İçindekiler
Nafile, farz ve vacip olan ibadet yerine getirildikten sonra, onlar dışında daha fazla sevap elde etme amacıyla yapılan ilave ibadeti ifade eder. Bunun ötesinde aşağıda görüleceği gibi nafile kapsamında yer alan sünnet namazları mümkün oldukça kılmak, kılmaya çalışmak, peygamberimize olan muhabbeti ve bağlılığı kuvvetlendirme bakımından son derece önemlidir.
Revâtib sünnetler
Bir vakti bulunan nafile namazlara revâtib sünnetler denir. Bunlar belli bir düzen ve tertip içinde beş vakit farz namazlarla birlikte kılındığı için bu şekilde adlandırılmıştır. Bunların bazıları müekked, bazıları gayr-i müekked sünnettir.
Vakit namazlarıyla birlikte düzenli olarak kılınan sünnetler (Farzlara tâbi olan nafile namazlar)
Farzlara tâbi nafile namazlar; sabah namazının farzından önce iki; öğle namazının farzından önce dört, farzından sonra iki; ikindi namazının farzından önce dört; akşamın farzından sonra iki; yatsının farzından önce dört, farzdan sonra iki olmak üzere toplam 20 rekâttır. Cuma namazının farzından önce ve sonra kılınan dörder rekâtlık nafile namazlar da farzlara tabi nafile kapsamında yer alır. Bunların bir kısmı müekked, bir kısmı gayr-i müekkeddir.
Müekked sünnetler
Sabah, öğle, akşam ve Cuma namazının sünnetleri ile yatsının son sünneti müekked sünnettir. Peygamber Efendimiz bunları daima kılmış, ender olarak terk etmiştir. Mümkün oldukça bunlara riayet etmelidir.
Gayr-i müekked sünnetler
İkindi namazının sünneti ile yatsı namazının ilk sünneti gayr-i müekkeddir. Peygamberimiz bunları bazen kılmış bazen terk etmiştir. Bunları da kılmaya çalışmalı, kılmamayı alışkanlık haline getirmemelidir.
Teravih namazı
Teravih, Arapça “tervîha” kelimesinin çoğulu olup “rahatlatmak, dinlendirmek” gibi anlamlara gelir. Ramazan ayına mahsus olmak üzere yatsı namazından sonra kılınan sünnet namazın her dört rekâtının sonundaki oturuş, tervîha olarak adlandırılmış, sonradan bu kelimenin çoğulu olan teravih kelimesi ramazan gecelerinde kılınan nafile namazın adı olmuştur.
Teravih namazı, sünnet-i müekkededir. Şeâir-i İslâmiyedendir. Kadın ve erkek için, orucun değil Ramazan ayının sünnetidir.
Hz. Aişe’den gelen rivayette Peygamber Efendimiz Ramazan’da birkaç gece teravih namazı kıldırmış, sonra da farz kılınır endişesi ile bırakmış (Buharî, salatü’t-teravih 2; Müslim, salatü’l-müsafirin, 178.) fakat ashabının kılmasını teşvik etmiştir: “Kim ramazan namazını (teravih) inanarak ve sevabını Allah’tan umarak kılarsa onun geçmiş günahları bağışlanır.” diyerek bu namaza teşvik etmiştir. (Buharî, salatü’t-teravih, 1; Müslim, salatü’l-müsafirin, 174.)
Peygamberimiz (aleyhissalatu vesselâm) bir başka hadisi şeriflerinde teravih namazı kılmanın önemini ve sünnet olduğunu bizzat kendileri şu şekilde ifade buyurmuşlardır;
“Allah Ramazan ayında oruç tutmanızı farz kıldı. Ben de ramazan gecelerinde kıyam etmenizi (teravih namazı) kılmanızı sünnetim olarak teşvik ettim. Kim inanarak ve sevabını Allah’tan bekleyerek ihlâs ile oruç tutar ve kıyam ederse (teravih namazı kılarsa) annesinden doğduğu günkü gibi günahlarından temizlenir” (Nesai, sıyam, 40; İbn Mace, ikame, 173; Ahmed b. Hanbel, müsned, 1/191)
İbn Abbas’dan (r.a.) “Peygamber Efendimizin Ramazanda yirmi rekât ve vitir kıldırdığı” rivayet edilmiştir.[1]Abd b. Humeyd, Müsned, I/218; Taberani, Mucemu’l-Evsat, V/324; Mucemu’l-Kebir, XI/393 İbn Ebi Şeybe, Musannef, II/164. Bu hususta sahabe efendilerimizin fiili icması da vardır.[2]Kandehlevi Evcezü’l-Mesalik ila muvatta Malik 2/298.
