Allah (celle celâluhû), bütün kâinatı baş döndürücü bir güzellikte yarattığı gibi bu kâinatın en câmi meyvesi olan insanı da en güzel bir surette var etmiştir. Nitekim âyet-i kerîmede: لَقَدْ خَلَقْنَا الْإِنْسَانَ فِٓي أَحْسَنِ تَقْو۪يمٍ “Biz insanı en mükemmel surette yarattık.” (Tin Sûresi, 95/4) buyrulmaktadır. Tefsircilerimiz bu âyetteki, “Ahsen-i takvim/en güzel şekilde, tam kıvamında” ifadesinin, manevî güzellik manasına gelebileceği gibi fizikî güzellik şeklinde de anlaşılabileceğini söylemişlerdir.
Böyle bir girişten sonra bu yazıda ele almak istediğimiz konuya gelelim. Günümüzde makyajın özellikle kadınlar arasında çok yaygınlaştığını görüyor, hatta erkeklerin bile kendilerine göre makyaj yapmaya başladıklarına şahid oluyoruz.
Fransızca “maquillage” kelimesinden Türkçe’ye geçen makyaj kelimesi; “yüzü güzelleştirmek için boyama, yüz boyama, yüz bakımı” gibi manalara gelmektedir. Her şeyin orta yolunu bizlere gösteren İslâmiyet, Allah’ın yaratılıştan insana vermiş olduğu güzelliklerini gösterme manasına gelen süs, makyaj, takı ve güzel giyimi belli kayıtlarla mubah kılarken, Allah’ın bizlere takdir buyurduğu fıtratı bozmaya yönelik süs ve makyaj türlerini ise yasaklamıştır. Şeytan, Allah’a karşı geldiği o ilk anda, insanların bu türlü fıtratı bozucu şeylere kalkışacağını söyler ve bu konudaki rolünü şöyle ifade eder: وَلَاٰمُرَنَّهُمْ فَلَيُغَيِّرُنَّ خَلْقَ اللّٰهِ “Şüphesiz onlara (insanlara) emredeceğim de Allah’ın yarattığını değiştirecekler” (Nisâ Sûresi, 4/119).
Makyajın yapılış gayesi, süslenmek ve dikkat çekmektir. Makyaj yapan kadın, başta başkalarının dikkatini çekmek için yapmasa ve sadece kendimi güzel görmek istiyorum dese bile, netice itibarıyla makyaj, özellikle erkeklerin dikkatini çeken bir unsurdur. Yani, başta mesele -muhâl farz- günah olmasa bile, netice itibarıyla insanı günaha itmektedir. Kaldı ki her süslenen insan, mutlaka başkalarını mülahaza dairesine alarak süslenir ve az veya çok güzel görünme isteğini ortaya koyar. Yukarıda da belirttiğimiz gibi güzellik duygusu fıtrîdir ve Allah’ın istediği istikamette kullanılırsa sevap kazandırır, tersi olursa, günahların bir davetçisi hâline gelir.
İnsanda ve özellikle kadında fıtrî olan güzel görünme hissi, dinimiz tarafından -bütün duygularda olduğu gibi- tadil edilmiş ve bir kadının nerede ve kime karşı süsleneceği açıklanmıştır. Buna göre bir kadının süslenmesi iki şekilde olur: Birincisi, ev içinde. Yani kocası için süslenmesi, ona güzel görünmesi ve onu cezb etmesi. Bu maksatla süslenen bir kadın, kocasını günahlara girmekten alıkoyacağından sevap kazanır zira bu hâliyle o, kocasının aklını ve duygularını dışarıdan içeriye, sokaktan eve çevirmektedir. İkincisi, ev dışında. Yani başkaları düşünülerek yapılan süslenme ve makyaj.
Makyajla Gelen Günahlar
Kadının dışarıda makyajlı hâlde bulunması, beraberinde bazı günahlara yol açar:
- Başkalarını kendisine baktırarak günaha sokma,
- Olduğundan başka görünerek insanları aldatma,
- Allah’ın verdiği sureti ve vücudu beğenmeme manasına gelen şekil değişikliklerine girme.
Evet, İslâm, süslenip güzel görünmeye karşı değildir. Sadece insandaki bu duyguyu, günah işlemeye, duyguların bulanmasına ve insanlar arası kargaşaya sebebiyet vermeyecek şekilde sınırlandırmıştır. İslâmiyet’in hoş görmediği nokta, keyfe kâfi olan meşru dairenin dışına çıkarak sadece kendisini değil başka insanları da günaha sevk edecek ve onların içerisinde bazı olumsuz fikirleri harekete geçirecek şekilde süslenmektir.
