İçindekiler
Özellikle son asırlarda İslâm hakkında yapılan tartışmaların merkezinde kadının yer aldığı görülmektedir. Kadının şahitliği, mirastaki payı, erkekle eşit olup olmaması, evlilikteki konumu, çalışması, boşama hakkı vb. konuların yanında, İslâm’ın erkeklerin birden çok kadınla evlenmelerine izin vermesi de hakkında çokça tartışmanın vuku bulduğu meselelerdendir. Çok evliliğe karşı çıkılmasının temelinde, bu uygulamanın kadın-erkek eşitliğini ortadan kaldırdığı, kadın hak ve hürriyetlerini engellediği, modern hayat tarzının gereklerine uymadığı vb. gerekçeler yer almıştır. Gayrimüslimler, İslâm’a saldırmak için kendilerince bu konu hakkında açık bir kapı bulduklarını zannetmişler, içimizdeki bazı Müslümanlar da gerek iman zâfiyetinden, gerek meselenin hikmet ve maslahatlarını kavrayamamaktan, gerekse Batının kültürel baskısı altında kalmanın verdiği kompleksten dolayı taaddüd-ü zevcât hakkında tenkitlerde bulunmuşlardır. Müslim ve gayrimüslimlerin bu meseleyi dillerine dolamalarına karşılık, eli kalem tutan münevverlerimiz de konu hakkındaki tenkit ve eleştirilere cevap mahiyetinde yazılar kaleme almışlardır. Ancak bunlardan bazılarında, feminist yaklaşımların, Batı medeniyetinin ve yaşanılan çağın sosyal ve kültürel etkisinde kalınarak ifrat ve tefritlere girildiği de olmuştur.
Çok evlilik, Batılılarca genellikle tenkide maruz kalsa da bazı Batılı düşünürler, çok evliliğin sosyal ahlâk ve ekonomik açıdan örnek bir uygulama olduğunu ve Batıdaki çoğu erkeğin tek kadınla yetinmediğinden ahlâksızlıkların ve gayrimeşrû çocukların ortaya çıktığını ileri sürerek bu uygulamayı bu problemler için bir çözüm şekli olarak düşünmüşlerdir. Biz ise bu yazımızda, tarihte çok evliliğe temas ettikten sonra meselenin İslâm hukukundaki yerini, hükümlerini ve şartlarını tespit etmeye çalışacak ve İslâm’ın bu hükmü vaz’ etmesindeki hikmet ve maslahatlara işaret edeceğiz.
Tarihte Çok Evlilik
Çok evlilik bazılarının zannettiği gibi İslâm’la başlayan bir uygulama değildir. İslâmiyet’ten önce Babil, Yunan, İran, Çin ve Hint gibi birçok toplum ve medeniyette görülen çok evlilik, İslâmiyet’ten sonra da diğer medeniyetlerde varlığını sürdürmüştür. Çok evliliğin dince meşru kabul edilmesi İslâm’la vücuda gelmiş de değildir. Çok evlilik, Brahmanizm ve Zerdüştlük gibi Doğu dinlerinde meşru kabul edildiği gibi Yahudilik ve Hristiyanlıkta da onu yasaklayan bir hüküm mevcut değildir. Bilakis, Kitab-ı Mukaddes’te, Hz. İbrahim, Hz. Ya’kûb, Hz. Dâvud ve Hz. Süleyman (aleyhimüsselam) gibi bazı peygamberlerin çok kadınla evli olduklarından bahsedilir. Diğer yandan Hammurabi kanunlarında da çok kadınla evlilik kabul edilmiştir. Bütün bunlar göstermektedir ki taaddüd-ü zevcât müessesesi, dinî olmaktan ziyade sosyal bir mesele olarak eski devirlerden beri birçok toplum ve dinde cari olmuştur.[1]bkz. Ömer Nasuhi Bilmen, “Taaddüd-ü Zevcât”, Sebilürreşad Dergisi, 23/590; Kevser Kamil Ali, “Çok Evlilik”, Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi, 8/365, 366.
Cahiliye döneminde de durum bundan farklı değildi. Taaddüd-ü zevcât Araplar arasında yaygın bir uygulama olup, herhangi bir sayıyla ve ahkâmla sınırlı olmadığından istismara açıktı. Hatta o dönemde erkekler zevceleri üzerinde her türlü hakka malik olduğundan, kadınlar kocalarının vefatıyla, onun vârislerine miras kalıyordu. Cahiliye döneminde çok kadınla evlenmek, daha çok ekonomik imkânlar ve sosyal statüyle ilgili olduğundan güç ve servetin de bir göstergesi sayılıyordu.
