Kur’an ve hadislerin dili Arapçadır. Arap dili ise ifade ve anlatım yönüyle çok güçlü bir yapıdadır. Dilin yapısında mündemiç olan mecazi kullanımlar, istiare, teşbih, temsil kinaye gibi edebi söylemler, dilde zorlama argümanlar olmayıp, dilin doğasında yer almaktadır. Hz. Peygamber’in de dili kullanma bakımından mahir olduğu, az kelime ile çok derin manalar ifade etme özelliğine (cevaimu’l kelim) sahip olduğu malumdur. Ayrıca onun dili kullanmadaki üstünlüğü kadar, mekana ve zamana göre de söylemlerini değiştirmesi, muhatap olduğu şahısların ihtiyaçlarına göre aynı sorulara farklı cevaplar vermesi de üzerinde durulması gereken bir husustur. Bu son noktanın günümüz irşad erleri tarafından dikkatle tetkik edilmesi ve farklı kültürlerle karşılaştığımız zaman en genelden özele doğru nasıl bir uslub ve metot geliştirmemiz gerektiğini bu nebevi yöntemden almamız gerekmektedir.
Bugünkü yazımızda efendimizin anlatım uslubu üzerinde durmak istiyoruz. Zira bu husus göz ardı edildiği zaman, dilin mecazi ve edebi söylemlerinden bihaber bazı kimselerin hadisleri kolayca inkar yoluna gittikleri görülmektedir. Oysa, hadislerin sıhhat durumu tespit edildikten sonra, zahiren akla mantığa ters kabul edilerek direk inkar yoluna gidilmesi son derece sakıncalı bir durumdur. Akıl, nasları anlamak için önemli bir yardımcı kaynaktır. Ama asla tek başına bir nassı inkar veya iptal etmek için yeterli bir delil değildir. Bu sebeple akıl, mantık, nas, bağlam gibi bir metni anlamada gerekli olan bütün parametlere ortaya konmalı ve nassın ifade etmeye çalıştığı mesaj anlaşılmaya ve başkalarına anlatılmaya çalışılmalıdır. Fehim önemli bir anlama ameliyesidir, fehim yoksa yerini vehim alır ki bu da çok tehlikeli bir durumdur.
Evet, bu kısa girişten sonra vurgulamak gerekirse Peygamber Efendimiz’in ümmetini eğitirken kullandığı metot genelde iki türlüdür:
a. Yalın Anlatım
Allah Resûlü’nün mecaza başvurmadan, sade ve anlaşılır bir üslûb kullanmasına yalın anlatım denir. Hadis edebiyatında bu türden rivayetler oldukça fazladır. Bu beyanlarıyla Allah Resûlü, ümmetin hemen hepsine hitap etmiş ve kolayca meseleyi anlamalarını murat etmiştir. Söz gelimi şu hadisler dolaylı anlatıma örnek olan bazı rivayetlerdir:
“Nerede olursan ol Allah’tan kork. Kötülük işlersen akabinde hemen iyilik yap ki o kötülüğü yok etsin.”[1]1 Tirmizi, Birr, 55
“Hiçbir iyiliği küçük görme! Ve lev ki kardeşine tebessüm etmekte olsa.”[2]2 Müslim, Birr, 144
“İnsanların en hayırlı olanı, ömrü uzun, ameli güzel olandır.”[3]3 Tirmizi, Zühd, 21-22
b. Dolaylı Anlatım
Bu tür anlatıma mecazi anlatım denir. Burada Hz. Peygamber, konuyu takdim ederken, meselenin daha net anlaşılması için edebi ve mecazi söylemlere başvurmuştur. Haliyle, mecaz dilin doğasında vardır. Dilin bu özelliği gündelik hayatta bile yaygın iken Hz. Peygamber’in mübarek beyanlarını bunlardan hâlî düşünmek ilmen tutarlı değildir. Hadis şarihleri oldukça erken dönemde, mecazın önemine işaret etmişler, adeta mecaz ilmini, yorumun temeline oturtmuşlardır. Şerif Rıda’nın (ö. 406) el-Mecazatun nebeviyye adlı eseri bu sahada yapılan müstakil çalışmaların ilkidir.[4]4 Yavuz Köktaş hoca, Hadislerin Anlaşılmasında Mecaz Bilgisi: eş-Şerif er-Radî ve el-Mecâzâtu’n-Nebeviyye’si” EKEV (2001) adlı makalesinde bu eser üzerine makale çalışması … Okumaya devam et
Dolaylı anlatıma dair de çok fazla rivayet kaynaklarda yer almaktadır. Onlardan bazıları şöyledir:
- “Bu (Uhud) bizi sever, bizde onu severiz.”[5]5 Buhari, Meğazi, 27
Hadiste sevilen ve seven Uhud’dan maksat, Uhud’un bulunduğu Medine şehrinin sakinleridir. Hadiste mecaz vardır.