Teravih namazı Hanefî, Şafiî, Hanbelî mezheplerine göre yirmi rekâttır. Malikî mezhebinde ise yirmi ve otuz altı rekât olduğu şeklinde iki görüş vardır. Fakat bu mezhebin bazı kitaplarında teamülün seleften halefe (dünden-bugüne) yirmi rekât olduğu da ifade edilmiştir.[3]Düsüki, Haşiye ale’ş-Şerhi’l-Kebir, 1/503. Bkz. Hafid İbn Rüşt, Bidayetü’l-Müçtehid, 1/166: Kandehlevi Evcezü’l-Mesalik ila Muvatta Malik 2/304. Şafiî mezhebinin en önemli imamlarından olan İman Nevevî, teravih namazının âlimlerin icması ile sünnet olduğunu vurguladıktan sonra mezheblerine göre yirmi rekât olduğunu da açık bir şekilde ifade etmiştir.[4]Nevevi, Mecmu, IV/37. Son dönemlerin fıkıh ilmindeki tartışmasız otoritelerinden İbn Abidin, teravihin doğuda ve batıda yirmi rekât kılındığını ifade etmiştir.[5]İbn Abidin, Reddü’l-Muhtar, 2/45; el-Mevsuatü’l-Fıkhiyye, 27/141.
Teravih namazı yatsı namazı kılındıktan sonra, vitirden önce kılınır. Vitirden sonra kılınması da caizdir.
Teravih namazını cemaatle kılmak sünnettir. Teravihin cemaatle kılınması kifaî sünnettir. Yani bir yerleşim yerinde en az bir yerde cemaatle teravih namazının kılınması gerekir.
İki rekâtta bir selâm vererek kılınması en faziletli olanıdır. Aralarda salatu selâm, esma-ı ilahî ve “hizbul-hasin”, “hizbul-masun” gibi dualar okunabilir.
Teravih namazından sonra yine cemaatle vitir namazı kılınır.
Diğer Nafile Namazlar
Revatip sünnetler dışındaki nafile namazlar ise sünen-i regâib adını alır. Bunlar, Allah Resûlü’nün (aleyhissalatü vesselâm) uygulamalarına dayanılarak belirli zamanlarda veya bazı vesilelerle yahut kişinin kendi isteğiyle herhangi bir zamanda Allah’a yakınlaşmak ve sevap kazanmak amacıyla kılınan namazlardır. Bunlar gönüllü olarak kendiliğinden kılındığı için “gönüllü (tatavvu) namazlar veya arzuya bağlı namazlar” olarak da adlandırılır.
a) Teheccüt namazı
“Hem uyumak, hem uyanmak” anlamına gelen teheccüt sözcüğü, terim olarak “geceleyin uyanıp namaz kılmak ve gece namazı” anlamındadır. Dilimizde teheccüt kelimesi, farz ve vacip namazlarla teravihin dışında, geceyi ihya için kılınan namazların hepsini ifade edecek şekilde kullanılmaktadır.
Bediüzzaman’ın tesbitiyle, teheccütle gecenin ihya edilmesi, berzah alemini aydınlatan bir projoktördür. Abdullah b. Ömer’in rivayet ettiği bir hadis ve bir hâdise bu mevzuya ışık tutar. Bu hadiste Abdullah b. Ömer: mealen diyor ki: “Herkes rüya görür ve gelir Allah Resûlü’ne anlatırlardı. Ben de kendi kendime: Keşke berzah aleminin kapıları bana da aralansa ben de bir kısım şeyler görsem ve gördüğüm şeyleri gelip İnsanlığın İftihar Tablosu’na anlatıversem; O da bunları tabir etse.. derken, bir gün rüyamda gördüm ki, iki zat beni kollarımdan tutup derdest ederek, derin ve alevli bir kuyunun başına getirdiler. O derince kuyunun içinden adeta bir hortum gibi döne döne alevler yükseliyordu. Vakumunu bile yutacak kadar korkunçtu.