İslâm’da Çok Evlilik
Peygamber Efendimiz’in (sallallahu aleyhi ve sellem), Müslüman olarak sahabe saflarına katılanlara dörtten fazla olan eşlerini boşamalarını söylemesi, bu uygulamanın Cahiliyede cari olduğunu göstermektedir. Mesela Kays b. el-Haris, nikâhı altında sekiz kadın varken Müslüman olduğunu, durumu Allah Resûlü’ne (sallallahu aleyhi ve sellem) anlattığında, eşlerinden dört tanesini seçip diğerlerini boşamasını emrettiğini söylemiştir. (Ebû Dâvud, talâk 35.) Gaylân es-Sekafi de Cahiliye devrinde nikâhına aldığı on karısıyla birlikte İslâm’a girmiş ancak Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem), bu eşlerinden dört tanesini seçmesini emretmiştir. (Tirmizî, nikâh 33.) Bunlardan başka, kaynaklarda, Müslüman olduğunda; Nevfel b. Muaviye el-Kinani’nin nikâhı altında beş eşi, Urve b. Mes’ud es-Sekâfi’nin nikâhında on eşi, Safvan b. Ümeyye el-Cumahi’nin nikâhında sekiz eşi bulunduğu ve Efendimiz’in (sallallahu aleyhi ve sellem) bu sahabilere eşlerinden dört tanesini seçmelerini emrettiği rivayet edilmiştir.[2]Adnan Demircan, “Cahiliye ve Hz. Peygamber Döneminde Çok Kadınla Evlilik”, İstem Dergisi, sayı: 2.
Görüldüğü üzere İslâmiyet çok evliliği bidayeten tesis etmemiş yani bir taneden dörde çıkarmamış, bilakis zaten sınırsız bir hâlde cari olan bu uygulamayı dörtle sınırlamış ve ona dair bazı ahkâm ve şartlar koyarak onu ıslah etmiştir. Bu durumu Bediüzzaman Hazretleri özetle şöyle ifade etmiştir:
Dörde kadar evlilik; tabiata, akla, hikmete uygun olmakla beraber, şeriat bir taneden dörde çıkarmamış, sekizden, dokuzdan dörde indirmiştir. Özellikle dört evliliğe öyle şartlar getirmiştir ki bu şartlar gözetildiğinde hiçbir zarar ortaya çıkmaz. Bazı açılardan şer gibi görünse de bu, şerrin en hafifidir. Şerrin en hafifi (ehvenüşşer) ise tam adalet olmasa da mevcut şartlarda uygulanabilen en iyi adalettir (adalet-i izafiye). Kaldı ki insanların her hâlinde yüzde yüz hayır olmaz çünkü bir kısım şerler de söz konusudur. (Bediüzzaman, Münazarat, s. 121.)
Yine Üstad’ın ifadesiyle, İslâm’ın bidayeten tesis ettiği hükümlerde hakiki bir güzellik ve tam bir hayır vardır. Ancak dinin bazı ahkâmı, İslâm’ın geldiği dönemde cari olan bir kısım uygulamaları ta’dile yöneliktir. Kölelik ve taaddüd-ü zevcâtta olduğu gibi bu tür hükümler bütünüyle hayır olmasa da ehvenüşşerdir. İslâm bunları bulundukları bozuk halden kurtararak, insan tabiatına en uygun hâle getirmiştir. Kaldı ki beşerin bütün uygulamalarında mutlak bir hayrın bulunması tecrübe ve realitelere terstir.[3]Bediüzzaman, Münazarat, s. 121.
Burada anlatılmak istenen husus şudur: Taaddüd-ü zevcât, kendine mahsus bazı mahzurları ihtiva edebilir. Ancak bütün zaman ve şartlar göz önüne alındığında temin ettiği fayda ve maslahatlar daha çok olduğu için meşru kılınmıştır. Aslında aynı durum bir yönüyle tek kadınla evlenen insan için de söz konusudur. Yani hiç evlenmemenin de evliliğe nazaran hususi mahiyette üstün yanları bulunabilir. Ancak insanların umumu ve genel ahvali düşünüldüğünde evliliğin gerekliliği hiç kimse tarafından inkâr edilemez. Bu açıdan özellikle içinde yaşanılan kültür ortamıyla, zaman ve şartların etkisinde kalınarak çok evliliği mutlak bir şer gibi görmek doğru değildir. İslâm evrensel bir din olduğu için getirdiği hükümlerde, bütün zamanların ve bütün insanlığın ihtiyaç ve maslahatını esas alır.
Meseleye bu zaviyeden baktığımızda çok evlilikten beklenen bazı faydalar şunlardır: (1) Zina ve fuhşiyatın yayılmasını men etmek, (2) Nüfusun meşru surette artmasını temin etmek, (3) Bazı şartlarda himayesiz kalan kadınlara sahip çıkmak, (4) Kadın nüfusunun arttığı dönemlerde kadınların ırz ve namuslarını muhafaza etmek.[4]Ömer Nasuhi Bilmen, Istılahat-ı Fıkhiyye Kamusu, 2/114. Bu faydalara baktığımızda taadddüd-ü zevcâtın meşru kılınmasındaki temel maksadın, sedd-i zerâi[5]Sedd-i zerâi, günahlara giden yolları kapatarak yaşama ortamını emniyet altına almak demektir. ve maslahat ilkesine dayandığını görürüz. Bazı Batı ülkelerinde evlilik dışından doğan çocuk sayısının evlilik içi doğan çocuk sayısından daha fazla olduğunu ve çok evliliğe karşı çıkılmasına rağmen sayısız kadınla beraber olan insanların yaşadığı toplumlardaki zina ve ahlâksızlığın hangi boyutlara ulaştığını gördüğümüzde veya savaş sonrası bazı ülkelerde ortada kalan yüz binlerce kadının maruz kaldığı sıkıntıları düşündüğümüzde herhalde meselenin hikmetlerini anlamakta güçlük çekmeyiz çünkü İslâm, nesebe çok önem verdiği gibi “Zinaya yaklaşmayın.” (İsrâ Sûresi, 17/32) emriyle de nesebi bozacak bütün yolları kapamaya çalışmıştır.
