Her şeyden önce bilinmelidir ki din, beşeri bir düşünce veya bir sistem değildir. O, semavidir. Semaviliği içinde ele alınarak değerlendirilmelidir. Bu itibarla insanlar kendi arzu ve isteklerine göre bir ibadet veya ibadet şekli icad edemezler. İslâm’ın, şahısların hevâ ve heveslerine göre yorumlanması, onu semavî bir din olmadan çıkarır; beşerî bir sistem haline getirir. Aslında İslâm, insanları hevâ ve heveslerinden kurtarıp Hakk’a ve Hakk’ın hidayetine bağlamak için gönderilmiş ilahî kanunlar mecmuasıdır.
Bu temel hususu hatırlattıktan sonra ilgili konuya geçebiliriz. Kadınların erkeklere imamlık yapamayacağı Müslümanların ibadet hayatlarını düzenleyen fıkıh kitaplarında net bir şekilde ifade edilmiştir. Alimlerin ittifakıyla kadının erkeklere imamlık yapması ne farz ne de nafile namazda caiz değildir. Böyle bir namaz kılınmışsa erkeklerin namazları fasit olur, yeniden kılmaları gerekir.[1]İbn-i Rüşd, Bidayetü’l-Müçtehid, 1/114; Zuhayli, el-Fıkhu’l-İslamî ve Edilletuhu, 2/175; Nevevi, el-Mecmu, 4/223.
Hz. Cabir ve Hz. Ali’den rivayet edildiğine göre: “Kadın erkeğe imamlık yapamaz” (Beyhaki, Sünen, 3/90; İbn-i Ebi Şeybe, Musannef, 1/430)
Üstelik kadınlar Cuma namazı kılmakla mükellef bile değillerdir. Peygamber Efendimiz (sallallahu aleyhi ve selem) değişik hadislerinde kadınların Cuma namazı ile mükellef olmadıklarını bildirmişlerdir. (İbn-i Ebi Şeybe, Musannef, 1/446; Darakutni, Sünen, 2/3) Bu konudaki hadislerden bir tanesi şöyledir: Esma (r.anha), Allah Resülü’nün şöyle buyurduğunu rivayet etmektedir: “Kadınlar ezan, kâmet, Cuma namazı ile sorumlu değillerdir. Kendi aralarında namaz kıldıklarında imamları öne çıkmaz, ilk safın ortasında yer alır.” (Beyhaki, Sünen-i Kübra 1/408;)
Diğer taraftan kadının erkeklere Cuma namazı veya başka bir namaz kıldırdığı caiz olsaydı bu, Asr-ı Saadetten günümüze nakledilir ve uygulanırdı.
Bazıları kadının erkeklere Cuma namazı kıldırabileceğini iddia etmektedirler. Bu iddia sahiplerinin kendilerine delil getirdikleri rivayet şu şekildedir:
Ümmü Varaka isimli ensardan bir kadın vardı. Peygamber Efendimiz Bedir gazvesine çıkarken bu hanımefendi, “Ya Resulellah izin ver ben de sizin ile birlikte geleyim. Yaralılarınızı tedavi eder, hastalarınıza bakarım. Kim bilir belki Allah bana da şehidlik lutfeder.” dedi. Peygamber Efendimiz ona: “Sen evinde otur. Allah sana şehidlik nasip edecektir” dedi. Bundan dolayı kendisine “şehîde” deniliyordu. Bu hanımefendi hafızdı. Peygamberimiz (sallallahu aleyhi ve selem)den hane halkına imamlık yapması için izin istedi, Efendimiz de izin verdi. Yaşlı kölesi müezzinlik yapıyordu. (Ebu Davut, Salat, 61, Ahmed b. Hanbel, Müsned, 6/405; İbn-i Sa’d, Tabakat, 8/457; Beyhaki, Sünen-i Kübra, 1/456)
Diğer taraftan Darakutni’de yer alan bir rivayet, Peygamber Efendimiz’in Ümmü Varaka’ya kadınlara imamlık yapmasına izin verdiği, şeklindedir. (Darakutnî, Sünen, 1/279)
Her halükarda rivayette açıkça görüldüğü üzere Peygamber Efendimiz bir kadına sadece kendi hane halkına namaz kıldırması için izin vermiştir. Bu kadının namaz kıldırdığı insanlar kendi ev halkıdır. Ve bu özel bir durumdur.
