İçindekiler
Değerli kardeşimiz,
Sorunuzdaki mevzubahis ettiğiniz kişinin davranışı her ne kadar soruda bir problem gibi aktarılıyor olsa da aslında bu alışkanlık bir problem değil, iyi ve güzel ahlakın önemli bir yönüdür. Buradaki asıl problem bu tavır ve davranışın nerede ve ne zaman kimlere karşı sergilenip sergilenmeyeceği, nasıl temsil edileceği konusudur.
Soruda ifade edilen konuya zahiren bakıldığında bunun dini literatürdeki adına ‘istiğna ve iffet’ denir. Aslında her ikisi de bir peygamber ahlakıdır ve bu yönüyle övülmüş hasletlerdir.
Dini bir eğitim çerçevesinde alınan bir terbiyede ifrat ve tefritler tadil edilir ve her güzel vasıf, özellik ‘hikmet’ yani en yararlı, faydalı, en doğru noktasına ve tam da olması gereken kıvama, olgunluğa ulaşır. Bu noktada temsil edilen güzel ahlak dengesiz ve insanları rahatsız edici olmaz. Önemli olan bu davranışın dini kaynaklı mı yoksa kuru bir taklide dayalı bir davranış olup olmadığının tespit edilmesidir. Dini kaynaklı ise Din’de gerçek istiğna, iffet nasıl olur, bu bilindiği takdirde bu tür yanlışlardan kurtulunmuş olacaktır. Taklide ve kuru bir nasihate dayalı bir prensip edinme ise o halde davranış değişikliği için psikologlarla istişare etmek daha verimli olacaktır.
Bu açıdan öncelikle istiğna, iffet nedir, Kuran ve hadislerde nasıl ele alınmaktadır, aşırı istiğna (ifrat noktası) ve istiğnasızlık (tefrit noktası, dilencilik) nelerdir, orta vasat noktaları nelerdir, bu kişiye nasıl kazandırılabilir, kime, kimlere karşı istiğna sergilenmez, kimlere sergilenmesi güzel olur gibi konulara temas etmekte yarar vardır.
İstiğna ve İffet nedir?
İstiğna, kısaca; ‘insanın Allah’tan başka hiçbir kimseye el açmaması, yüzsuyu dökmemesi; aç ve susuz kaldığı zamanlarda dahi halka arz-ı ihtiyaçta bulunmaması ve hayatını hep gönül zenginliği, gönül tokluğuyla iffet dairesi içinde sürdürmesi demektir.’ (Yaşatma İdeali (Kırık Testi 11), Bir Peygamber Ahlakı: İstiğna)
‘İffet ise, insanın namusunu koruma konusunda hassas yaşaması, gözünün bağını iyi kullanması, kulağına mukayyet olması, dilini gerektiği yerde kullanması, kimseye el açmaması, hâsılı her hâlinde ve fiilinde haya ve edep dairesinde bulunması demektir.’
Bu iki güzel huyun bir de zıtları vardır: İstiğnanın zıttı ‘tese’ül’ yani ‘dilencilik’; iffetinki ise ‘utanmazlık, hayasızlık, namus ve şahsiyet düşüklüğü’dür.
Kuran’da İstiğna ve iffet
Kuran’da başkalarına el açmama, dilencilik yapmama övülmüş ve takdir edilmiştir.
Kur’ân-ı Kerim, bir âyet-i kerimede iffet kahramanlarını يَحْسَبُهُمُ الْجَاهِلُ أَغْنِيَۤاءَ مِنَ التَّعَفُّفِ تَعْرِفُهُمْ بِسِيمَاهُمْ لَا يَسْأَلُونَ النَّاسَ إِلْحَافًا “İffet konusunda olabildiğine hassas hareket ettiklerinden ötürü, onların gerçek hâllerini bilmeyenler, onları zengin sanırlar. Ey Resûlüm! Sen onları simalarından tanırsın. Onlar yüzsüzlük ederek halktan bir şey istemezler.(Bakara süresi, 2/273) buyurularak o kişiler hem takdir edilmiş hem de onların elinden tutulması gerektiği hususu bildirilmiştir.
Hadis-i Şeriflerde İstiğna ve İffet
Hadis-i Şeriflerde ise konu Efendimiz’in dualarında geçmektedir: “Allah’ım, Senden hidayet, takva, iffet ve istiğna istiyorum.” (Müslim, zikir, 72) Bir gün bazı kişiler Efendimiz’den (as) bir şeyler talep ettiklerinde Peygamber (as) onlara istediklerini vermiş fakat onlar ikinci üçüncü defa istediklerinde ise ’Kim istemekten çekinir iffetli davranırsa (Allah’tan başkalarına muhtaç olmamayı dilerse) Allah onu iffetli (insanlara muhtaç olmayacak halde) kılar. Her kim de halktan dilenmez müstağni davranırsa Allah onu gönlü zengin (gözü tok) yapar. Kim Allah’tan sabır dilerse Allah onu sabırlı kılar…’ (Müslim, Zekât, 124) hadisinde de başkalarına el açmama, bir şey talep etmeme hakkında Allah’tan dua ile talep edilmesi tavsiye edilmiştir.