Burada göz önünde bulundurulması gereken bir diğer husus da İslâmî hükümlerin bir bütünlük içinde değerlendirilmesi gerektiğidir. Çoğu zaman dinî hükümlerin uygulanmasında sıkıntıların çıkması, bu hükümlerin mahiyetinden değil, ortamın İslâm’a göre düzenlenmemesinden kaynaklanmaktadır.
Çok Evliliğin Hükmü
Diğer yandan çok evliliğe karşı çıkılmasının temelinde yatan en önemli sebeplerden birisi de sanki İslâm’ın her erkeğe dört kadınla evlenmeyi emrediyormuş gibi bir anlayışın olmasıdır. Hâlbuki birden fazla kadınla evlenmek, dinî bir mecburiyet yani bir farz veya vacip değil; bir ibaha ve müsaadeden ibarettir.[6]Sabûnî, Tefsir-u Âyâti’l-Ahkâm, 1/397-398. Buna göre her erkek kendi şartlarını ve durumunu gözden geçirerek ikinci evliliği yapmaya kendisi karar vereceği gibi her kadın da evli bir erkekle evlenip evlenmeme hususunda seçim hakkına sahiptir. Dolayısıyla eğer ikinci evliliğin gerçekleşmesiyle her iki taraf için de ortaya çıkması muhtemel bazı zararlar söz konusu olacaksa, bunu en iyi şekilde tespit edecek ve evlilik yapıp yapmamaya karar verecek olan tarafların kendileridir.
Diğer taraftan ister tek evlilik olsun ister çok evlilik, kişilerin durumuna göre evliliğin hükmü değişir. İslâm fıkıhçıları şahsın özel durumunu nazar-ı itibara alarak nikâhın hükmünün değişeceğini söylemişlerdir. Buna göre; mehir ve nafakaya sahip olan bir kimsenin zinadan korunması ancak nikâhlanmak suretiyle olursa evlenmesi farz, nikâhlanmadığında zinaya düşme tehlikesi bir endişe olarak bahis mevzuu ise evlenmesi vacip olur. Bazı fukaha evlenmenin kişiye vacip veya farz olması için karısına zulmedeceği korkusunun bulunmaması gibi bir şart daha ilave etmişler; böyle bir korku bulunması hâlinde o kişinin evlenmesinin mekruh olacağını söylemişlerdir. Aynı şekilde zina korkusu bulunsa bile mehir ve nafakaya sahip olmayan kimsenin evlenmesi de mekruh görülmüştür.[7]Peygamber Efendimiz (s.a.s.) de: يَا مَعْشَرَ الشَّبَابِ! مَنِ اسْتَطَاعَ مِنْكُمُ الْبَاءَةَ فَلْيَتَزَوَّجْ وَمَنْ لَمْ … Okumaya devam et Gerekçe olarak da mehir ve nafakanın kul hakkı olduğu, zinadan kaçınmanın ise Allah hakkı olduğu, bu iki hak karşılaştığında kul hakkının tercih edileceği gösterilmiştir. Ancak böyle bir kimsenin başkalarından borç alma imkânı varsa bunu yapması da mendup ve hatta duruma göre vacip olur zira iffetli ve namuslu kalmak niyetiyle evlenmek isteyen bir kimsenin fakirlikten korkmaması gerektiği âyetle sabittir.[8]İbn Âbidîn, Haşiyet-ü Reddi’l-Muhtâr, 3/6. İtidal hâlinde olan yani harama düşme tehlikesi bulunmayan, malî ve bedenî bir engeli de olmayan bir kimsenin evlenmesi ise sünnet-i müekkededir. Bunun yanında bir kişinin evlendiği takdirde evlilik hukukuna riayet etmeyip, karısına zulmedeceği kesin olarak bilinirse bu kişinin evlenmesi haram, eğer bu bir ihtimal dâhilinde ise evlenmesi mekruhtur.[9]İbn Âbidîn, Haşiyet-ü Reddi’l-Muhtâr, 3/7.
Evet, buradan anlaşılmaktadır ki İslâm’a göre herkes gelişigüzel evlenemeyeceği gibi gelişigüzel ikinci ve üçüncü evliliği yapması da mümkün değildir. Şahısların özel durumlarına göre evliliğin hükmü nasıl değişiyorsa, aynı şekilde birden fazla kadınla evlenmelerinin de hükmü değişecektir. Bazıları için duruma göre bu bir mecburiyet bazıları için ise mekruh veya haram hükmünü alabilir. Buna göre ikinci evliliği yapacak erkeğin malî gücünün kadınların mehir ve nafakalarını karşılamaya yetecek miktarda olması ve bu kişinin âyet-i kerîmede ifade edilen adalet şartına uyması yani eşlerine zulmetme korkusunun bulunmaması gerekir.
