Her şeyden önce şu hakikat bilinmelidir ki, ibadetler Allah emrettiği için yapılır. Allah’ın emri ile yapılan ibadetlerde de bildiğimiz bilemediğimiz sayısız hikmetler vardır. Allah şu ayette kurban ile neyin hedeflendiğini bildirmektedir:
“Biz her ümmete kurban ibadeti koyduk ki, Allah’ın kendilerine erzak olarak verdiği hayvanları keserken Allah’ın adını ansınlar.” (Hac, 22/34)
Kurban ibadeti yerine getirilirken, Allah’ın yüce adının zikredilmesi, yeryüzünde mevcut bütün hayvanların Allah’ın mülkü olup sırf rahmet eseri olarak insanların istifadesine verilmiş olduğunun bilinmesi ve o şuurla bu ibadetin yapılması emredilmektedir.
Kurban, Allah’ın rızasını kazanma yolunda bir kahramanlık, fedakârlık, hasbîlik ve teslimiyetin ifadesidir. Bu teslimiyet ve hasbilik, Hz. İbrahim ve İsmail ile zirveleşerek sembolleşmiştir. Kur’ân bu hâdiseyi mealen şöyle anlatır:
(Hz. İbrahim ) “Ya Rabbi, salih evlatlar lutfet bana!”Biz de ona aklı başında bir oğul müjdeledik. Çocuk büyüyüp yanında koşacak çağa erişince bir gün ona: “Evladım, dedi, ben rüyamda seni boğazlamaya giriştiğimi görüyorum, nasıl yaparız bu işi, sen ne dersin bu işe? “Oğlu: “Babacığım dedi, hiç düşünüp çekinme, sana Allah tarafından ne emrediliyorsa onu yap. İnşaallah Allah’ın izniyle benim de sabırlı, dayanıklı biri olduğumu gِöreceksin!” dedi. Her ikisi de Allah’ın emrine teslim olup, İbrahim oğlunu şakağı üzere yere yatırınca ona şöyle nida ettik: “İbrahim rüyana sadık kalıp onun gereğini yerine getirdin. Onu kurban etmekten sizi muaf tuttuk. İşte böِyle ِödüllendiririz Biz iyileri! Bu, gerçekten pek büyük bir imtihandı. Oğluna bedel ona büyük bir kurbanlık verdik. Sonraki nesiller içinde, ona da iyi bir nam bıraktık: ki o da, bütün milletler tarafından şöyle denilmesidir: “Selâm olsun İbrahim’e!” İşte böِyle ِödüllendiririz Biz iyileri. (Saffat, 37/100-110)
Kur’ân-ı Kerim olayı, inananlara Allah’ın emirlerine teslimiyet ve itaat adına bir ufuk olarak sunmaktadır; Hz. İbrahim’de ne müthiş bir teslimiyet, iman ve itaat vardır! Senelerdir evlat hasretiyle yanmıştı. Allah kendisine yaşlılıkta bir oğul verdi, sonra oğlu çocukluktan kurtulup da onunla birlikte koşma çağına eriştiğinde ve hayatında ona eşlik edebilecek çağa geldiğinde rüyasında oğlunu boğazladığını gördü. Bu rüyanın, Rabbisinden kendisine oğlunu kurban etmesi için bir işaret olduğunu anladı. Oysaki rüyasında gördüğü sadece bir işaret olup açık bir vahy değildi; ama Hz. İbrahim’e, Allah’ın emrine boyun eğmek ve itaat etmek için işaret yeterliydi.
Hâlbuki istenilen şey, biricik oğlunu savaşa göndermesi veya hayatına mal olacak bir şeyi oğluna emretmesi de değildi. İstenilen, bizzat kendisinin oğlunu kendi elleriyle kurban etmesiydi. Hz. İbrahim tam bir teslimiyet, iç huzuru ve sükûnet içerisinde oğluna yönelmiş, onu da aynı teslimiyet içerisinde bulmuştu. Baba-oğul Allah’a teslimiyetin zirvesinde emredileni yerine getirmeye koyulmuşlardı. Hz. İbrahim, oğlunu şakağı üzerine yatırıp boğazlayacağı an Allahu Teâlâ, imtihanı kazandıklarını bildirerek kurbanlık koç göndermişti. Böylece imanın gerçek yüzü, itaatin güzelliği ve teslimiyetin büyüklüğü için bir meşale olarak yükselen bu büyük olayın anısı, kurban kesme geleneği ile devam etmektedir. Peygamber Efendimiz bu hususa dikkatleri çekerek “Kurban kesin. Zira kurban kesmek, Atanız İbrahim’in sünnetidir.” buyurmuştur.