- “Kişi içinde öldüğü elbise ile dirilir.”[6]6 Buhari, Ezan, 89
Hadiste elbiseden maksat kişinin amelidir. Zira, öldükten sonra elbisenin bir hükmü yoktur. Asıl olan ameldir. Amel kişinin adeta elbisesi gibidir. Ahirette geçerli akçe de odur.
- “Kadın bir kaburga kemiği gibidir. Kadın bir kaburga kemiğinden, bir eğri kaburga kemiğinden yaratıldı, onu doğrultmaya kalkarsan kırarsın, kırılması da boşanmasıdır.”[7]7 Buhari, Nikah 79; Müslim, Reda 65; Tirmizi, Talak 12
Bu hadis kadına hakaret gibi algılanmaktadır. Musa Carullah’a göre bu hadiste kadın hor görülmemiş, tam aksine kadınların hassas, nazik, ince ruhlu birer varlık oldukları, çabuk kırılgan yapıya sahip oldukları, bundan ötürü onlara zulmetmenin, haklarına riayet etmemenin caiz olmadığı, onlarla muamele ederken af yolunu seçmenin, bazen de cefalarına katlanmanın önemine işaret edilmiştir.[8]8 Sünnetin yeri ve değeri, Tdv, s. 336-337 Hem hadisin diğer varyantları, hem de kadınlarla ilgili diğer hadisler hesaba katıldığı zaman, aslında hadiste mecazi bir anlamın murat edildiği açıktır.
- “Oruç kalkandır.”[9]9 Buhari, Savm, 2
Ramazan orucunun faziletine dair nakledilen bu hadis, orucun insanları günahlardan koruyan bir manevi yapısının olduğunu haber vermektedir.
- “Cennet annelerin ayakları altındadır.”[10]10 İbn Mace, Cihad, 112
Ahirette inanmışlara mükâfat olarak verilecek olan cenneti elde edebilmenin en önemli yollarından birisinin anne rızası olduğu hadiste vurgulanmaktadır.
- “Kafir yedi mide ile mü’min ise bir mide ile yer.”[11]11 İbn Kuteybe, Te’vil, 349-350
Hadisin zahiri manası üzerine anlaşılması mümkün değildir. Zira bu durum, vakıaya da zıttır. Bu hadis, Müslüman ile kâfirin dünyaya bakışını resmetmektedir. Kafir bu dünyanın peşinden koşar, dünyayı adeta sahiplenmek için çabalar. Müslüman ise bunun tam aksidir. Ya da tam aksi olmalıdır. Hadiste ihbari bir anlam yerine inşai bir anlam da murat edilmiş olabilir. Buna göre Müslümanın dünyaya bakışı, adeta onu kesben değil kalben terk etme üzerine kurulmalıdır. Müslüman hiçbir zaman dünyayı ve onun güzelliklerini, Allah’ın rızasının ve onun dinini ilâ etmek için üzerine terettüp eden vazifelerin önüne geçirmemelidir.
- “Yüce Allah her gece yarısından sonra dünya semasına iner.”[12]12 Buhari, Teheccüd, 149
Hadiste, Allah’a nüzûl/inme eylemi isnat edilmiştir. Bu mananın Allah’a isnadı zahiren sakıncalıdır. Demek ki hadiste verilmek istenen başka bir mesaj vardır. O da Allah’ın rahmet ve merhamet kapılarını gece vakti inanmış insanlara açmasıdır. Tenezzül buyurmasıdır. Yoksa inmeyi zahiren algılamak ve yorumlamak hem mantıka ters hem de şeraite muhaliftir.
- “Sa’d b. Muaz’ın ölümüyle ihtizaza geldi”[13]13 Buhârî “Menâkibu’l-Ensâr” 12; İbn Mâce, “Mukaddime” 11
Arşın sallanmasının zahiren bir mantığı yoktur. Belli ki hadiste mecaz vardır. Nitekim Hadiste ifade edilen ihtizâz/sarsıntı, mutluluk ve sevinç gösterisi şeklinde anlaşılmış, (arşı taşımakla muvazzaf meleklerin) Sa’d’ın ruhunun kendilerine gelmesinden dolayı huzur ve mutluluk içinde bulunmalarının bu şekilde ifade edilmiş olduğu dikkatlere sunulmuştur. Bu kullanımın mecazen Kur’an’da karşılığı vardır.[14]14 İlgili ayetler için bkz.Yusuf, 12/82.Duhan, 44/29.