Kur’ân’ın Evliliğe Bakışı
Kur’ân-ı Kerîm’de evliliğin hikmet ve faydalarına işaret eden, kadın ve erkeğin birbirlerine karşı haklarından söz eden, eşlerin birbiriyle iyi geçinmelerini tavsiye eden vb. aile müessesesiyle ilgili bir hayli âyet-i kerîme bulunmaktadır. Ancak biz burada sadece konumuzla ilgili birkaç hususa işaret edeceğiz.
Cenâb-ı Hak Nisâ Sûresinde وَعَاشِرُوهُنَّ بِالْمَعْرُوفِ “Onlarla hoşça güzelce geçinin.” (Nisâ Sûresi, 4/19.) buyurarak, aile huzuruna ve iyi geçime dikkat çekiyor. Başka bir âyet-i kerîmede ise: وَمِنْ اٰيَاتِهِۤ أَنْ خَلَقَ لَكُمْ مِنْ أَنْفُسِكُمْ أَزْوَاجًا لِتَسْكُنُۤوا إِلَيْهَا وَجَعَلَ بَيْنَكُمْ مَوَدَّةً وَرَحْمَةً “O’nun varlığının ve kudretinin delillerinden biri de: Kendilerine ısınmanız için size içinizden eşler yaratması, birbirinize karşı sevgi ve şefkat var etmesidir.” (Rum Sûresi, 30/21) buyurmak suretiyle aile içinde bulunması gereken en önemli iki esas olarak “rahmet” ve “meveddet”e işaret ediyor. Âraf Sûresinde de: هُوَ الَّذِي خَلَقَكُمْ مِنْ نَفْسٍ وَاحِدَةٍ وَجَعَلَ مِنْهَا زَوْجَهَا لِيَسْكُنَ إِلَيْهَا “O’dur ki sizi bir tek candan yarattı ve bundan da gönlü kendisine ısınsın/huzur bulsun diye eşini yarattı.” (A’raf Sûresi, 7/189) beyanında bulunarak evlilikten beklenen bir diğer maksat olarak eşler arasındaki samimiyet, sıcaklık, huzur ve sükûnete dikkat çekiliyor.
Buradan anlıyoruz ki evlilikten maksat, eşlerin huzur bulacağı, karşılıklı, saygı, sevgi, muhabbet ve hürmetin olduğu, eşlerin birbirine karşı hüsn-ü muaşeretle muamelede bulunduğu kısaca mümin için bir nevi cennet bahçesi kabul edilebilecek bir yuva vücuda getirmektir. Aynı zamanda Cenâb-ı Hak: وَأَخَذْنَ مِنْكُمْ مِيثَاقًا غَلِيظًا “Hem onlar siz kocalarından hukuklarını gözetme konusunda sağlamca teminat da aldılar.” (Nisâ Sûresi, 4/21) buyurmak suretiyle, evliliği, erkeğin hanımına verdiği önemli ve ciddi bir teminat saymıştır. Elmalılı, buradaki misakın, Allah’ın emri ve Peygamberin sünneti üzere yapılan nikâh akdi ve ahkâmı olduğunu, bunun gereği olarak da erkeğin evlilik devam ettiği sürece karısına karşı güzel bir surette sohbet ve muaşeret etmeyi taahhüt ettiğini ifade etmiştir.[10]Elmalılı Hamdi Yazır, Hak Dini Kur’ân Dili, s. 1321.
Âyet-i kerîmelerin tavsif ettiği evlilik modeli sadece tek evlilikte değil, bundan sonraki yapılacak evliliklerde de geçerli olmalıdır. Eşler arasında güzel geçimin, sevgi ve şefkatin, saygı ve hürmetin bulunması Kur’ânî bir esas olduğuna göre ikinci evlilik yapmayı düşünen bir erkek bunları nazar-ı itibara almak zorundadır yoksa ikinci evlilik yapacak bir kişinin ilk evliliği tehlikeye girecekse, eşleriyle arasında bu Kur’ânî düsturlar ihlal edilecekse, bulunduğu konum itibarıyla ciddi bir itibar kaybına uğrayacaksa, çevresi tarafından suizanların oluşmasına sebebiyet verecekse, bu kişinin dinin bu ruhsatını kullanması doğru değildir. Dolayısıyla meseleyi bazılarının zannettiği gibi sadece şehevî hislere bağlı görmek oldukça eksik ve yanlış bir değerlendirmedir.
Eşler Arasında Adâlet Şartını Temin
Kur’ân-ı Kerîm’de çok evliliğe müsaade eden âyet-i kerîme şu şekildedir:
وَإِنْ خِفْتُمْ أَلَّا تُقْسِطُوا فِي الْيَتَامٰى فَانْكِحُوا مَا طَابَ لَكُمْ مِنَ النِّسَٓاءِ مَثْنٰى وَثُلَاثَ وَرُبَاعَ فَإِنْ خِفْتُمْ أَلاّ تَعْدِلُوا فَوَاحِدَةً أَوْ مَا مَلَكَتْ أَيْمَانُكُمْ ذٰلِكَ أَدْنَٓى أَلَّا تَعُولُوا “Himayeniz altındaki yetim kızlarla evlenince haklarını gözetemeyeceğinizden, adaleti sağlayamayacağınızdan endişe ederseniz, onlarla değil, size helâl olup arzu ettiğiniz diğer kadınlarla iki, üç veya dört hanım olmak üzere evlenin. Eğer bu takdirde de aralarında adaleti gerçekleştirememekten endişe ederseniz, bir kadınla veya elinizin altında olan cariyelerle yetinin. Bu durum, adaletten ayrılmamanız için en uygun olanıdır.” (Nisâ Sûresi, 4/3).
