Vaktinde kılınamayan her farz namazı kaza etmek farzdır. Namazın vaktinin geçmesi, ister kasten, ister hata ile ve ister uyku sebebi ile olsun hüküm değişmez. (Fetâvâ-i Hindiyye) Yani her ne şekilde olursa olsun mazeret kalkınca namazı kaza etmek gerekir. Farz namazların kazası farz; vacip namazların kazası vacip; sünnet namazların (yalnız sabah namazının sünneti zeval vaktine kadar kılınırsa) kazası ise sünnettir. (İbn-i Abidin, 2/66.) Namazla mükellef olan bir kimse kazaya kalmış namazını kaza etmekle günahtan kurtulmuş olmaz ayrıca namazı kazaya bırakmış olmaktan ötürü tevbe etmesi de gerekir.
Bir kimsenin çok olan kaza namazlarını çoluk çocuğun nafakası vesair ihtiyaçlar sebebiyle geciktirmesi caizdir. Her gün evvelâ çalışır sonra kılabildiği kadar kaza kılar. Namazları bitinceye kadar bu şekilde hareket eder. Nafile namazlarda ise geçmiş namazların kazasıyla meşgul olmak nafilelerden daha evlâ ve mühimdir. Bundan yalnız farz namazların sünnetleriyle kuşluk ve tesbih namazları, bir de hakkında hadis rivayet edilen namazlar müstesnadır. (İbn-i Abidin, 2, 74) Yani, beş vakit namazın farzlarından önce ve sonra kılınan sünnet namazlarla, teheccüd, duha namazı gibi bizzat Peygamber Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) tarafından belirlenen nafile namazları kılmak yerine kaza namazları kılınması tercih edilmez. Kaza namazları için ayrı vakit ayrılması gerekir. Böylece, bahsedilen sünnet ve nafile namazların sevabından mahrum kalınmamış olur.
Bu mesele hakkında Hanefî mezhebinin görüşünü daha açık bir şekilde ifade etmesi bakımından Ömer Nasuhi Bilmen’in ifadelerine başvuralım;
“Kaza namazları ile uğraşmak, nafile namazları ile uğraşmaktan daha iyi ve daha önemlidir. Fakat farz namazların müekked olsun olmasın, sünnetleri bundan müstesnadır. Bu sünnetleri terk ederek bunların yerine kazaya niyet edilmesi daha iyi değildir. Bu sünnetlere niyet edilmesi evladır. Hatta kuşluk ve tesbih namazları gibi, haklarında nakil bulunan nafile namazlar da böyledir. Bunlara da böyle nafile olarak niyet etmek evladır. Çünkü bu sünnetler, farz namazları tamamlar, bunların yerine getirilmesi mümkün değildir. Kaza namazlarının ise, muayyen vakitleri olmadığı için onların her zaman yerine getirilmesi mümkündür. Bununla beraber namazları kazaya bırakmak günahtır. Bu günahtan mümkün olduğu kadar kurtulmak için sünnetleri feda etmek uygun olmaz. Böyle bir günahı işleyen kimsenin fazla ibadet ederek Allah’ın bağışlamasına sığınması gerekirken, hakkında Peygamber şefaatinin tecelli etmesine vesile olacak birtakım sünnet ve nafileleri terk etmek nasıl uygun olabilir? Hem bir kısım vakit namazlarını kazaya bırakmak, hem de diğer bir kısım vakit namazlarını, kendilerini tamamlayan sünnetlerden ayırmak iki kat kusur olmaz mı? Buna aykırı olan bazı nakiller geçerli değildir. Bunlar kabul edilen fetvaya aykırıdır. Hem sünnetleri, hem de kaza namazlarını kılmaya elverişli vakit bulamadıklarını iddia edenler bulunursa bunlar insaflı bir iddiada bulunmuş sayılmazlar. Boş yere en kıymetli zamanlarını harcayan insanlar, bilmem böyle bir iddiaya nasıl kalkışabilir?” (Ömer Nasuhi Bilmen, Büyük İslam İlmihali, 196)
Sonuç olarak Hanefî mezhebinden olanların kaza namazı kılacağım diye hadislerde açıkça belirtilen sünnet ve nafile namazlarını terk etmemeleri gerekir. Şafiî mezhebinden olanlar ise kaza namazlarını kılma adına sünnet namazlarını terk edebilirler ancak şunu da unutmamak gerekir ki Şafiî mezhebindeki bu içtihadın sebebi sünnetlere ehemmiyet vermemekten kaynaklanmamaktadır. Şafiî mezhebine göre kaza namazlarını hemen kaza etmek vacip olup bu mesele o kadar hayatîdir ki çok önemli de olsa sünnet namazları, kaza namazının hemen kılınmış olmasına bir engel görüldüğü için bu içtihada gidilmiştir. Dolayısıyla Şafiî mezhebinin görüşünü benimseyenler kaza namazlarını sadece sünnet namazlarını kılarken değil vakitleri müsait oldukça hatırlayacaklar ve elden geldiğince kaza namazı borçlarını ödeme yoluna gideceklerdir. Dolayısıyla, müslümana yakışır şekilde ve ciddi bir mesuliyet şuuruyla boş vakitlerini kaza namazı kılarak değerlendirmeyen, borçlarını hemen ödemek için herhangi bir derdi olmayan bir insanın, kaza kılacağım diye sünnetleri terk etmesi, hassas bir müminlik şuuruyla ne derece ölçülebilir, bunu o insanların takdirine bırakmak gerekir.
Hanefî mezhebinde de kaza namazlarını hemen kılmak vaciptir ancak sünnet namazları kaza namazlarının hemen kılınmasına bir engel değildir ve zaten farz namazı kazaya bırakmış olmakla işlenen hatayı bir de sünnetleri terk etmekle ikiye çıkarmamak benimsenmiştir.