Asr-ı saadette bu konuda bazı tedbirler alınmış ve camide namaz gibi önemli bir ibadette dahi kadının süslenmesi ve koku sürünmesi, bir engel olarak görülmüştür. Peygamberimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuşlardır: أَيُّمَا امْرَأَةٍ أَصَابَتْ بَخُورًا فَلَا تَشْهَدْ مَعَنَا الْعِشَاءَ الاْٰخِرَةَ “Kendisine buhur (koku) değen kadın sakın bizimle yatsı namazına katılmasın” (Müslim, salât 143; Ebû Dâvud, tereccül 7).
Bir kadının kokular sürünerek dışarıya çıkmasının ne manaya geleceğini şu ikaz edici beyanlarıyla Peygamber Efendimiz’den (sallallahu aleyhi ve sellem) öğreniyoruz: كُلُّ عَيْنٍ زَانِيَةٌ وَالْمَرْأَةُ إِذَا اسْتَعْطَرَتْ فَمَرَّتْ بِالْمَجْلِسِ فَهِيَ كَذَا وَكَذَا يَعْن۪ي زَانِيَةً “Her göz zina eder. Kadın koku sürünür sonra da erkeklerin bulunduğu bir topluluğa uğrarsa o da zina işlemiş olur” (Tirmizî, edeb 35; Ebû Dâvud, tereccül 7).
Bu konuda insan, “Başkasının benim yüzümden günaha girmesi beni ilgilendirmez. Ben güzel görünmeyi seviyorum ve süsleniyorum. Herkesin günahı kendine” diyemez zira bir günaha sebep olan, o günahı işlemiş gibi olur.
Bugün, yapılan masraflı süslemelere göre insanlara değer verilebilmektedir. İnsanlık adına çok acı olan bu durum, insanı insan yapan vasıfların bir tarafa bırakılmasına ve neticede değerlerin alt üst olmasına sebebiyet veren hususlardan birisidir. İnsanların şehevî duygularını tahrik etmek, haram olan usullerle insanların teveccühünü kazanmaya çalışmak, kendini güzel bir vasıfla ve fikirle değil de şekille ifade etmeye çalışmak, insanların bizi sağlıklı şekilde değerlendirmelerine mâni olmak yani onları aldatmak vs. hepsi başlı başına birer günahtır ve işte makyaj bu tür günahları içinde barındırmaktadır.
Bu arada, makyajda kullanılan boyaların, parfümlerin ne içerdiği de ayrı bir mesele. Maalesef, çoğunun hangi maddeden ve nasıl yapıldığını, içinde ne gibi katkılar barındırdığını bilmiyoruz fakat bilmediğimiz şeyleri kullanmakta da mahzur görmüyoruz!
Aslında Kur’ân’ı rehber edinen ve O’nun emrine âmâde olan cennete talip kadınlar için şu âyet ne kadar güzel bir uyarıcı ve mürşiddir:
Mümin kadınlara da bakışlarını kısmalarını ve edep yerlerini açmaktan ve günahtan korumalarını söyle. Yine söyle ki mecburen görünen kısımları müstesna olmak üzere, ziynetlerini teşhir etmesinler. Başörtülerini yakalarının üzerini kapatacak şekilde örtsünler. Zînet takılan yerlerini kocaları, babaları, kocalarının babaları, oğulları, üvey oğulları, erkek kardeşleri, erkek kardeşlerinin oğulları, kız kardeşlerinin oğulları, mümin kadınlar, ellerinin altında bulunanlar (köleler), erkeklikten kesilip kadınlara ihtiyaç duymayan hizmetçileri veya henüz kadınların mahrem yerlerini anlamayan çocuklar dışında kimseye göstermesinler. Saklı zînetlerine dikkat çekmek için ayaklarını da vurmasınlar! Ey müminler! Hepiniz toptan Allah’a tevbe ediniz ki felâha eresiniz!. (Nur Sûresi, 24/31).
Bu âyet-i kerîme bir Müslüman kadının Allah’ın kendisine vermiş olduğu ziynetleri ve ziynet takılan yerleri, hangi sınırlar içerisinde ve kimlere karşı muhafaza etmesi gerektiğini açık ve seçik olarak belirtmiştir.
Kaynak: Kadın ve Aile İlmihali