Hadislerde kişinin başkalarına el avuç açmak suretiyle dilencilik yapması ve itibarını, şahsiyetini törpülemesi yerine çalışması ve el emeğini yemesi daha faziletli olarak ifade edilmiştir. Hz. Zübeyr (r.a) anlatıyor: “Resulullah (a.s.m) buyurdular ki:
“Kişinin iplerini alıp dağa gitmesi, oradan sırtında bir deste odun getirip satması, onun için, insanlara gidip dilenmesinden daha hayırlıdır.” (Buhârî, Zekat 50)
Güzel ahlak olarak İstiğna ve iffet
Kuran ve hadislerde övülen bir husus ‘Ahlak-ı hasene, Güzel Ahlak’ kategorisinde olarak değerlendirilir. İnsanın hayatındaki temel ihtiyaçlarını insanlara ve topluma yük olmadan kendi el emeği ve çalışması ile gidermesi, bunun üstüne başka ihtiyaç sahiplerine de yardımcı olması insani, dini, ahlaki açıdan gayet güzel bir davranış ve bir fazilettir. Mazereti olmadan çalışmamak, insanlardan bir şey istemek, el açmak suretiyle onlara ve topluma yük olmak ise züldür, şahsiyet ve onur kaybıdır.
İstiğna ve İffetin ifrat, tefrit noktaları
Fakat her iyi-kötü vasfın ileri ve geri uçları, noktaları olduğu gibi İstiğna ve İffetin de ifrat ve tefrit noktaları vardır. İstiğna ve iffetin tefrit yani en geri noktası müstağni davranılmaması gereken kişilere bile tenezzül etmeme, onların ihsan ve hediyelerini bile reddetme ve kabul etmemektir. Bu onlara karşı bir saygısızlıktır. Aşırı İfrat noktası ise her önüne gelenden direkt veya dolaylı az veya çok bir şey talep etmek yani tese’ül, dilenciliktir.
Nasıl hareket etmeli?
Soruda bahsi geçen kişinin sergilediği bu davranış dinden mi yoksa boş bir kuruntu veya enaniyetten mi kaynaklandığı önem arz etmektedir. Kişi bu davranışını kendine göre dini bir sebeple yapıyorsa dini hükümleri öğrendiği zaman ona göre hareket etmesi gerekecektir.
İslam’ın bu güzel ahlakını temsil ederken yakın akraba ve arkadaş çevresine, makamca veya manevi bir büyüğüne karşı saygısızlık veya kibirlilik addedilecek, onların yanlış anlayacakları bir tavra, davranışa girmek doğru değildir. Onun için öncelikle böyle anlaşılabilecek bir tavırdan uzak durmalıdır.
Fakat bu konu ile ilgili birkaç hususu belirtmekte yarar vardır:
1-İnsan ihtiyacı yoksa birilerinden bir şey isteme alışkanlığına düşmemelidir. Bu istiğna ve iffettir; güzel bir ahlaktır.
2-İhtiyacı olmadığı halde birileri bir ikram veya hediye veriyorsa ve de bu örfi olarak normal bir miktarda ise, çok çok özel bir sebep yoksa bunu almak güzeldir. Zira hediyeleşme, dinimizin de teşvik ettiği hoş bir muameledir.
