Zekât, sadece eldeki nakit parayı hedef almayan, aksine maddî değeri olan birçok şeyi içine alan çok yönlü malî bir ibadettir. Bu yönüyle zekât, elinde imkânı olan hemen herkesi ilgilendirmekte ve toptan iyileştirme adına cemiyetin bütün fertlerini sorumlu tutmaktadır. Bu noktada İslâm, barınma, binek ve giyim gibi aslî ihtiyaçları dışında nisap miktarı mala sahip olan her bir Müslüman’ı zekât gibi bir vazifeyle yükümlü kılmaktadır. Elbette bir insan, daha fazla mülke sahip olabilecektir; ancak bunun şartı, elindeki malın zekâtını vermektir.
Bu yönüyle zekât, maddî anlamda toplumu ayakta tutmaya yarayan en önemli güçtür ve bu gücü ortaya çıkaran potansiyelle ilgili detaylar bizzat Peygamber Efendimiz tarafından tespit edilmiştir. Şu da bir gerçektir ki İslâm, ortaya koyduğu meseleleri, günün şartlarına göre değişiklik arz edecek bir yapı yerine hemen herkesin rahatlıkla algılayıp kullanabileceği pratik değerler olarak takdim etmiştir. Ticaret eşyasının zekâtındaki oran 1/40 (% 2,5) olmakla birlikte diğer emtiada bu oran, malın konumu ve değerine göre farklılık arz etmektedir. Ancak bütün bu değerler, zekâtın asgari ölçüde sınırlarını belirtmektedir ki, yeri ve zamanı geldiğinde bu oranların isteğe bağlı olarak artırılma kapısı açıktır. (Bir Müslümanın Yol Haritası, s. 495.)