Herkes, ölürken başka bir şey hisseder.. ve hiç kimse, hissettiği şeyi ifâde etme fırsatı bulamadığı için, kimin ne hissettiğini şimdiye kadar öğrenmek de mümkün olmamıştır. Ne var ki, yine de umumî bazı şeyler söyleyebiliriz:
Güzel yaşamış olanlar, güzel şeyler hissederler; kötü yaşamış olanlar da, kötü şeyler. Güzel yaşayan, tebessüm ederek ve tatlı şeyler müşahede ederek gider. Perispirisi kendisinden ayrılıp giderken, geride bıraktığı ceset tebessüm eder. Ağzına lokum verilen sünnet çocuğunun, sünnet olurken farkına varmaması misâli, Nebi ve şehid ruhları kabzolunurken Cennet pencereleri açılır ve –Efendimiz’in (s.a.s.) ifâdesiyle– onların ruhları testiden suyun rahatça akması gibi çıkar.. Ve ruhları çıkarken, bedenleri de gidecekleri yerin müşahedesiyle tebessüm içindedir. İyi insan için ölüm, hiç de korkulduğu gibi değil, aksine çok tatlı ve lezzetlidir.. verası da öyle…
Uhud’da şehid olan Abdullah İbni Amr (r.a.) için, oğlu Câbir’e (r.a.) Efendimiz (s.a.s.) şöyle buyurur: “Bilir misin, Allah babanı nasıl karşıladı? Bunu ne göz görmüş, ne kulak duymuş, ne de bir beşer tahattur edebilmiştir. Öyle karşıladı ki tarif edilmez. Baban dedi ki: “Ya Rabbi, beni dünyaya iade buyur da, şu tatlı ölümün neşvesini arkada kalanlara da anlatayım.” Allah, “Artık geriye dönme yok; o bir kereydi ve artık bitti. Fakat Ben, sizin durumunuzu onlara haber veririm” buyurdu.
Sonra da, şu ayet nâzil oldu:
“Allah yolunda öldürülenleri sakın ölüler sanma, hayır (onlar) diridirler, Rableri katında rızıklanmaktadırlar. ” (Âl-i İmran Suresi, 3/169).
Bu, Allah yolunda şehid olan herkes için mutlaka bir beşarettir.
Efendimiz (s.a.s.), vefatı hengâmında her kendine gelişinde “Namaz, namaz!…” diyordu; Hz. Ömer (r.a.) de, aynen Efendisi gibi “Namaz, namaz! …” diyerek vefat etmişti. Hz. Halid b. Velid (r.a.) de, vefat anında “Atım, kılıcım, getirin onları, son bir kere daha göreyim” diye inliyordu. Hanzala’nın (r.a.), Saad b.Muaz’ın (r.a.) vefatlarına gökler ağlayıp harekete geçiyor, melekler gasl ve definlerine iştirak ediyorlardı. Osman Efendimiz (r.a.), Kur’ân okurken, Ali Efendimiz (r.a.), camiye giderken şehid ediliyordu. Bunlara karşılık, çokları da içki masasında, kumar başında, fuhuş yuvasında son nefesini veriyordu. Evet, nasıl yaşamışlarsa öyle ölüyorlardı…
Firavunlaşmış ruhlar, dikenlere takılmış ipek gibi çekilir. Dubleleri kendilerini bırakıp giderken, geride işmizaz ve ekşi yüzler bırakır. Melekler, böylelerinin canlarını çok çetin alırlar. Onların canları, dikenlere takılmış pamuğun ayıklanması gibi çok zor çıkar.
Kaynak: İnancın Gölgesinde I, “Ruh, Cesetten Nasıl Çekilip Alınır?”