Kadınlar erkeklerin arkasında namaz kılabilirler. Bu durumda da arkalarda saf yaparlar. kendi aralarında namaz kılıp içlerinden biri imamlık yapabilir. Nitekim Hz. Aişe ve Ümmü Seleme validelerimiz kadınlara değişik zamanlarda imamlık yapmış ve namaz kıldırırken ilk safın ortasına durmuşlardır. (İbn-i Sa’d, Tabakat, 8/483-484; İbn-i Ebi Şeybe, Musannef, 1/430) Kadınlar kendi aralarında cemaatle namaz kıldıklarında erkekler gibi saf yaparlar fakat imamlık yapan kadın ilk safın ortasında yer alır.
Bütün bunlarla birlikte Allah Resulü, kadınların evde namaz kılmalarının daha faziletli olduğunu bildirmiştir. (Ebu Davud, salat, 53; Ahmed b. Hanbel, Müsned, 6/371; Müstedrek, 1/328)
Netice itibariyle ibadetler dinde nasıl belirlendi ve uygulandıysa o şekilde yerine getirilir. İnsanlar kendi isteklerine göre herhangi bir ibadetin yapılış şekliyle oynayıp kendilerine göre yapamazlar. Yapılırsa o ibadet değil de başka bir şey olur.
Meselenin fıkhî boyutu yukarıda arzettiğimiz gibidir. Sosyal ve siyasal boyutuna gelince, günümüzde İslam’da kadın meselesinin yanlış anlaşılması ile karşılaşırız. İslam’a bir bütün halinde bakamayanlar, kadının namazda imamlık yapamamasını onun ikinci sınıf insan kabul edildiğine delil saymaktadırlar. Oysaki kadının insandan sayılmadığı dönemlerde ilahi vahyin tebliğ ve temsilcileri peygamberler sayesinde insanlık gerçek manada kadın-erkek eşitliğini gördü. Bu gün kadının görünürlüğü, kadınsılığı ön plana çıkarılıyor, özgürlüğü bu şekilde tefsir ediliyor ve o erkeklerin karşısına savaşması gereken biri olarak çıkarılıyor.. Eğer insaflı ve objektif bakabilsek insanlığa kadın-erkek eşitliğini gerçek manada getirenin İslam olduğunu da görürüz. İslam, kadına sadece fiziki cazibesinin olduğu bir dönemde değil çocukluk, yetişkinlik, evlilik, annelik, teyzelik, ninelik yani hayatın bütün safhalarında değer vermiş onu saygın bir konuma yerleştirmiştir.
Kadının ayrı, erkeğin ayrı donanımda yaratılması ve her ikisinin de bu farklı yapıları esas alınarak ele alınması eksiklik değil adalettir. Allah kadını zerafet, iffet, şefkat ve annelik gibi vasıflar üzerine yaratmıştır. Hiçbir beşer kadına Allah’ın verdiğinden fazlasını veremez. Ona veriliyor gibi görünen her hak kadını daha da alçaltır ve onu komikleştirir. Çünkü yaratan en iyisini bilir. Yeter ki biz ilahi vahyi doğru anlayalım. Kur’an’da erkekler anlamına gelen bir sure yoktur. Kadınlar anlamına gelen Nisa suresi 32. ayette ise şöyle buyrulur: “Bir de Allah’ın kiminize kiminizden daha fazla verdiği şeyleri temenni etmeyin. Erkeklere hak ettiklerinden bir pay vardır. Kadınlara da kendi kazandıklarından bir pay vardır.”Allah kadını da erkeği de insan olarak yarattı. Ama her ikisinin fıtratına birbirini tamamlayan farklı özellikler yerleştirdi. Bunları birbirini tamamlayan unsurlar olarak almak yerine çatışma vasıtası kılmak fıtratla çatışmak demektir. O zaman gelin bu vesileyle her devrin gelen geçen başta kavramlarına takılmadan bir bütün halinde ve bütüncül bir bakışla İslam’da kadına yeniden bakalım.
Kaynak: Kadın ve Aile İlmihali
Dipnotlar
⇡1 | İbn-i Rüşd, Bidayetü’l-Müçtehid, 1/114; Zuhayli, el-Fıkhu’l-İslamî ve Edilletuhu, 2/175; Nevevi, el-Mecmu, 4/223. |
---|