Bazı hastalıkları, kötülükleri ve nazarı uzaklaştırmak için boyna asılan veya üstte taşınan, çoğu zaman üç köşeli olarak katlanan yazılı kâğıtlara muska denir.
Muska kelimesinin aslı “nüsha“dır. Arapça nüsha’dan Türkçeye bu şekilde, değişerek geçmiştir. Hadis ve fıkıh kitaplarında muska, “rukye” olarak geçmektedir.
Muskalar, genellikle muhtemel bir hastalıktan korunmak veya tedavî maksadıyla yazılarak taşınır. Bu muskaların muhtevası çok farklı olabilmektedir. Bunlara ayet, hadis, dua, esmâ-i hüsnâdan bazıları, anlaşılmaz simgeler, garip işaretler, tılsımlı sözler, bazı şekiller… gibi şeyler yazılabilmektedir.
Muskalara genelde çokça okunması tavsiye edilen Muavvizeteyn sureleri, yani Felak ve Nas sureleri, Fatiha suresi, Ayetü’l-kürsi.. gibi ayetler yazılır.
Hadislerin genel muhtevasından anlaşıldığına göre, okuma ve yazma yoluyla tedaviye başvurmak caizdir. Fakat bunun bazı şartları vardır. Bu şartları şöyle sıralayabiliriz:
- Okunan ve yazılan şey sûre, ayet, hadis veya manası anlaşılan dua olmalı
- Manası bilinmeyen bir takım isim, harf, resim ve işâretler kullanılmamalı
- Tıbbî tedavide olduğu gibi, burada da şifâ verenin yalnız Allah olduğuna inanılmalı; O’ndan başkasından hiç bir şey umulmamalı
- Sevdirmek veya nefret ettirmek gibi, tedâvi ile alakası olmayan şeyler için yapılmamalı. (Elmalılı, Hak Dini Kur’ân Dili)
Bu genel bilgilerden sonra muskanın çıkış noktası ve bu konulardaki temel meselelerden bazılarını şöyle özetleyebiliriz. Dua ve Rahmet-i İlahîyi dileme maksadıyla ehl-i hakikat olan pek çok büyük zat, çeşitli dualar okumuş, muska yazmış, muhatapları okumayı bilmiyorsa yazdığı güzel bir şeyi suyun içine atmış, “şifayı ve muradını Allah’tan dile ve bekle” demişlerdir. Cenab-ı Hak da onun sağlam imanı ve hüsn-ü zannına binaen, o duanın kuvve-i kudsiyesine binaen o zatın murad ve maksudunu ihsan etmiştir.
Efendimiz zamanında sahabiler bir yerden gelirken bir kabileye uğrarlar. Kabile reisini akrep sokar. Sahabeden biri gider ve ona isimlerinden bir tanesi Şâfiye olan Fatiha Sure-i Celilesini okur. Fatiha okunduktan sonra adam şifa bulup iyileşir. Karşılığında sahabeye hediye verir. Bu hediyenin durumunu Efendimiz’e sorduklarında Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem, almalarına izin verir.
Buradan da anlıyoruz ki, haddizatında hastalara dua okuma meşrudur. Efendimizden rivayet edilen dualarla yapılırsa bu daha da evlâdır. Nitekim hastalıklarda Efendimiz, bir yeriniz ağrıdığı zaman üç-beş-yedi defa elinizi ağrıyan yerin üzerine koyarak “Bismillahi eûzü bi izzetillâhi bi kudretihî min şerri mâ ecidu ve uhâziru min veceî hâzâ” duasını okumayı tavsiye ediyor.
Hadislerde başka tavsiye edilen dualar da vardır.
Sahabenin ileri gelenlerinden Abdullah ibni Amr ibni As bir duayı çocuklarının bilenlerine ezberletiyor, bilmeyenlere de yazıp üzerlerinde gezdiriyordu. Muska böyle zuhur etti. Sahabe de bunu yadırgamadı. Daha sonraki devirlerde de şifa ayetlerini yazıp müminler böyle üzerlerinde gezdirmeye başladılar. Allah’tan geleni muskadan bilmemek kayd u şartıyla bunda beis yoktur. Ancak bir insan her şeyi muskaya bağlayıp, “muska yaptı, muska iyi etti, muska ışık tuttu, muska beni kurtardı” gibi sözler söylerse bu tevekküle ve Allah’a teslimiyete aykırıdır, hatta böyle diyen birinin şirke düşme tehlikesi vardır.