İslâm’ın zekât mükellefiyetini değerlendirirken onu, diğer prensiplerinden bağımsız düşünmeye imkân yoktur. O, ancak kendi içindeki bütünlükle birlikte değerlendirildiğinde topluma saadet ve refah getirmektedir. Zira zekâtı farz kılan ve onun dışındaki diğer sadaka türünden ‘verme’leri teşvik eden unsurlar bilinmeden işin detaylarını kavramaya imkân yoktur.
İslâm, kişinin kendi öz benliğinden fedakârlıkta bulunmasını teşvik eden bir dindir. Zira her şey maddeden ibaret olmazken insan da sadece dünya hayatıyla sınırlı bir varlık değildir. Onun dünya hayatında bir kısım ihtiyaçları olduğu gibi, dünya sonrasındaki ebedî hayatında da ihtiyaç duyacağı şeyler vardır. Konuya bu açıdan bakıldığında, maddî olanların yanında manevî değerlerin varlığı ayrıca dikkat çekmektedir. Bu manevî değerleri kazanmanın genel adına ‘sevap’ diyebiliriz. Sevap ise, dünya hayatında yapılan güzel hareketlerin, ölüm sonrası ebedî âlemde kazanca dönüştürülmesinin adıdır.
Konuyu zekât açısından değerlendirdiğimizde İslâm’ın, ‘verme’ yönünde ciddî bir teşvikinin olduğu karşımıza çıkmaktadır. Neredeyse o, vermeyi müntesiplerinde bir ahlâk haline getirmeyi hedeflemekte ve bütün vermelerin karşılığını bizzat Allah’ın mükâfata çevireceğini vaad etmektedir. Onun öğretileri içinde cimrilik, insanı Allah’tan, cennetten uzaklaştıran bir unsur iken, cömertlik kişiyi Allah’a ve cennete yaklaştıran en önemli hususlardandır.[1]Bkz. Nisa, 4/29; Teğabun, 64/16; Al-i İmran, 3/180; Tirmizi, birr, 40; Ebu Davud, zekât, 46; Kenzü’l-Ummal, 6/347
Dolayısıyla mü’min, digergâmdır. Toplumun selâmeti adına kardeşlerine maddî katkıda bulunmayı alışkanlık haline getiren bir mü’min, yeri geldiğinde canını bile verebilecek bir inanca sahiptir. Bir yönüyle bu, mal ve can verilerek ebedî cenneti elde etmenin adıdır.
Cömertliğin önünde iki temel engel bulunmaktadır. Bunlardan biri, şeytanın insanı fakirlikle korkutup vermekten alıkoymaya çalışması, diğeri de cimriliktir.[2]Bir ayette konuyla ilgili olarak şöyle denilmektedir: ‘Şüphesiz Şeytan, sizi fakirlikle korkutur ve size fuhşiyatı emreder. Allah ise size katından bir mağfiret ve bir lütuf vaat eder. … Okumaya devam et Her iki hastalığın ilâcı da yine İslâm’ın bünyesinde mevcuttur.
