يَا رَبِّ لَكَ الْحَمْدُ كَمَا يَنْبَغِي لِجَلَالِ وَجْهِكَ وَلِعَظِيمِ سُلْطَانِكَ
Ya Rab! Senin Yüce Zatının celâline ve saltanatının azametine yakışır ve yaraşır şekilde Sana hamdolsun. Âmin.
Abdullah ibn Ömer (radıyallahü anh)’tan rivayet edildiğine göre, Cenab-ı Allah’ın kullarından biri bu dua ile Rabbine hamd ü senada bulunmuş ve amellerin sevabını yazmakla muvazzaf iki melek bu pek güzel hamd ü senanın sevabını yazmaktan aciz kalmışlardı. Sonra, Rabb(i)lerinin huzuruna varıp, “Ey Rabbimiz! Senin kulun öyle bir söz söyledi ki, sevabını nasıl yazacağımızı bilemedik.” dediler. Allah (celle celâlühû), kulunun ne söylediğini en iyi bildiği halde, meleklerine, “Benim kulum ne söyledi?” diye sordu. Melekler, “Ya Rab! Senin Yüce Zatının celâline ve saltanatının azametine yakışır ve yaraşır şekilde Sana hamdolsun.” cümlesiyle cevap verdiler.
Bunun üzerine Cenab-ı Allah, “Kulum bana kavuşup da ben onu söylediği söze (hamde) karşılık mükâfatlandırıncaya kadar, siz o sözü kulumun söylediği gibi yazınız” buyurdu.
Bir rivayete göre bu kul Hazreti Davud (aleyhisselam)’dır ki, Cenab-ı Allah, “Meleklerimi yordun ey Davud” diyerek ona pek kıymetli bir iltifatta bulunmuştur.