Nitekim Peygamberimiz (a.s.m) hediyeyi kabul ederdi. Bu konudaki hadisleri hatırlamak gerekirse:
- “Hediyeleşin ki, karşılıklı sevgi potansiyeliniz artsın.” (Muvatta, Husnu’l-hulk, 16)
- “Hediyeleşiniz, zira hediyeleşmek kalpteki kin ve nefreti yok eder.” (Tirmizi, Vela, 6)
- “Resûlullah’a (s) bir şey getirildiği zaman, “Bu hediye midir yoksa sadaka mıdır?” diye sorardı. Eğer “Sadakadır” denilirse yemez, “Hediyedir” denilirse yerdi. Sadaka olanları da Suffe ehline verirdi” (Buhari, Hibe, 5)
Hz. Peygamber Mekke’den Medine’ye hicret ettiğinde yaklaşık yedi ay kadar Ebû Eyyûb el-Ensarî’nin evinde ikamet etmiştir. Bu süre içerisinde komşuları tarafından Resûlullah (s)’a yemekler getirilmiştir. Zeyd b. Sâbit’ten gelen bir rivayette, “Ebû Eyyûb’un evinde Resûlullah (s)’a ilk gelen hediye, benim götürdüğüm hediye olmuştur. İçinde ekmek, yağ ve süt bulunan bir tirit çanağı idi. ‘Bu çanağı annem gönderdi’ deyince, Resûlullah (s), ‘Allah seni mübarek kılsın’ dedi, ashâbını çağırdı ve birlikte yemek yediler. Ben henüz kapıdan ayrılmamıştım ki, Sa’d b. Ubâde’nin, içinde kemik suyu tiridi bulunan çanağı geldi. Hiçbir gece yoktu ki, Resûlullah (s)’ın kapısında yemek taşıyan üç-dört kişi olmasın. Resûlullah (s), Ebû Eyyûb’un evinden taşınıncaya kadar komşuları bunu sıra ile yapıyorlardı. (İbn Sa’d, et-Tabakât, c. I, s. 183) Bu meyanda daha çok misaller sıralanabilir.
Kamu görevlilerinin halktan hediye almaları gibi, başka sebeplerle mahzurlu görülebilecek hediye teatisini bunun dışında tuttuğumuzu belirtelim. Ancak bu tür durumlarda hediye kabul etmekten kaçınmanın özel bir sebebi vardır.
3-Bir kişinin anne baba gibi birinci dereceden akrabalarının, maddi manevi mevkice kendinden üstün kişilerin verdiği hediyeleri reddetmesi, örfi manada onlara karşı saygısızlık kabul edilir. Bu tür durumda hediye ihtiyaç olmasa da alınır, gerekirse başkasına hediye edilir. Genel olarak adab-ı muaşerete uygun olan davranış budur.
Yukarıda da kayıtladığımız üzere özel bir sebep yoksa yeme içme gibi örfen basit, sıradan şeylerde müstağni tavırlar sergilenmesini sadece dinin övdüğü istiğna ile açıklamak doğru değildir. Bunun kibir ve gurur kaynaklı olmasından korkulur. Gurur ise dinen hoş görülmeyen bir davranıştır. O halde bu konu sadece dini bir konu değil, aynı zamanda psikolojik bir vakadır. Belki de o kişinin onu yapmasına neden olan başka bir sebep vardır ki bu psikolojik olarak üzerinde durulması gereken bir konudur.
4-İnsan herhangi bir ihtiyacı olduğunda en başta başvuracağı kişiler yakın akrabalarıdır. Dinimiz de akrabalık hukukuna çok önem verir. Kur’ân-ı Kerîm ve hadislerde akrabalık bağlarının karşılıklı ziyaret, haberleşme, maddî ve mânevî yardımlaşma gibi çeşitli yollarla korunması ve güçlendirilmesi üzerinde hassasiyetle durulur. Akraba arasındaki bu ilişkiye dinî-ahlâkî bir tabir olarak “sıla-i rahim” denir. Bir âyette, “Kendisi adına birbirinizden dilekte bulunduğunuz Allah’tan ve akrabalık -bağlarını koparmak-tan sakının” (en-Nisâ 4/1) buyurulur. Hz. Peygamber de, “Allah’a ve âhiret gününe iman eden kimse misafirine ikram etsin; Allah’a ve âhiret gününe iman eden sıla-i rahimde bulunsun” (Buhârî, “Edeb”, 31, 85) der. Buna göre bu kurumu incitecek tutum ve davranışlardan sakınmak gerektiği gibi onu güçlendirecek fiillere önem vermek mühim dini bir vazifedir.
Dini hassasiyetleri olmayan veya dini konuları bilmeyen akrabalara karşı dinin zaruri kıldığı farz veya haramlar cinsinden olmayan hususlarda biraz esnek davranmak, onları dinden ve dindarlıktan, akraba hukukundan nefret ettirmemek adına önemli bir noktadır. Hatta bazen ihtiyaç olmasa da yerine getirebilecekleri bazı küçük taleplerde bulunarak onları onore etmek, akrabalık ilişkilerini güçlendirecek gayet hoş manevi bir alışveriş olacaktır.
Netice olarak istiğna ve iffetli olmak güzel ahlaklılık demektir. Fakat insani münasebetlerde her güzel ahlak gibi iffet ve istiğnanın da ifrat, tefrit ve itidal noktası vardır. Onu sergilerken insanları rencide etmemek, dinden ve dindarlıktan nefret ettirmemek, dinin esnek yönlerinden istifade ederek insanlar arası ilişkileri korumak adına hoş ve güzel geçinmek de dini önemli bir vazifedir.