Tedavide en önemli unsur imandır ve inanan bir insan için de, Rabbinin istekleri birinci derecede öneme haizdir. Allah ise, Yüce Beyanında her fırsatta ‘İnfak edin’ diyerek cömertliği teşvik etmekte[3]Kur’an’da ‘infak edin’ diye başlayan birçok ayet vardır ve bunların hepsi, hemen her fırsatta inanan bir insanın tasaddukta bulunmasını teşvik etmektedir. Örnek olması … Okumaya devam et; Resulüllah da, bir taraftan aynı noktaya sürekli vurgu yaparken[4]Buharî, deavat, 11; Ebu Davud, edeb, 100; Tirmizi, birr, 40; Müsned, 1/136; Kenzü’l-Ummal, 6/571; İbn Sa’d, tabakat, 2/152; İbn Kesir, bidaye, 6/63. diğer yandan da pratikte bizzat uygulamasını göstermektedir.[5]Buharî, bed’ü’-vahy, 5, 6; Müslim, fezail, 48, 50, 57; Müsned, 6/465; İbn Hişam, sire, 4/135; İbn Hacer; isabe, 2/187; İbn Kesir, bidaye, 6/63. Dini omuzlarında dünyaya taşıyan Sahabe’lerin durumu da bu merkezdedir.[6]Başta Hz. Ebu Bekir, Hz. Ömer, Hz. Osman, Hz. Ali ve Hz. Hatice validemiz olmak üzere genelde sahabenin cömertliğiyle ilgili olarak en temel kaynaklarda birçok detay bulunmaktadır. Genelde … Okumaya devam et
Varlık adına her şey, Allah’ın ihsanından ibarettir. Dolayısıyla inanan bir insan, elindeki değerleri ‘ver’ denilen yerlere verirken, bu ihsana karşılık bir ihsanla mukabelede bulunmakta ve inandığını pratikte de göstermiş olmaktadır. Aynı zamanda her bir ihsan, yeni bir ihsana davetiyedir. Bu ise, veren insanın sürekli ihsan-ı ilahi ile lütuf kuşağında yaşamasını beraberinde getirmektedir.
Kaynak: Bir Müslümanın Yol Haritası
Dipnotlar
⇡1 | Bkz. Nisa, 4/29; Teğabun, 64/16; Al-i İmran, 3/180; Tirmizi, birr, 40; Ebu Davud, zekât, 46; Kenzü’l-Ummal, 6/347 |
---|---|
⇡2 | Bir ayette konuyla ilgili olarak şöyle denilmektedir: ‘Şüphesiz Şeytan, sizi fakirlikle korkutur ve size fuhşiyatı emreder. Allah ise size katından bir mağfiret ve bir lütuf vaat eder. Allah her şeyi ihata eden ve her şeyi bilendir.’ (Bakara, 2/268) Cömertliği ön plana alıp cimriliğe tavır alma anlamında Kur’an ve Hadislere bakıldığında konuyla ilgili birçok emir, tavsiye ve uygulamayla karşılaşılmaktadır. Örnek olması açısından bkz. Leyl, 92/5-11; Teğabün, 64/16; Buharî, mezalim, 8; tevhid, 23; Müslim, zekât, 63, 64, 87; birr, 57; Tirmizi, zekât, 23; birr, 35, 83; Müsned, 6/346, 354. |
⇡3 | Kur’an’da ‘infak edin’ diye başlayan birçok ayet vardır ve bunların hepsi, hemen her fırsatta inanan bir insanın tasaddukta bulunmasını teşvik etmektedir. Örnek olması açısından bkz. Bakara, 2/43, 83, 110, 177, 254; Maide, 5/55; Tevbe, 9/71; İbrahim, 14/31; Meryem, 19/31, 55; Enbiya, 21/73; Hacc, 22/35, 41, 78 vb. |
⇡4 | Buharî, deavat, 11; Ebu Davud, edeb, 100; Tirmizi, birr, 40; Müsned, 1/136; Kenzü’l-Ummal, 6/571; İbn Sa’d, tabakat, 2/152; İbn Kesir, bidaye, 6/63. |
⇡5 | Buharî, bed’ü’-vahy, 5, 6; Müslim, fezail, 48, 50, 57; Müsned, 6/465; İbn Hişam, sire, 4/135; İbn Hacer; isabe, 2/187; İbn Kesir, bidaye, 6/63. |
⇡6 | Başta Hz. Ebu Bekir, Hz. Ömer, Hz. Osman, Hz. Ali ve Hz. Hatice validemiz olmak üzere genelde sahabenin cömertliğiyle ilgili olarak en temel kaynaklarda birçok detay bulunmaktadır. Genelde bunların çoğu, faziletlerinin anlatıldığı yerlerde yoğunlaşmakla birlikte o günkü şartlar ve tarihi sürecin ifade edildiği eserlerde de yer almaktadır. Örnek olması bakımından bkz. Müslim, eşribe, 140; Ebu Nuaym, hilye, 1/130; Taberi, tarihü’l-Ümem, 4/252; İbn Kesir, Bidaye, 3/158, 159. |