Anladım ki bu, cehennemdir. Beni başına getirdiklerinde, oraya atacaklar diye çok korktum. Allah’a sığınıp, “Ya Rab” diye yalvarmaya başladım. Birisi bana dedi ki: “Korkma! Senin için endişe edecek birşey yok. Sen oraya girmeyeceksin.” Sonra uyandım ve ablam Hafsa’ya rüyamı anlattım ve bunun tabirini Resulullah’a sormasını istedim. Ablam sorunca Allah Resulü buyurdular ki: Abdullah b. Ömer ne güzel bir insandır ama, keşke geceleri ihya etse!”
Burada berzah aleminin dehşetinden kurtulma yolunun gösterildiği açıktır. O da geceleri ihya etmektir.. evet gönüllerin diri ve canlı olması; bir yönüyle gecelerin canlı olmasına bağlıdır.
Rivayet edildiğine göre Peygamberimiz yatsıyı kıldıktan sonra vitri kılmadan uyur, gecenin ortalarından sonra uyanıp bir müddet namaz kıldıktan sonra yani teheccüt namazı kıldıktan sonra vitir namazını ve daha sonra vakti girince sabah namazının sünnetini kılardı. (Müslim, salatü’l-müsafirin, 26.)
b) Kuşluk namazı
Diğer adı, Duha namazıdır. Peygamberimiz’in kuşluk vaktinde nafile namaz kıldığına ve ashabına bu vakitte namaz kılmayı tavsiye ettiğine dair çok sayıda rivayet bulunmaktadır. Peygamberimiz’in kuşluk vaktinde 12 rekât namaz kılan kişi için Allah’ın cennette bir köşk bina edeceğini müjdelediği nakledilmektedir. (Tirmizi, vitr, 15.)
Kuşluk namazı kılmak müstehap olup, güneşin bir mızrak boyu yükselmesinden, yani güneşin doğması üzerinden takriben 45-50 dakika geçmesinden zeval vaktine kadar olan süre içerisinde iki veya dört veya sekiz veya on iki rekât kılınabilirse de, en faziletlisi sekiz rekât kılmaktır.
c) Evvabin namazı
Evvab, “tövbe eden, sığınan” anlamınadır. Buna göre evvabin namazı, tövbe eden ve Allah’a sığınanların namazı demektir. Altı rekâtlık bir namaz olan evvabin namazı tek selâmla kılınabileceği gibi üç selâmla da kılınabilir. Peygamberimiz, “Kim, akşam namazından sonra kötü bir şey konuşmaksızın altı rekât namaz kılarsa, bu kendisi için on senelik ibadete denk kılınır.” (Tirmizi, salat, 202) demiştir.
d) Tahiyyetü’l-Mescid
Tahiyyetü’l-mescid, mescidin selâmlanması, saygı gösterilmesi demek ise de esasında mescidlerin sahibi olan Allah’a saygı ve tazim anlamını içermektedir. Bu bakımdan Peygamberimiz “Biriniz mescide girdiğinde, oturmadan önce iki rekât namaz kılsın.” buyurmuştur. (Müslim, salatülmüsafirin, 11.)
e) Abdest ve gusülden sonra namaz
Peygamberimiz “Her kim şu benim aldığım gibi abdest alır ve aklından bir şey geçirmeyerek iki rekât namaz kılarsa geçmiş günahları affolunur.” buyurmuştur. (Buharî, vudû, 14; Müslim, taharet, 5, 6, 17.) Bu sebeple abdest alındıktan sonra veya gusül yapıldıktan sonra iki rekât namaz kılmak güzel karşılanmıştır. İhrama girmek için iki rekât namaz kılmak da müstehap görülmüştür.
f) Yolculuğa çıkış ve yolculuktan dönüş namazı
Peygamberimizin yolculuğa çıkarken ve yolculuktan döndükten sonra iki rekât namaz kıldığı rivayet edilmektedir. (bk. Müslim, müsakat, 21.) Bu namaz, yolculuğa çıkarken işlerini kolaylaştırması ve sağ salim yuvasına kavuşturması için Rab Teâlâ’ya yakarmak, yolculuktan döndükten sonra da yuvasına, eşine, dostuna kavuşturduğu için teşekkür etmek için kılınır ve menduptur. Faziletli olan, yolculuğa çıkarken evde, yolculuktan döndükten sonra mescidde kılmaktır.