Âyet-i kerîme iki, üç veya dört eş almayı adalet şartına bağlamıştır. Âyet-i kerîmeye göre hanımları arasında adaleti sağlayamamaktan korkan bir kişinin tek kadınla evli kalması vaciptir.[11]Sabûnî, Tefsir-u Âyâti’l-Ahkâm, 1/400; Ayrıca bkz: Cessâs, Ahkâmu’l-Kur’ân, 2/80; 82. Yani, ikinci, üçüncü veya dördüncü evliliği yapmak, bunlar arasında tam bir adalet şartını gerçekleştirmeye bağlıdır. Peygamber Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) de: “Bir kimsenin iki hanımı olur, birine daha fazla meylederse, kıyamet gününde bir tarafı çarpık olarak gelir.” ifadeleriyle meselenin önemine dikkat çekmiştir. (Nesâî, işretü’n-nisâ 3; İbn Mâce, nikâh 47.)
Diğer yandan âyet-i kerîmenin sonunda: ذٰلِكَ أَدْنَۤى أَلاَّ تَعُولُوا “Bu durum, adaletten ayrılmamanız için en uygun olanıdır.” buyrulmak suretiyle, taaddüd-ü zevcât erkeğe ağır bir külfet ve vazife yükleyeceği için eşleri arasında hakka riayet edemeyip adaletsizlikten korkan kimselerin tek kadınla evli kalmalarının veya sahip oldukları cariyelere kanaat etmelerinin, zulüm şaibesinden uzak olduğu için en salim yol olduğu belirtilmiştir.
Fıkıh kitaplarının nikâh bahislerinin “kasm” ve “nafaka” bölümlerinde eşler arasında riayet edilmesi farz olan adaletin nerelerde aranacağı tafsilatıyla anlatılmıştır. Özetle, birden fazla kadını nikâhı altında tutan bir erkek, bunların yaşlı-genç, bakire-dul, eski-yeni veya hasta-sağlıklı gibi vasıflarına bakmadan bunların yanında eşit miktarda kalmalı; sohbet ve hüsn-ü muaşerette aralarında eşitliği gözetmeli; mesken, yeme-içme ve giyim gibi nafaka içinde değerlendirilen aslî ihtiyaçların karşılanmasında da adaletten ayrılmamalıdır. Eğer koca, eşleri arasında adaleti gözetmez ve eşlerden birisi bu durumu mahkemeye şikâyet ederse hâkim, kocaya bir ceza takdirinde bulunarak, bundan sonra ona adaletli davranmayı emreder[12]bkz. Serahsî, el-Mebsût, 5/217-219. hatta Mâlikî ve Hanbelî mezhebine göre eğer koca hâkimin uyguladığı cezaî müeyyideye rağmen ıslah olmazsa, hâkimin eşleri talak-ı bâin ile boşama veya nikâhı feshetme yetkisi vardır.[13]Kevser Kamil Ali, “Çok Evlilik”, Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi, 8/366.
Bütün bunlar şeklî ve zahirî yönden gözetilmesi gereken adalet olup, bunun ötesinde kişi eşlerine karşı kalbî meyillerinden sorumlu değildir çünkü bu, takati aşan bir durumdur. Nitekim Cenâb-ı Hak Nisâ Sûresinde:
وَلَنْ تَسْتَطِيعُۤوا أَنْ تَعْدِلُوا بَيْنَ النِّسَۤاءِ وَلَوْ حَرَصْتُمْ فَلَا تَمِيلُوا كُلَّ الْمَيْلِ فَتَذَرُوهَا كَالْمُعَلَّقَةِ وَإِنْ تُصْلِحُوا وَتَتَّقُوا فَإِنَّ اللّٰهَ كَانَ غَفُورًا رَحِيمًا “Ey kocalar! bütün benliğinizle isteseniz dahi eşleriniz arasında tam adaleti sağlayamazsınız. Öyleyse bir tarafa büsbütün gönlünüzü kaptırıp da öbürünü kocasızmış gibi bir vaziyette bırakmayın. Eğer arayı düzeltir, işlerinizi iyileştirir ve haksızlıktan sakınırsanız, unutmayın ki Allah Gafurdur, Rahîmdir.” (Nisâ Sûresi, 4/129)
buyurarak kalbî temayüllerde tam bir eşitliğin sağlanmasının mümkün olmadığını ifade etmiştir. Hz. Âişe’den nakledildiğine göre Peygamber Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) de eşleri arasında taksimde adaletli davranır ve sonra da şöyle dua ederdi: اَللّٰهُمَّ هٰذَا قَسْمِي فِيمَا أَمْلِكُ فَلَا تَلُمْنِي فِيمَا تَمْلِكُ وَلَا أَمْلِكُ “Allah’ım! Bu benim gücümün yettiği taksim (adalet), gücümün yetmediğinden beni sorumlu tutma.” (Ebû Dâvud, nikâh 37; Hâkim, Müstedrek, 2/204.)
