Değerli kardeşimiz,
Kadının nafakasını karşılamak ve onun kalacağı meskeni hazırlamak kocanın vazifesidir. Aslında mesken de nafakaya dâhildir. İslâm hukukuna göre ikametgâhı belirleme hakkı kocaya aittir. Yani kadın, kocanın belirlediği evde oturmak zorundadır. Kadının evlilik sırasında kendi babasının evinde oturmasını şart koşması geçersizdir. Kadın böyle bir şart koşmuş olsa bile evlendikten sonra kocasının isteği üzerine onun yanına gelmek zorundadır. Aksi hâlde kadın nâşize (kocasına isyan etmiş) kabul edilir ve onun nafaka hakkı da düşer. Ancak bunun bir özre mebni olması müstesnadır. Söz konusu meskenin salih komşular arasında, meskûn bir mahalde, ev için gerekli olan eşyaya sahip ve kadın istediği takdirde müstakil olması gerekir. Yani kadın kocasının anne babasıyla veya diğer akrabalarıyla birlikte oturmaya zorlanamaz. Bu ancak onun rızasıyla olur.[1]bkz. Mehmet Zihni Efendi, Nimet-i İslâm, s. 992, 993; Hamdi Döndüren, Delilleriyle Aile İlmihali, s. 251.
Evlendikten ve belli bir meskene yerleştikten sonra erkek isterse eşini başka bir beldeye götürebilir. Çünkü ailenin nafakasını temin etmek zorunda olan erkek ticaret, sanat veya memuriyet gibi sebeplerle gurbete gidebilir. Maişetini temin etmek maksadıyla memleketinden ayrılan bir erkeğe zevcesinin refakat etmemesi, aileden beklenilen gayenin gerçekleşmesine mâni olur. Aynı zamanda kadının kocasının yanına gitmeyerek yalnız başına kalması daha başka problemlere sebebiyet verebilir. Bu açıdan erkek bir başka yere taşındığında eşi de onunla beraber gitmelidir. Bu, kocanın hakları cümlesindendir.
Ancak sonraki Hanefî fukahası bu hakkın kötüye kullanılması ihtimaline karşılık maslahat deliline dayanarak, kocanın, zevcesini rızası olmadan başka bir beldeye götürebilmesini iki şarta bağlamıştır. Birincisi kocanın emin bir insan olması, diğeri ise mehrini ödemiş olması. Buna göre zevciyyet hukukuna riayet etmeyerek kadına eza ve cefada bulunma veya onun malını elinden alma gibi bir maksatla eşini başka bir beldeye götürmenin câiz olmadığını söylemişlerdir.[2]Ömer Nasuhi Bilmen, Hukûk-u İslâmiyye, 2/168. Ancak böyle bir problem bulunmadığı sürece kadının kocasının tayin ettiği evde oturması gerekir.
Nitekim 1917 tarihli Osmanlı Hukûk-i Aile Kararnamesi’nde bu konu şu şekilde yer almıştır:
“Karı, peşin verilmesi konuşulan mehri aldıktan sonra, kocasının şer’î mesken niteliklerini taşıyan evinde oturmaya ve kocası başka bir beldeye gitmek isteyince, bir engel bulunmadığı takdirde birlikte gitmeye mecburdur.”[3]Hamdi Döndüren, Delilleriyle Aile İlmihali, s. 252.
Selametle kalınız.
Kaynak: Kadın ve Aile İlmihali
Dipnotlar