Kurban, Allah’a teslimiyet ruhunu geliştirir. Böylelikle insan hakikî kulluk tavrını takınır, şükür vazifesini yerine getirmeye çalışır; Allah’a yaklaşır, kurban onun kurbiyetine bir vesile teşkil etmiş olur.
Ayrıca kurbanın sosyal hayata bakan hikmetleri vardır. Kurban; toplumda kardeşlik, yardımlaşma, fedakârlık ve dayanışma ruhunu mayalar ve geliştirir. Toplumda adaletin gelişmesine yardım eder. Toplum katmanları arasındaki uçurumların aşılmasına ve değişik seviyelerdeki ferdlerin birbirlerinin halini tanıyıp ilgilenmelerine ve kaynaşmalarına ciddî katkıda bulunur.
Yoksul, et satın alamayan veya çok az alabilen insanların hayatında kurbanın ne kadar bereketli olduğunu belirgin bir şekilde görmek mümkündür. Kurban, zengini, malını Allah’ın hoşnutluğunu kazanmak için vermeye alıştırır. Yardımlaşmaya teşvik eder ve yardımlaşmanın zevkini vicdanına duyurur. Böylelikle onu cimrilik hastalığından, dünya malına tutkunluktan kurtarır.
Kurban, fakirin de varlıklı kullar vasıtasıyla Allah’a şükretmesine vesile olur. Fakir insan, kurban sayesinde dünya nimetlerinin yeryüzündeki dağılımı konusunda karamsarlık ve düşmanlıktan kendisini kurtarır ve içinde yaşadığı toplum tarafından görülüp- gözetildiğini hisseder.
Bütün bunlarla birlikte Allah rızası için kesilen kurbanlara birçok sevap vaad edilmiştir.
Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) şöyle buyurmuştur:
“Hiçbir kul, kurban günü, Allah indinde, kurban kanı akıtmaktan daha sevimli bir iş yapamaz. Zîra, kesilen hayvan, kıyamet günü boynuzlarıyla, kıllarıyla tırnaklarıyla gelecektir. Kesilen kurbanın kanı yere düşmeden ِönce Allah nezdinde yüce bir mevkiye ulaşır. O halde, gönül hoşluğu ile kurbanlarınızı kesin.”
Kurban kesmenin sevabını soran sahabeye de Peygamber Efendimiz;
“Kurbanın her bir kılı için bir sevap vardır.” Buyurmuş; sahabe tekrar: “Ey Allah’ın Resûlü, kesilen kurban yünlü ise (koyun, kuzu gibi), sevabı nasıl olacak?” diye sorduğunda. Aleyhissalâtu vesselâm: “Yünün her bir kılı için de bir sevap vardır!” buyurmuştur.
Allah rızası için kesilen kurban ahirette geçilmesi çok zor olan sırat köprüsünde sahibi için bir binek vazifesi görecektir. Peygamber Efendimiz bu hususta şöyle buyurmuştur; “Hayvanın iyi ve güzelini kurbanlık olarak seçin, çünkü o sırat köprüsünde size bineklik yapacaktır.”
Kurbanın daha bilemediğimiz birçok hikmetleri vardır. İbadetler her çeşit hikmet ve faydasından önce sırf Allah rızası için yapılmalıdır. Bu itibarla kurban da her türlü ferdî, sosyal faydasıyla birlikte Allah’ın hoşnutluğu ve sırf Allah rızası esas gaye yapılarak yerine getirilmesi gereken bir ibadettir. Kur’ân-ı Kerim bunu şu şekilde vurgulamıştır:
“Şunu unutmayın ki, ne onların (kurbanlıkların) etleri, ne de kanları asla Allah’a ulaşacak değildir. Lâkin Ona ulaşan tek şey, kalblerinizde beslediğiniz takvâdır, Allah saygısıdır..” (Hac, 22/37)