İslâm’ın Çok Evliliğe İzin Vermesinin Hikmetleri
Buna geçmeden önce bir hususun üzerinde durmakta fayda mülahaza ediyoruz. Bazılarının zannettiği gibi taaddüd-ü zevcât İslâm tarihinde bütün erkeklerin başvurduğu bir uygulama değildir. Osmanlı devletinde bile birden fazla kadınla evli olan erkek sayısının en fazla yüzde on olduğu ifade edilmiştir ki bu da on erkekten dokuzunun tek kadınla evli kaldığı anlamına gelir. Yüzde onluk kesimin de çoğu iki kadınla evli kalmıştır.[14]Akgündüz, Bilinmeyen Osmanlı, s. 417, 418. Günümüz İslâm ülkelerinde ise bu oran daha da düşüktür. Bu durum göstermektedir ki İslâm toplumlarında çok evlilik kadınların suiistimal edildiği ve sorumsuzca kullanılan bir kurum değil, geçerli sebeplerin bulunduğu ve ihtiyaç duyulduğu zamanlarda başvurulması gereken bir çare olarak görülmüştür.
Günümüz dünyasını göz önünde bulundurduğumuzda şöyle bir değerlendirme yapmamız da mümkündür: İslâm dünyasında birden fazla kadınla evlenen erkeklerin sayısı, Batı’da kadınlarla evlilik dışı ilişkide bulunan erkeklerden çok daha az olmuştur. Yine dinin bu müsaadesi sayesindedir ki İslâm dünyasında nesebi gayr-i sahih çocuklara rastlanmamış, kadınlar ve çocuklar himayesiz ve kimsesiz bırakılarak başkalarına muhtaç hâle getirilmemiş ve toplumda gayrimeşrû ilişkiler yayılmamıştır.
Diğer yandan tarihin değişik dönemlerinde savaşlar sonucunda kadın nüfusu erkek nüfusuna oranla çok artmıştır. Bir örnek vermek gerekirse, 2. Dünya savaşından sonra Almanya’da kadınların nüfusu erkeklerden 7.300.000 daha fazla idi ve bunların 3 milyonu da duldu. Nitekim savaş sonrasında buna bir çare bulunamadığı için birçok Alman kadın küçük menfaatler karşılığında müttefik güçlerin kötü emellerine alet olmak zorunda kalmıştır. 1948 yılında Münih’te düzenlenen Uluslararası gençlik konferansında, cinsiyet oranlarındaki bu dengesizliğe bir çözüm bulunamaması üzerine katılımcılardan bazılarının poligamiyi (çok evliliği) önermeleri ve bunun konferansın kapanış bildirgesine dâhil edilmesi de dikkat çekicidir.[15]Şerif Muhammed, “İslâm ve Diğer Geleneklerde Kadın”, Yeni Ümit Dergisi, Sayı: 55.
Günümüz dünya toplumlarında da kadın ve erkek nüfusu arasındaki dengenin bozulduğu bir gerçektir. Mesela Amerika’da erkeklerden 8 milyon fazla kadın vardır. Bazı Orta Asya ülkeleriyle, Afrika ülkelerinde veya savaşların görüldüğü Bosna Hersek ve Kosova gibi ülkelerde de benzer bir orantısızlık göze çarpmaktadır. İşte bütün bu durumlarda çok evlilik kabul edilmediği takdirde, mecburen, metreslik, eşcinsellik veya fuhuş gibi gayrimeşrû ilişkiler kabul edilmek zorunda kalınacak ya da kadınlar ömür boyu bekâr kalmaya itilmiş olacaklardır.
Meseleyi kadın ve erkeğin fizikî yapılarının tamamen farklı olması noktasında da düşünebiliriz. Kadınlar erkeklere nazaran daha uzun ömürlüdür. Erkeklerden daha önce bâliğ olurlar ve çocuk sahibi olma yaşları da erkeklerden daha düşüktür. Erkeklerden farklı olarak ayın belli bir kısmını âdetli geçirirler. Hamilelikleri, çocuk doğurmaları ve lohusa olmaları da kendilerine has bir özelliktir. Fizikî olarak erkeklerden daha zayıftırlar. Tek tek bütün bu farklılıkları düşündüğümüzde meselenin hikmetini biraz daha iyi anlayabiliriz.
Diğer taraftan Kur’ân-ı Kerîm: نِسَۤاؤُكُمْ حَرْثٌ لَكُمْ “Eşleriniz sizin nesil yetiştiren tarlanızdır.” (Bakara Sûresi, 2/223) buyurarak kadınların annelik yönlerine dikkat çekerken, Peygamber Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) de: تَزَوَّجُوا الْوَدُودَ الْوَلُودَ فَإِنِّي مُكَاثِرٌ بِكُمُ الْاُمَمَ “Vedûd (çok seven) ve velûd (çok doğuran) olanla evlenin zira ben (kıyamet günü) diğer ümmetlere karşı çokluğunuzla övüneceğim.” (Ebû Dâvud, nikâh 4; Nesâî, nikâh 11) buyurarak ümmetin çokluğunun ehemmiyetine dikkat çekmiştir. Buna göre izdivacın en mühim gayesinin tenasül (neslin artması) olduğunu düşündüğümüzde, çok evliliğin bir hikmetini daha anlamış oluruz.