g) Hâcet namazı
Bir haceti, sıkıntısı, derdi olan kimse abdest alır iki rekât namaz kılar, sonra şöyle dua eder:
اَللّهُمَّ إِنِّي أَسْأَلُكَ وَأَتَوَجَّهُ إِلَيْكَ بِنَبِيّـِكَ مُحَمَّدٍ نَبِيِّ الرَّحْمَةِ يَا مُحَمَّدُ إِنِّي أَتَوَجَّهُ بِكَ إِلَى رَبِّي فِي حَاجَتِي هَذِهِ لِتُقْضَى لِي اَللّهُمَّ فَشَفّـِعْهُ فِيَّ
“Allah’ım Sen’den diliyor ve dileniyorum, Rahmet Peygamberi elçin Hazreti Muhammed’i vesile edinerek Sana teveccüh ediyorum. Ya Muhammed (aleyhissalatu vesselâm) şu hacetimin yerine getirilmesi için seni vesile yaparak Rabbime yöneliyorum. Allah’ım peygamberimizi hakkımda şefaatçi eyle.” (Beyhaki, Sünen-i Kübra, 6/169; Hakim, Müstedrek, 1/458)
Bir başka rivayette ise iki rekât namaz kılar, Allah’ı sena eder. Peygamber Efendimize (aleyhissalatu vesselâm) salatü selâm getirir ve şöyle dua eder.
لَا إِلهَ إِلَّا اللهُ الحَلِيمُ الكَرِيمُ سُبحانَ اللهِ ربِّ العَرْشِ العَظِيمِ اَلْحَمْدُ للهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ أَسْأَلُكَ مُوجِبَاتِ رَحْمَتِكَ وَعَزَائِمَ مَغْفِرَتِكَ وَالْغَنِيمَةَ مِنْ كُلِّ بِرٍّ وَالسَّلَامَةَ مِنْ كَلِّ إِثْمٍ لَا تَدَعْ لِي ذَنْباً إِلَّا غَفَرْتَهُ وَلَا هَمّاً إِلَّا فَرَّجْتَهُ وَلَا حَاجَةً هِيَ لَكَ رِضًى إِلَّا قَضَيْتَهَا يَا أَرْحَمَ الرَّاحِمِينَ
اللَّهُمَّ أَنْتَ تَحْكُمُ بَيْنَ عِبَادِكَ فِيمَا كَانُوا فِيهِ يَخْتَلِفُونَ لَا إِلَهَ إِلَّا اللَّهُ الْعلِي العَظِيمُ لَا إِلَهَ إِلَّا اللَّهُ الْحلِيمُ الْكَرِيمُ سُبْحَانَ رَبِّ السَّمَوَاتِ السَّبْعِ وَرَبِّ الْعَرْشِ الْعَظِيمِ اَلْحَمْدُ لِلَّهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ
اَللَّهُمَّ كَاشِفَ الْغَمِّ مُفَرِّجَ الْهَمِّ مُجِيبَ دَعْوَةِ الْمُضْطَرِّينَ اِذَا دَعَوْكَ رَحْمَنَ الدُّنْيَا وَالاَخِرَةِ وَرَحِيمَهُمَا فَارْحَمْنِي فِي حَاجَتِي هَذِهِ بِقَضَائِهَا وَ نَجَاحِهَا رَحْمَةً تُغْنِينِي بِهَا عَنْ رَحْمَةٍ مِنْ سِوَاكَ
“Halim ve Kerim olan Allah’tan başka ilah yoktur. Arş-ı Azîm’in Rabbi Allah’ı tesbih ederim. Hamd alemlerin Rabbi Allah’a mahsustur. Senden, rahmetini celbedecek şeyleri, gerçekleşmesi muhakkak olan mağfiretini, günahtan korunmayı, her türlü iyiliği kazanmayı, her türlü günahtan da selâmette olmayı istiyorum. Bende bağışlamadığın hiçbir günah, gidermediğin hiçbir keder, Senin rızana matuf olup da gidermediğin hiçbir ihtiyaç bırakma Ya Erhamerrahimin.” (Tirmizi, salat, 140, 348)
Allah’ım Sen kulların arasında ihtilaf ettikleri şeylerde hüküm verirsin.
Yüce ve Azim olan Allah’tan başka ilah yoktur.
