Bazı tasavvuf kitaplarında mekâid-i şeytan ve desâis-i şeytanın iki türlü olduğu kaydedilir: Birincisi, herkesin başına gelebilen, fena bir şeye teşvik etmesi, çirkinliği güzel gösterip onu irtikap ettirmesidir. İkincisi ise, bazıları için mezelle-i akdâm (ayakların kaydığı nokta) olan, zahiren hayırlı gibi görünen işlerdeki desîseleridir.
Mesela; bir insan, güzel rüyalar görür, bir şeyler hisseder, hatta insanların kalbini okuyabilir; fakat bunlardan kendine pay çıkarır, üstün bir kul olduğu zehabına kapılır ve bunları başkalarına hâkimiyet kurma hususunda kullanır; tevazu sergilemesi gerekirken enaniyetle köpürür.
İşte, ehlullah, bu şekildeki insanın amelini beğenmesi ve onunla büyüklenmesine, kebîre (büyük günah) demişlerdir. Böyle bir günahın neticesinde ise, Allah korusun, mahvolma muhtemeldir. Ve kim bilir, şeytan bazı insanları bu tuzağa düşürmek için rüyalarına girer, güzel görünür ve onlara nefislerinin hoşuna gidecek şeyler söyler. Keşf u keramet nev’inden şeyler ve insanların içini okumak gibi işler, eğer ehl-i sünnet çizgisi tutturulamamışsa belki de şeytanın ilhamıdır.
Kaynak: Kırık Testi I, “Şeytanın Tuzakları”