Son olarak bir hususa daha temas edelim. Günümüz Batı medeniyeti çok evliliği tasvip etmese de bu durum bütün dünya kadınlarının bakış açısını yansıtmaz. Nitekim birçok Afrikalı kadın, kendini yalnız hissettiğinden kocasını tekrar evlenmeye zorlamaktadır. Nijerya’nın bir şehrinde yapılan bir anket sonucuna göre ankete katılan kadınlardan yüzde altmışı kocalarının başka bir kadınla evlenmelerini memnuniyetle karşılamıştır. Aynı şekilde Kenya’daki bir araştırmaya göre 100 kadından 76’sı çok evliliğe olumlu bakmıştır. Aynı ülkenin kırsal kesiminde bu oran daha da artmış ve 27 kadından 25’i çok eşle evliliğin tek eşle evlilikten daha iyi olduğunu düşünmektedir. Amerika’da çok evliliği tatbik eden Mormonlar da[16]1800’lü yıllarda kurulan bir Hristiyan cemaatidir. eşlerden biri diğerine yardım ettiği için bu uygulamanın hem kariyer hem de çocuk bakımı açısından daha ideal bir yol olduğuna inanmaktadırlar.[17]Şerif Muhammed, “İslâm ve Diğer Geleneklerde Kadın”, Yeni Ümit Dergisi, Sayı: 55.
Çok Evlilikte Kadının Durumu
Bazıları taaddüd-ü zevcâtın (çok evliliğin) kadın-erkek eşitliğini ortadan kaldırdığını söyleyerek, kadına da böyle bir hak verilmesi gerektiğini söylemişlerdir. Ancak kadının birden çok erkekle evlenmesine sınırlı birkaç kabile ve toplum dışında tarihte rastlanmadığı gibi günümüzde yapılan anketlerde de kadınların bunu istemedikleri ortaya çıkıyor.[18]bkz. Semra Ulaş, “İslâm’da Çok Kadınla Evlilik”, İslâmî Araştırmalar Dergisi, 6/1. Zira öncelikle kadının psikolojik ve fizikî yapısı böyle bir duruma müsaade etmez. Erkeğe nazaran daha nahif ve narin bir yapıda yaratılan bir kadının dört erkekle evlenmesi, onlara hizmet etmesi, onların ihtiyaçlarını karşılaması aklen de mümkün değildir.
Evliliğin en önemli gayelerinden birisinin tenasül (neslin devam etmesi) olduğunu düşündüğümüzde de bir kadının birden fazla erkekle evliliğinin yanlışlığı anlaşılacaktır çünkü bir kadının bir çocuk doğurması yaklaşık bir seneyi bulmakta ve erken bir dönemde doğurganlık özelliğini kaybetmektedir. Erkekler için ise durum böyle değildir. Onlar ileri yaşlarına kadar çocuk sahibi olabilme özelliklerini devam ettirirler. Dolayısıyla birden fazla erkekle evlenen bir kadın onların çocuk isteklerine de cevap veremeyecektir.
Meseleyi erkek açısından düşündüğümüzde de böyle bir durumun ne kadar kötü olduğu anlaşılır zira fıtraten bozulmamış ve deformasyona maruz kalmamış hiçbir kimse karısını bir başkasıyla paylaşmak istemez. Birden fazla erkekle evli olan bir kadının sahip olduğu yuvada mutluluk ve huzurun bulunması mümkün değildir. Burada çatışma ve rekabet hâkim olur.
Diğer açıdan bu durum İslâm’ın çok önem verdiği ve kendisine miras, evlenme yasağı, velâyet vb. birçok hükmü bağladığı nesebin karışmasına da sebep olacaktır çünkü bu durumda çoğu zaman çocuğun babası karışacak ve ortaya farklı problemler çıkacaktır. Dolayısıyla insan fıtratına aykırı olan böyle bir uygulamayı İslâm’ın câiz görmesi mümkün değildir.
Diğer yandan bir erkeğin ikinci veya üçüncü evliliği yapmasının ilk eşinin hakkını ihlal edeceği ve aralarında kıskançlığa sebep olacağı söylenerek buna karşı çıkılmıştır. İfade etmeliyiz ki İslâm, hükümlerini duygu ve kalbî meyilleri göz ardı etmeksizin akıl ve mantık üzerine bina etmiştir. Toplumun temelini oluşturan aile gibi bir kurumda da aynı durum geçerlidir. Dolayısıyla daha önce de ifade ettiğimiz gibi çok evliliğe müsaade edilmesinde cüzi birtakım zararlar akla gelse de mesele tüm insanlık çapında düşünüldüğünde, kadın ve erkeğin fıtratları nazar-ı itibara alındığında ve evliliğin hikmet ve gayesi olan tenasül açısından meseleye yaklaşıldığında bu konuda itiraza mahal olmadığı görülecektir.
Her kadının evlenme hürriyetine sahip olduğunu ve evli bir erkekle evlenip evlenmeme kararının kadına ait olduğunu söylemiştik. Diğer yandan ikinci evlilikte ilk eşin rızası şart değilse de[19]Bu durum Hanbelî mezhebi dışındaki diğer üç mezhebin görüşüdür. Hanbelî mezhebine göre bir kadın evlilik akdi esnasında kocasının ikinci evliliği yapmamasını şart koştuğunda … Okumaya devam et, her kadın böyle bir ihtimale binaen evlenmeden önce kocasından tefviz-i talak dediğimiz boşama hakkını alarak erkeğin ikinci evliliğini önleyebilir. Bu bir temlik (mülk edindirme) olduğundan kocanın bundan geri dönmesi de mümkün değildir. Bu durumda kadının hakkının ihlal edildiğinden bahsetmek çok doğru bir yaklaşım değildir.