Halim ve Kerîm olan Allah’tan başka ilah yoktur.
Yedi semanın ve Arş-ı Azîm’in Rabbi Allah’ı tesbih ederim.
Hamd alemlerin Rabbi Allah’a mahsustur.
Allah’ım, kederleri gideren, tasaları kaldıran, Sana dua ettiklerinde çaresizlerin duasına icabet eden, ey dünya ve ahiretin Rahman ve Rahimi, şu ihtiyacımın giderilmesi ve tamamlanması hususunda beni başkalarının merhametinden müstağni kılacak bir şekilde bana merhamet et.”
Hâcet namazı dört veya on iki rekât olarak da kılınabilir. Dört rekât olarak kılındığı taktirde birinci rekâtında Fatiha’dan sonra üç Ayetelkürsi, diğer üç rekâtında ise Fatiha’dan sonra birer kere İhlas, Felak ve Nas sureleri okunur. Kişi, namazdan sonra hadiste bildirilen hâcet duasını okur ve isteğini Cenab-ı Rabbilâlemin’e iletir.
h) İstihare namazı
İstihare “hayırlı olanı istemek” anlamına gelir. İnsanlar, kendileri için önemli olan bir karar verecekleri veya bir seçim yapacakları zaman, bazen eldeki verilerin yetersizliği sebebiyle veya başka sebeplerle dünya ve ahiret bakımından kendileri için hangi seçimin hayırlı olacağını kestiremezler ve bunu bilmek için çeşitli çarelere başvururlar. Meselâ, Peygamberimizin nübüvvetle görevlendirildiği sıralarda Araplardan bir kimse yolculuğa çıkmak istediğinde, bu yolculuğun kendisi için hayırlı olup olmadığını anlamak maksadıyla fal oklarına başvururdu. Peygamberimiz bu âdeti kaldırarak onun yerine istihareyi getirmiş ve şöyle buyurmuştur:
“Biriniz bir iş yapmaya niyetlenince farzın dışında iki rekât namaz kılsın ve şöyle dua etsin :
اللَّهُمَّ إِنِّي أَسْتَخِيرُكَ بِعِلْمِكَ وَأَسْتَقْدِرُكَ بِقُدْرَتِكَ وَأَسْأَلُكَ مِنْ فَضْلِكَ الْعَظِيمِ فَإِنَّكَ تَقْدِرُ وَلَا أَقْدِرُ وَتَعْلَمُ وَلَا أَعْلَمُ وَأَنْتَ عَلَّامُ الْغُيُوبِ اللَّهُمَّ إِنْ كُنْتَ تَعْلَمُ أَنَّ هَذَا الْأَمْرَ خَيْرٌ لِي فِي دِينِي وَمَعَاشِي وَعَاقِبَةِ أَمْرِي أَوْ قَالَ فِي عَاجِلِ أَمْرِي وَآجِلِهِ فَاقْدُرْهُ لِي وَإِنْ كُنْتَ تَعْلَمُ أَنَّ هَذَا الْأَمْرَ شَرٌّ لِي فِي دِينِي وَمَعَاشِي وَعَاقِبَةِ أَمْرِي أَوْ قَالَ فِي عَاجِلِ أَمْرِي وَآجِلِهِ فَاصْرِفْهُ عَنِّي وَاصْرِفْنِي عَنْهُ وَاقْدُرْ لِي الْخَيْرَ حَيْثُ كَانَ ثُمَّ رَضِّنِي بِهِ
Ey Allah’ım, ilmine güvenerek Senden hakkımda hayırlısını istiyorum, gücüme güç katmanı istiyorum. Sınırsız lütfundan bana ihsan etmeni istiyorum. Ben bilmiyorum, ama Sen biliyorsun, ben güç yetiremem ama Sen güç yetirirsin. Ey Allah’ım! Yapmayı düşündüğüm bu iş, benim dinim, dünyam ve geleceğim açısından hayırlı olacaksa, bu işi benim hakkımda takdir buyur, onu bana kolaylaştır, uğurlu ve bereketli eyle. Yok eğer benim dinim, dünyam ve geleceğim için kötü ise, onu benden, beni ondan uzaklaştır. Ve hayırlı olan her ne ise Sen onu takdir et ve beni hoşnut ve mutlu eyle!” (Buharî, teheccüd, 25; Tirmizi, vitr, 15.) bu duanın peşine ihtiyacını arz eder.