- “Âdemoğlunun kalbi Allah’ın parmaklarının iki parmağı arasında (Isbe’ayni) tek bir kalp gibidir. Dilediği gibi onu evirir çevirir.”[15]15 Hâkim, el-Müstedrek, II/289 (3140); Ahmed b. Hanbel, el -Müsned, XI/130 (6569)
Bu hadisin bizimle ilgili kullanılan bilinen uzuv anlamına hamletmek, Allah Teâlâ hakkında muhaldir. Zira böyle bir yaklaşım Allah’ın cisim olduğunu akla getirir. Bu sebeple hadisin te’vîli gerekir. Hadiste dolaylı anlatım olduğu esas alınırsa şöyle bir yorum karşımıza çıkmaktadır: Kalpler, sizden birinin kudreti gibi bütünüyle Allah’ın tasarrufu altındadır, Allah iki parmağı arasında onu evirip çevirir. Buna göre kulun bir fiili yapması veya terk etmesi, Allah Teâlâ’nın kulun kalbinde yarattığı bir sâik vesilesiyle cereyan etmektedir. Bir başka deyişle hadis, Allah’ın fiziki âlemde karşılığı olan bir uzuv sahibi olduğunu değil, her şeyin Allah’ın ilmi ve kudreti dahilinde olduğunu haber vermektedir. Kaldı ki Türkçede bile buna yakın sözler mevcuttur. Buna benzer hadisleri çoğaltmak mümkündür.
Ezcümle Hz. Peygamber (sav) Arap dili çok iyi kullanan müstesna bir şahsiyettir. Dolayısıyla Arap dili iyi bilinmeden, dilin söylem farklılıkları analiz edilmeden, zahiren hadisler hakkında inkarcı ve iptalcı bir yaklaşım benimsemek, dil gerçeğini göz ardı etmek demektir. Onun sözlerinde bazen doğrudan, yalın anlatım yer almakta ve maksadı zahiren hemen anlaşılmaktadır. Ancak, onun mübarek sözleri arasında dolaylı anlatım da dediğimiz ve yukarıda bazı örneklerini sıraladığımız mecazi söylemler de vardır. Mecazi anlatım tabi ki sadece Arap diline ait bir kullanım değildir. Ama ne hikmetse, Türkçe dahil hemen her dilde edebi ve mecazi söylemler hem yazılı dilde hem sözlü edebiyatta kullanıldığı halde, Kur’an ve hadislerde benzer bir durum söz konusu olunca hemen inkara meyleden kimselerin olduğu da bir realitedir. Halbuki dil, mecazıyla, istiaresiyle, edebiyatıyla bir bütündür. Bu yüzden hadislerde vaki olan bu dolaylı anlatımların yer aldığı rivayetlerin mecaz ilminden hareketle anlaşılması ve yorumlanması gerekir. Aksi halde hadisin hemen akla, mantığa zıt olduğu gerekçesiyle inkârı gündeme gelebilir ki bu da ilmi bakımdan sakıncalıdır. Mecaz dilin doğasında vardır. Bu ilmin detaylarını bilmeden yoruma kalkışmak nasıl sakıncalı ise; yine bu ilimden habersiz hadislerin sıhhati hakkında hüküm vermeye uğraşmak ta aynı derecede hatalıdır.
Hadisleri maksadına uygun anlayıp yaşamaya Allah bizleri muvaffak kılsın.
Yazar: Dr. Osman Bodur
Dipnotlar
⇡1 | 1 Tirmizi, Birr, 55 |
---|---|
⇡2 | 2 Müslim, Birr, 144 |
⇡3 | 3 Tirmizi, Zühd, 21-22 |
⇡4 | 4 Yavuz Köktaş hoca, Hadislerin Anlaşılmasında Mecaz Bilgisi: eş-Şerif er-Radî ve el-Mecâzâtu’n-Nebeviyye’si” EKEV (2001) adlı makalesinde bu eser üzerine makale çalışması yapmıştır. |
⇡5 | 5 Buhari, Meğazi, 27 |
⇡6 | 6 Buhari, Ezan, 89 |
⇡7 | 7 Buhari, Nikah 79; Müslim, Reda 65; Tirmizi, Talak 12 |
⇡8 | 8 Sünnetin yeri ve değeri, Tdv, s. 336-337 |
⇡9 | 9 Buhari, Savm, 2 |
⇡10 | 10 İbn Mace, Cihad, 112 |
⇡11 | 11 İbn Kuteybe, Te’vil, 349-350 |
⇡12 | 12 Buhari, Teheccüd, 149 |
⇡13 | 13 Buhârî “Menâkibu’l-Ensâr” 12; İbn Mâce, “Mukaddime” 11 |
⇡14 | 14 İlgili ayetler için bkz.Yusuf, 12/82.Duhan, 44/29. |
⇡15 | 15 Hâkim, el-Müstedrek, II/289 (3140); Ahmed b. Hanbel, el -Müsned, XI/130 (6569) |