Netice
Evet, İslâm getirdiği ahkâmla, tarihte birçok toplum ve kültürde görülen, Cahiliye döneminde de yaygın bir uygulama olan çok evliliği ta’dil ve ıslah etmiş, onu belli bir sayıyla sınırlamış ve eşler arasında adalet ve müsavatın gözetilmesini isteyerek hukukî bir çerçeve altına almıştır. İslâm’ın çok evlilikle ilgili hükmü, bir emir olmaktan ziyade, belli hikmet ve maslahatlara mebni bir izin mahiyetindedir. İçinde yaşadıkları kültür ortamının etkisiyle çok evliliği tenkit edenlerin, bu tenkitlerinde haksız oldukları açıkça ortaya çıkmıştır çünkü meseleyi doğru anlayabilmek için bütün zamanları ve bütün insanlığın durumunu göz önünde bulundurmalı, kadın ve erkek yapısını nazar-ı itibara almalı, izdivaçtaki maksadı kavramalı ve toplum realiteleri göz ardı edilmemelidir. Mesele umumi planda böyle olmakla birlikte, ikinci evlilik dinin ideal olarak bize takdim ettiği bir evlilik modeli olmaktan ziyade, ehven-i şer olarak vaz’ eylediği bir uygulamadır. Dolayısıyla dinin bu ruhsatından faydalanmak isteyen kişilerin, buna ihtiyaç olup olmadığını, ilk evliliklerinin selameti ve çevrenin tepkisini iyi değerlendirmeleri ve özellikle tek evliliğin yaygın bir uygulama hâline geldiği yerlerde daha dikkatli olmaları gerekir.
Kaynak: Kadın ve Aile İlmihali
Dipnotlar
⇡1 | bkz. Ömer Nasuhi Bilmen, “Taaddüd-ü Zevcât”, Sebilürreşad Dergisi, 23/590; Kevser Kamil Ali, “Çok Evlilik”, Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi, 8/365, 366. |
---|---|
⇡2 | Adnan Demircan, “Cahiliye ve Hz. Peygamber Döneminde Çok Kadınla Evlilik”, İstem Dergisi, sayı: 2. |
⇡3 | Bediüzzaman, Münazarat, s. 121. |
⇡4 | Ömer Nasuhi Bilmen, Istılahat-ı Fıkhiyye Kamusu, 2/114. |
⇡5 | Sedd-i zerâi, günahlara giden yolları kapatarak yaşama ortamını emniyet altına almak demektir. |
⇡6 | Sabûnî, Tefsir-u Âyâti’l-Ahkâm, 1/397-398. |
⇡7 | Peygamber Efendimiz (s.a.s.) de: يَا مَعْشَرَ الشَّبَابِ! مَنِ اسْتَطَاعَ مِنْكُمُ الْبَاءَةَ فَلْيَتَزَوَّجْ وَمَنْ لَمْ يَسْتَطِعْ فَعَلَيْهِ بِالصَّوْمِ فَإِنَّهُ لَهُ وِجَاءٌ “Ey gençler topluluğu! Sizden evliliğin külfetlerini yerine getirmeye gücü yeten evlensin. Kimin buna gücü yetmezse oruç tutsun zira oruç kişiyi korur.” (Buhârî, savm 10) buyurarak bu hususa dikkat çekmiştir. |
⇡8 | İbn Âbidîn, Haşiyet-ü Reddi’l-Muhtâr, 3/6. |
⇡9 | İbn Âbidîn, Haşiyet-ü Reddi’l-Muhtâr, 3/7. |
⇡10 | Elmalılı Hamdi Yazır, Hak Dini Kur’ân Dili, s. 1321. |
⇡11 | Sabûnî, Tefsir-u Âyâti’l-Ahkâm, 1/400; Ayrıca bkz: Cessâs, Ahkâmu’l-Kur’ân, 2/80; 82. |
⇡12 | bkz. Serahsî, el-Mebsût, 5/217-219. |
⇡13 | Kevser Kamil Ali, “Çok Evlilik”, Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi, 8/366. |
⇡14 | Akgündüz, Bilinmeyen Osmanlı, s. 417, 418. |
⇡15, ⇡17 | Şerif Muhammed, “İslâm ve Diğer Geleneklerde Kadın”, Yeni Ümit Dergisi, Sayı: 55. |
⇡16 | 1800’lü yıllarda kurulan bir Hristiyan cemaatidir. |
⇡18 | bkz. Semra Ulaş, “İslâm’da Çok Kadınla Evlilik”, İslâmî Araştırmalar Dergisi, 6/1. |
⇡19 | Bu durum Hanbelî mezhebi dışındaki diğer üç mezhebin görüşüdür. Hanbelî mezhebine göre bir kadın evlilik akdi esnasında kocasının ikinci evliliği yapmamasını şart koştuğunda koca bu şarta uymak zorundadır. (Hirakî, Metnu’l-Hirâkî, 1/101). |