Samimi olarak yapıldığı takdirde Allah’ın hayırlısını lutfedeceğine ümit bağlanır, kalbe doğuş olabilir. İstiharenin sonucunda bir rahatlık ve ferahlık hissedilirse o işin hayırlı olacağına, buna karşılık sıkıntı ve darlık hissedilirse, olumsuz olacağına yorulur. İstihare namazını kılıp yattıktan sonra, Allah bunu samimi olarak isteyenlere bir işaret veya ipucu verir. Birinci defada sonuç alınamazsa üç kere veya yedi defa tekrarlanabilir. Kişi bu duanın Arapçasını okuyabileceği gibi bildiği bir dilde anlamını da okuyabilir.
i) Tövbe namazı
Günah ve çirkin sayılan işleri yapmaktan kaçınmak İslâm dininin emridir. Bununla birlikte insanlar suç ve günah işleyebilirler. Kur’ân-ı Kerim ve hadisi şeriflerde bir günah işlenmesi durumunda, kişinin günahta ısrar etmeyerek hemen tövbe etmesi gerektiği ve Allah’ın içten yapılan tövbeleri kabul edeceği belirtilmiştir. Esasen tövbe ve istiğfarda bulunmak için günah işlemiş olmak gerekmez.
Ayrıca Peygamberimiz tövbe namazına ilişkin olarak, “Bir kul günah işler de sonra kalkıp güzelce abdest alıp temizlenir ve iki rekât namaz kılarak Allah’tan bağışlanmak dilerse, Allah onu mutlaka affeder.” buyurmuş ve arkasından şu ayeti okumuştur: “O müttakiler ki çirkin bir iş yaptıklarında veya kendi nefislerine zulmettiklerinde, peşinden hemen Allah’ı anar, günahlarının affedilmesini dilerler. Zaten günahları Allah’tan başka kim affeder ki? Bir de onlar, bile bile işledikleri günahlarda ısrar etmez, o günahları sürdürmezler” (Al-i İmran, 3/135).
Tövbe namazı iki rekât olarak kılınabileceği gibi daha fazla da kılınabilir.
j) Tesbih namazı
Peygamberimiz (sallalahu aleyhi ve selem) amcası Abbas’a bir hediye, bir lütufta bulunayım mı diyerek bu namazı tavsiye ederek öğretmiştir.
“Bak amca sana on faydası olan bir şey öğreteyim; bunu yaparsan günahlarının ilki-sonu, eskisi-yenisi, bilmeyerek işlediğin-bilerek işlediğin, küçüğü-büyüğü ve gizli yaptığın-açıktan yaptığın on türlü günahını Allah bağışlar.” (Ebu Davud, tatavvu, 14; Tirmizî, salat, 350)
Dört rekâtlı bir namazdır. Her rekâtında 75 kere: “Sübhânallahi ve’l-hamdü lillâhi ve lâ ilâhe illâllahü vallahü ekber” cümlesi okunur.
Bir rekât içinde bu tesbih cümlesinin söylendiği yerler ve miktarları şöyledir:
- İlk rekâtta Sübhâneke’den sonra; ikinci rekâtta da Fâtiha okunmadan evvel 15 kere,
- Fâtiha ve sûre okunduktan sonra 10 kere,
- Rükû’da 3 kere Sübhâne rabbiye’l-azîm dendikten sonra 10 kere,
- Rükûdan kalkıldığında 10 kere,
- Secdede, üç kere Sübhâne rabbiye’l-a’lâ denilmesini müteâkip 10 kere,
- Secdeden doğrulup oturulduğunda 10 kere,
- İkinci kere secdeye gidilip 3 kere Sübhâne rabbiye’l-a’lâ denildikten sonra yine 10 kere.
Böylece her rekâtta 75 Sübhânallahi… (ilh.) cümlesi söylenmiş olur.
İkinci rekâtın sonunda selâm verilerek 3 ve 4. rekâtlar ayrı iki rekât hâlinde kılınabileceği gibi, selâm verilmeden üçüncü rekâta da kalkılabilir. Üçüncü ve dördüncü rekâtlar, aynen birinci ve ikincisi gibi kılınır. Böylece 4 rekâtta toplam 300 tesbih okunmuş olur.
