gelmeden evvel, ilmî plânda, ‘levh-i mahfuz-u a’zam’da tespit edilmiş bulunmaktadır ki, biz buna bu yönüyle de kader diyoruz.
Kader, herşeyi daha olmadan evvel ilmî planda ve ilmî vücuduyla Allah’a vermek, Allah’a havale etmektir. Olmak vetiresi havası içine girmiş ve olma silsilesi arasında yerini alma durumunda olan eşya, levh-i mahfuzun istinsahları halinde, ‘Levh-i mahv ve isbat’ta, yine Allah’ın ilmi dahilinde olmak kaydıyla mükerrem melekler vasıtasıyla yazılıp tesbit edilmektedir. Bizler mertebe mertebe hep bir kaderle karşı karşıya bulunmaktayız.
Kader, sonsuz ilme sahip, geçmiş, hal ve geleceği bir nokta gibi görüp bilen ve esasen kendisi için geçmiş ve gelecek diye hiçbirşey sözkonusu olmayan Cenâb-ı Hakk’ın, mikro âlemden normo âleme ondan da makro âleme kadar, yani en küçükten en büyüğe, bütün kâinatı ilmî planda, ilmî vücudlarıyla tanzim edip programlaması, tayin, tesbit, tasnif, takdir etmesi ve bütün bunları tasarı ve ilmî plandan alıp, irade, kudret ve meşiet planına geçirmesi ve hârici alemde göstermesi adına olup-biten herşeyi, daha olmadan evvel Kitab-ı Mübin’de tesbit ve takdir etmesidir.
Kader, insanın kesbiyle, Allah’ın yaratmasının mukâreneti ve beraberliğidir. Yani insan, bir işe mübâşeret edip, iradesiyle, o işe eğilim gösterir, Allah da dilerse o işi yaratır. İşte kader, ezelî ve sonsuz ilmiyle, eşyayı olmadan evvel bilen Allah’ın, yine olacakları daha olmadan evvel bu şekilde tesbit buyurmasıdır.
Cenine ruh üfleyinceye kadar, Cenab-ı Hakk’ın tasarrufu perdesizdir. Daha sonra melek gönderilir ve cenine ruh üflenir.
Embriyolojik safhaların bütününde insan-melek münasebeti devam eder. Hatta bu meseleyi anne-babanın ilk temasına kadar götürmek de mümkündür. Onun içindir ki Hadis-i Şeriflerde, mukârenet öncesi: ‘Allah’ım beni şeytandan, şeytanı da benden uzak tut’ (Buhari, Bedü’l-Halk 11; Vudu 8; Müslim, Talak 6) şeklinde dua edilmesi tavsiye edilmiştir. Böylece, daha işin başında muhtemel bir çocuğa şeytanın temas etmesi, yani onunla kontak kurması önlenmiş olacaktır. Daha açık ve net bir ifade ile söyleyecek olursak, bu çocuk daha o dakikadan itibaren melekûtî yönü gelişmeye hazır bir zemin bulmuş sayılır. Yani bu şekildeki bir davranış onun için, şeytandan korunması adına bir sığınaktır. Ve yapılan dua ta ‘rahm-i mâder’de böyle bir melek atmosferi hasıl etme yolunda atılan ilk adımdır.
Kaynak: Varlığın Metafizik Boyutu, “İnsanla Münasebeti Açısından Meleklerin Misyonu”