Hayat bir imtihandır. İnsan, Allah tarafından burada imtihana tabi tutulur, ötede mükâfatını alır. İmtihanla, insan kendini ve Rabbini tanır. İmtihansız hayat, gayesizdir. Dünyada da insanlar tarafından kurulan hemen her sistem, imtihanla işler ve varlığını devam ettirir.
Allah, insanı çeşitli vazife ve mahrumiyetlerle imtihan eder. Neticede şükür mü isyan mı edeceğine bakar. Daha doğrusu insanı bilen Allah, onu bir de insanın kendisine göstermek ister. Böylece insan imtihana girer ve iradesinin hakkını verip vermemesine göre kendini tanır ve ona göre de cezaya ya da mükâfata ulaşır. Evet, Allah’ın insandan istediği şey, iradesinin hakkını vermek, O’na hakkıyla kullukta bulunarak kendini ispat etmek ve O’nun rızasını kazanarak ebedi mutluluğa nail olmaktır.
Orucun İmtihan Yönü
İmtihan unsurlarından biri de oruçtur. Orucun asıl sebebi Allahın emridir. Bu emir bizzat Kur’an’da şöyle beyan edilir:
“Ey iman edenler! Sizden öncekilere farz kılındığı gibi oruç tutmak size de farz kılındı. Böylece umulur ki fenalıklardan korunursunuz.” (Bakara Suresi, 2/183)
“Artık sizden kim Ramazan ayının hilâlini görürse, o gün oruca başlasın.” (Bakara Suresi, 2/185) Oruç tutmamanın mazereti, yine ayetin beyanıyla hastalık ve yolculuktur. Hastalığın derecesi hakkında ise fıkıh kitaplarımızda şu ifadeler vardır:
Oruç tuttuğunda hastalığı artacaksa ya da hastalık iyileşmesi ümid edilmeyen bir hastalıksa o kişi oruç tutmaz. Oruç tutamayacak kadar zayıf, çelimsiz olan yaşlılar, ayrıca emzikli ve hamile olup çocuklarına bir zarar gelmesinden korkan kadınlar da bu ruhsatın içine dâhildir. Bu tür insanlar, tutamadıkları günlerin sayısınca daha sonra iyileştiklerinde ya da yolculuktan döndükten sonra kaza tutarlar. Eğer kaza tutamayacak kadar hasta ve zayıf iseler, hastalık ve zayıflıklarının geçmesi ümid edilmiyorsa o takdirde fidye (fitre miktarı) verirler tutamadıkları her bir gün için bir fakiri sabah akşam olmak üzere iki öğün doyururlar.
Fitre vermeye de güçleri yetmiyorsa, bir şey gerekmez, Allah’tan mağfiret dilerler. Bu ruhsatlarla beraber ayetin devamında şöyle bir teşvik de vardır: “Bununla beraber, eğer işin gerçeğini bilirseniz, oruç tutmanız sizin için daha hayırlıdır.” Demek ki, hasta ve yolcular eğer güçleri yeterse oruçlarını tutmaya çalışmalılar. Zira Ramazan ayının kendine has bir ehemmiyeti vardır.
Hasta, yaşlı ve yolcu olmadığı halde oruç tutmak istemeyen ve mazeret olarak da havaların sıcaklığını, günlerin uzunluğunu, dolayısıyla gücünün yetmeyeceğini, aç kalırsa adeta öleceğini veya bayılacağını düşünen insanlara şunları söyleyebiliriz:
Allah kimseye gücünün üstünde yük yüklemez. Oruç her sağlam insanın gücü dâhilinde bir ibadettir. Bu hakikati, orucu emreden ayetin sonunda Allah Teâlâ şöyle açıklar: “Allah sizin hakkınızda kolaylık ister, zorluk istemez.” Demek ki, Allah Teâlâ insana oruç tutmasını emretmekle, takat getirilmez bir şey yüklemiş olmuyor. Zaten dinin ruhunda kolaylık vardır ve Efendimiz’in (sallallahu aleyhi ve sellem) beyanıyla “Din kolaylıktır.” (Buhârî, İmân 29)
Öyleyse insan biraz kendini zorlamalı, iradesinin hakkını vermeli ve bu güzel ibadeti mutlaka yerine getirmeli. Elbette aç-susuz durmak kolay değildir. Ancak orucun neticesine, mükâfatına baktığımızda ne kadar aç kalınsa değeceği anlaşılır. Çünkü Allah Teâlâ her ibadete on katı ile karşılık verdiği halde “orucu bana bırakın, onun karşılığını ben vereceğim” diyor. (Müslim, Sıyam: 30)
Demek ki, orucun karşılığı bizzat Allah tarafından belirleniyor ve oruç tutan, herkesin imreneceği sürpriz hediyelerle, hayalleri aşkın ödüllerle ödüllendiriliyor. Ramazan orucunun ehemmiyeti adına şu hadisi şerifi hatırlatmakta da fayda vardır: Peygamber Efendimiz şöyle bildirir:
“Kim özürsüz olarak Ramazandan bir gün tutmasa, daha sonra sene boyunca oruç tutsa da onun yerini tutmaz.” (Tirmizi, Savm 27)
Orucun dünyadaki neticeleri de, onunla çok şey kazanacağımızı gösterir. Mesela oruç bedene sıhhat kazandırır. Zaten Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem, “Oruç tutun sıhhat bulun” buyurur. (Kenzu’l Ummal, 23605) Nitekim doktorlar, pek çok hastalığa karşı perhizi şart koşarlar. Demek ki vücudumuzun dinlenmeye ihtiyacı oluyor ve bunu da en güzel şekilde bir ay boyunca tutulan oruç sağlıyor.
Yine mesela oruç tutan sakinleşir, kalp huzuruna erer, daha yumuşak ve anlayışlı olur. İyiliklere meyyal, kötülüklere karşı mesafeli hale gelir. Böylece içindeki farklı kimliği tanıma imkânı olur. Bu, insanın başka zaman elde edemeyeceği bir fırsattır.
Son olarak şu hususu da arz etmek istiyoruz:
Zaman zaman açlık grevlerine gidenler oluyor ve günlerce aç kalıyorlar. Bunu dünyevi bazı sebeplerden dolayı yapıyorlar. Demek ki insanoğlu istese bazı hedeflere ulaşmak için günlerce aç kalabiliyor. Onda bu kabiliyet var. Orucun dünyevi faydaları olmakla beraber esas karşılığı ahirette görülecektir. Dünya için aç kalabilen insanoğlunun ahiret için de açlığa dayanacağını/dayanabileceğini çok rahatlıkla söyleyebiliriz.
Hem dünya kadar oruç tutan insan var. Kaç insan, oruç tuttuğundan dolayı hasta olmuş, ya da ölmüş? Kaldı ki insan ölecekse, hastalanacaksa zaten orucunu bozma hakkı var. İnsan başta biraz zorlansa da birkaç gün sonra oruca alışacaktır. Çünkü Allah o işin kolaylığını içine koymuştur.