Soru Detayı: İlkel kabilelerde hala bazı eski inançlar sürmekte (ateşe tapma, tabiat kuvvetlerine inanma vs.) bu insanlar şu an değil dini bilgi vermek, onlar yaşamaktan acizler ve okuma yazmaları yok. Bu insanlar öldükten sonra ahirette nasıl bir hesap sürecinden geçecekler..
İslâm akaidinde “fetret” diye bir kavram vardır. Fetret dönemi ise insanların bir peygamberin getirdiği dinden haberdar olmadıkları zamana denir ve bunun üzerine bazı hükümler bina edilir. Bu devir, Allah Resulü gelinceye kadarki dönemde olduğu gibi, O’ndan sonra da olabilir. Soruda bahsettiğiniz şekildeki bir kabile hakkında onlar fetret dönemi insanları olarak muamele görürler diyebiliriz. Çünkü Cenab-ı Hak, “Biz peygamber göndermediğimiz hiçbir halkı cezalandırmayız.” (İsra, 17/15) buyuruyor. Bu insanların ise Efendimiz son peygamber olduğu için bir peygamber görme şansları yoktur. Ancak o yörede yüzyıllar önce gelen bir peygamberin anlattığı hakikatlerden kalıntılar olabilir ki, asliyeti kaybolduğundan insanlar onu inanılmaz bulabilirler. Nitekim bazı yerlerde bunu görüyoruz.
Kelam kitaplarının anlattığına bakılırsa, devrimize fetret devri, bu devrin insanına da fetret insanı demek oldukça zordur. Ne var ki, mes’eleyi hemen sarıp sarmalayıp bir tarafa bırakmak, hem ehl-i sünnet ve’l-cemaatın görüşüne hem de Cenâb-ı Hakk (cc) ‘ın engin rahmetine karşı saygısızlık olsa gerek…
Biz, öyle bir devir idrak ettik ki-hele başka memleketlerde- İslâm güneşi tamamen söndürülmeye çalışılmış, Allah Resulü’nün ismi silinmiş, gürül gürül Allah’ı anlatan şeyler inkarcıların elinde Allah’ı inkarda kullanılır hale gelmişti. İmanı takviye etmek için binlerce hikmeti muhtevi ilim, imanı insanların kalbinden alma aleti olarak kullanılmıştı. İşte, gençlik, böyle bir küfür gayyası ve dalâlet anaforu içinde mabedin yolunu bütün bütün unutmuştu. İlim mahfillerinde, Darvinizm sanki bir gerçekliği olabilirmiş gibi sunulmuştu. İnsanları ifsat etmede sefahet, serserilik ve baş kaldırma bir felsefe durumuna gelmişti. Bütün bunlarla muhatap olan insanlar yavaş yavaş bir kıskaca alınmış, zehirlenmiş ve özlerinden uzaklaştırılmaya çalışılmıştı. Bütün dünyada yıllarca bir baştan bir başa gazete, mecmua ve kitaplar da hep aynı havayı estirdiler. Bu itibarla, günümüz insanı, bütün bütün fetret devrinin dışında kabul edilemez. Aksini düşünmek, vakalara ve realitelere göz yummak olur.
Cennet havariliği yapmak kimsenin hakkı olmadığı gibi hiç kimse de cehennem zebaniliği yapmaya girişmemelidir. Bu konuda son sözü söyleyecek olan “Rahmetim, gazabımı geçmiştir”buyuran Allah’tır. Fetret ehlinin akıbetini hakkıyla sadece Allah bilir. Biz şimdi genel olarak fetret ehli insanların dini yönden durumlarını inceleyebiliriz:
Maturidî mezhebine göre, akıl belli konularda karar verebilir. Mesela, kendisinin yaratılmış olduğunu, hiçbir şeyin kendi kendine olamayacağını, her ne kadar ismini bilemese bile bir yaratıcının olduğunu kabul eder. Kısaca o temel doğrularla temel yanlışları ayırt edebilir. Akıl, iman konusunda böyle olduğu konusunda amele ait hükümleri bilemez. Bu yüzden fetret ehli ibadetlerden sorulmayacaktır. Onlar sadece genel olarak imandan sorulacaklardır. Yani ağaca, taşa, yıldıza.. tapanlar bundan sorumludurlar.
Eş’ariler ise onları imanla da sorumlu tutmazlar. Zira onlar ayette anlatıldığı şekliyle onlara bir peygamber gelmemiştir. Bu konuyu ele alan Bediüzzaman Hazretleri, Mektubat’ta kendisine Peygamberimiz’in ebeveyni ile alakalı olarak onların bir dine tabi olup olmadıkları sorusuna onların Hz. İbrahim’den kalan bir dinin bakıyyelerini yaşadıklarına dair rivayetlere dikkati çektikten sonra şöyle bir açıklama yapar:
“Zaman-ı fetrette ve “Peygamber göndermedikçe bir kavmi helak etmeyiz” (İsra, 17/15) sırrıyla; ehl-i fetret, ehl-i necattırlar. Bilittifak, teferruattaki hatalarından muahezeleri yoktur. İmam-ı Şâfiî ve İmam-ı Eşarîce; küfre de girse, usûl-i imanîde bulunmazsa, yine ehl-i necattır. Çünkü teklif-i ilâhî irsal (peygamber göndermek) ile olur ve irsal dahi, ıttıla ile teklif takarrur eder. Madem gaflet ve mürur-u zaman, geçmiş peygamberlerin dinlerini setretmiş; o ehl-i fetret zamanına hüccet olamaz. İtaat etse sevap görür, etmezse azap görmez. Çünkü mahfî (gizli) kaldığı için hüccet olamaz.” (28. Mektup)
Evet, ehl-i sünnet vel cemaatin anlayışına göre onlara dinin teferruatına dair hükümler sorulmayacaktır. Onlar sadece Allah’tan başka şeylere tapıp tapmadıklarından, bir Yaratıcıya inanıp inanmadıklarından sorulacaklar. Hatta İmam Eş’ari onların bundan da sorumlu tutulmayacaklarını söyler.