Bu namazın hiç olmazsa ömürde bir defa kılınması tavsiye edilmiştir.
k) Yağmur duası
Bir bölgede kuraklık olması durumunda o bölge sakinlerinin mümkünse topluca bölge dışına, açık bir alana çıkıp tövbe istiğfardan sonra Cenab-ı Allah’tan bolluk ve berekete vesile olacak yağmur göndermesini istemeleri, bunun için dua etmeleri, yalvarıp yakarmaları sünnettir. Bu duaya “istiska duası” denir. İstiska, su isteme, yağmur isteme manalarına gelir.
İmam-ı A’zam’a göre, istiskadan maksad, yalnız dua ve istiğfardır. Allah’ın yağmur yağdırmasını istemek için, cemaatle namaz kılınabilir ama bu sünnet değildir. İnsanlar isterlerse tek başlarına da namaz kılabilirler.
Yağmur duası şu şekilde yapılır. Güneşin ilk ışınları açığa çıkınca (araziye veya bir tepeye) çıkılır ve Allah’a çokça istiğfar edilir. Sonra imam yüksekçe bir yere çıkar ve şöyle dua eder:
الْحَمْدُ ِلِِِلهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ مَالِكِ يَوْمِ الدِّينِ
(Hamd alemlerin rabbi Allah’a mahsustur. O Rahman ve Rahîm’dir. Din gününün sahibidir.)
dedikten sonra ellerini iyice kaldırır ve şöyle niyaz eder:
لَا إِلَهَ إِلَّا اللهُ يَفْعَلُ مَا يُرِيدُ اللَّهُمَّ أَنْتَ اللهُ لَا إِلَهَ إِلَّا أَنْتَ الْغَنِيُّ وَنَحْنُ الْفُقَرَاءُ أَنْزِلْ عَلَيْنَا الْغَيْثَ وَاجْعَلْ مَا أَنْزَلْتَ لَنَا قُوَّةً وَبَلَاغًا إِلَى حِين
(Allah’tan başka ilah yoktur. O dilediğini yapar.
Allah’ım sen Allah’sın. Sen’den başka ilah yok. Hiçbir şeye muhtaç olmayan Sen’sin. Bizler ise her halimiz ile sana muhtaç kimseleriz. Bize yağmur lütfeyle, bize verdiğin yağmurda bir vakte kadar kuvvet ve kifayet ver.)
اللَّهُمَّ اسْقِ عِبَادَكَ وَبَهَائِمَكَ وَانْشُرْ رَحْمَتَكَ وَأَحْيِ بَلَدَكَ الْمَيِّتَ
(Allah’ım, kullarını, hayvanlarını sula, rahmetini her tarafa yay, ölü olan beldeni dirilt.)
اللَّهُمَّ اسْقِنَا غَيْثًا مُغِيثًا مَرِيئًا مَرِيعًا نَافِعًا غَيْرَ ضَارٍّ عَاجِلًا غَيْرَ آجِلٍ
(Allah’ım, hayırlı, afiyetli, bereketli, zararlı olmayıp faydalı ve gecikmeden hemen yağmur ihsan et.)
Bu şekilde dua ettikten sonra, sırtını insanlara döner, elbisesini ters çevirir, elleri yukarıda (dua halinde olduğu halde) iner ve iki rekât namaz kılar.
İmam-ı Muhammed ile Ebû Yûsuf’a göre ise, istiska için en büyük idarecinin veya onun göstereceği kimsenin, cuma namazı gibi aşikâre okuyuşla iki rekât namaz kıldırması mendubdur. Bu namazın arkasından, bayramlarda olduğu gibi, hutbe okunur. Hatib minbere çıkmaz, yerde durur. Kılıç, ok veya sopa gibi bir şeye dayanarak hutbelerini okur.
Üç gün birbiri peşine yağmur duasına çıkılması müstahsen görülmüştür.
Müslümanlar mümkün ise yanlarına çocuklarını, ehlî hayvanlarını ve onların yavrularını da alırlar. Çocukları ve yavruları bir müddet için analarından uzaklaştırırlar, bu hazin manzara içinde zayıflara, ihtiyarlara dualar ettirerek kendileri de âmin derler.
Yağmur duası, sulamak ve bol yağmur almak için başka tedbirler almaya engel değildir; müminler hem tabiî ve teknik tedbirleri alır, hem de her şey iradesine bağlı bulunan Rablerine dua ederler.
l) Küsûf ve hüsûf namazları (Güneş ve Ay tutulması esnasında namaz)
Güneş tutulmasına “küsûf”, ay tutulmasına “hüsûf” denir. Peygamberimiz (sallallahu aleyhi ve selem) oğlu İbrahim’in öldüğü gün güneşin tutulması üzerine şöyle demiştir:
“Ay ve Güneş Allah’ın varlığını ve kudretini gösteren alâmetlerdir. Bunlar hiç kimsenin ölümünden veya yaşamasından/doğmasından dolayı tutulmazlar. Ay veya Güneş tutulmasını gördüğünüz zaman, açılıncaya kadar namaz kılın, dua edin.” (Buharî, küsuf, 1, 15.)
Güneş tutulduğu zaman, ezansız ve kâmetsiz olarak, en az iki rekât olmak üzere toplu olarak namaz kılınır. İmam her rekâtta normal namazlara göre daha uzun ve açıktan kıraatte bulunur. Namazdan sonra imam kıbleye karşı ayakta veya cemaate dönük şekilde oturarak dua eder. Cemaatle kılınmadığı durumlarda bu namaz tek başına da kılınabilir.
Şiddetli rüzgâr, aşırı yağmur, aşırı soğuk ve benzeri durumlarda, bunların can ve mal kaybına yol açabilecek doğal afete dönüşmemesi için dua etmek ve bu anlamda iki rekât namaz kılmak güzel (müstehap) bulunmuştur. Nitekim Peygamberimiz şiddetli bir rüzgâr estiğinde şöyle dua etmiştir:
“Allah’ım! Senden rüzgârın en hayırlısını, rüzgârla gönderdiklerinin en hayırlısını isterim. Bu rüzgârın kötülüğünden, bu rüzgârdakilerin kötülüğünden ve rüzgârla gönderdiğin şeylerin kötülüğünden Sana sığınırım.” (Tirmizi, daavat, 48, 88; Müslim, istiska, 15.)
m) Mübarek gecelerde namaz kılmak
Müslümanlar için çeşitli sebeplerle mübarek sayılan birçok gece mevcuttur. Üç ayların birincisi olan Recep ayının ilk Cuma gecesi Regaib gecesi ve 27. gecesi de Mirac gecesidir. Üç ayların ikincisi olan Şaban ayının 15. Gecesi Beraat gecesidir. Üç ayların üçüncüsü olan Ramazan ayının 27. gecesi ise Kadir gecesidir.
Aslında Allah’ın her günü mübarektir. Fakat insanların bu mübarek günleri değerlendirmesiyle onlar ayrı bir bereket kazanır ve zamanın birer altın dilimi haline gelirler.
Bu mübarek gecelerle ilgili özel nafile namaz yoktur. Fakat bu geceleri vesile ederek kaza namazı kılmak, nafile namaz kılmak, tevbe istiğfar etmek, Kur’ân-ı Kerim okuyarak üzerinde düşünmek, tezekkür ve tefekkür etmek yararlı olur. Peygamberimiz Kadir gecesinde nasıl dua edebileceğini soran Hz. Aişe validemize şöyle demesini tavsiye etmiştir
“Allahümme, inneke afüvvün tühibbulafve fa’fü anni (Ey Allah’ım! Sen şüphesiz çok affedicisin, affetmeyi seversin, beni affet.)” (Tirmizi, Daavat, 84.)
Kaynak: Bir Müslümanın Yol Haritası
Dipnotlar
⇡1 | Abd b. Humeyd, Müsned, I/218; Taberani, Mucemu’l-Evsat, V/324; Mucemu’l-Kebir, XI/393 İbn Ebi Şeybe, Musannef, II/164. |
---|---|
⇡2 | Kandehlevi Evcezü’l-Mesalik ila muvatta Malik 2/298. |
⇡3 | Düsüki, Haşiye ale’ş-Şerhi’l-Kebir, 1/503. Bkz. Hafid İbn Rüşt, Bidayetü’l-Müçtehid, 1/166: Kandehlevi Evcezü’l-Mesalik ila Muvatta Malik 2/304. |
⇡4 | Nevevi, Mecmu, IV/37. |
⇡5 | İbn Abidin, Reddü’l-Muhtar, 2/45; el-Mevsuatü’l-Fıkhiyye, 27/141. |