Alışverişte Hile Yapmak
Bir alışveriş, tarafların karşılıklı ve birbirine uygun irade beyanlarıyla yani icap ve kabul ile kurulur. Fakat zahirde ortaya konulan irade beyanının içteki gerçek iradeye de mutabık olması gerekmektedir. Ne var ki bazı durumlarda içteki irade ile irade beyanı arasında uyumsuzluk ortaya çıkabilmektedir. Bu uyumsuzluk bazı durumlarda iradi olurken bazı durumlarda ise gayr-i iradi olmaktadır. Gayr-i iradî ortaya çıkan ve akdin neticelerini olumsuz etkileyen irade bozukluğu üç şekilde ortaya çıkmaktadır. Bunlar, hile, ikrah ve hatadır. Bunlar içinde en önemli olanı da hiledir. Genel itibarıyla hile konusu fıkıh kitaplarında, tedlis, tağrir, gışş ve hilâbe gibi başlıklar altında ele alınmıştır.
Hile, bir şahsı hukukî işlem yapmaya sevk etmek için onda bile bile yanlış bir kanaat uyandırmak veya zaten mevcut bulunan yanlış bir kanaati devam ettirmek için yapılan davranış olarak tarif edilmiştir.[1]Abdüsselam Arı, “Fıkıh Açısından Sözleşmelerde Karşı Tarafı Yanıltma (Hile)”, İ. Ü. İlahiyat Fakültesi Dergisi, 1999, sayı: 1, s. 248. Görüldüğü gibi hile bulunan bir alışverişte karşı taraf aldatılmakta ve büyük bir ihtimalle razı olmayacağı bir fiyatla razı olmayacağı bir malı almaya sevk edilmektedir.
Bu sebeple, alışverişte hile yapmak haram ve kötü bir davranış olduğu gibi dünyevî ve uhrevî bir sorumluluk da doğurmaktadır. Nitekim hile yapan şahsın, tazir cezasına çarptırılacağı İslâm hukukçularınca kabul edilen bir hüküm olmuştur. Öte yandan alışverişte yapılan bir hile bazı durumlarda akdi batıl veya fasit kılmakta bazı durumlarda ise zarara uğrayan tarafa muhayyerlik veya uğradığı zararı tazmin hakkı vermektedir. Zira Kur’an-ı Kerim, akitlerin karşılıklı rızaya dayanması gerektiği ilkesini getirirken (Nisâ Sûresi, 4/29), Peygamber Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem) de مَنْ غَشَّنَا فَلَيْسَ مِنَّا “Bizi aldatan bizden değildir.”(Tirmizî, Büyû’ 74; Ebû Dâvud, Büyû’ 50) beyanlarıyla başkalarını aldatmayı nehyetmiştir. Aynı şekilde Nebiyy-i Ekrem Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem) alışverişlerde aldandığından şikayet eden bir sahabeye de şu tavsiyede bulunmuştur: فَاِذَا بَايَعْتَ فَقُلْ لَا خِلَابَةَ “Alışveriş yaptığın zaman ‘Hile yok.’ de.” (Buharî, Büyû’ 48; Müslim, Büyû’ 48.).
Hilenin farklı çeşitleri vardır. Yapılan bir fiil veya söylenilen bir sözle karşı taraf aldatılabileceği gibi, bazı durumlarda susmayla da hile yapılabilir. Fiilî hilenin de iki şekli vardır: Birincisi satışa konu olan bir malın ayıbını gizleyerek onu ayıpsız gibi göstermek, ikincisi de karşı tarafta, söz konusu malın, olduğundan daha kıymetli olduğu vehmini uyarmak için onda bir kısım değişiklikler yapmaktır. İlkine misal olarak, boyamak suretiyle eski bir elbise veya eşyayı yeni gibi göstermek ya da bir arabanın kilometresini düşürerek onu daha az kullanılmış gibi göstermek verilebilir.
Bu tür hileler, malı değerinden daha fazlaya satabilmek için, karşı tarafı sözleşmenin konusu hakkında hataya düşürmekte ve onda yanlış bir kanaat uyandırmaktadır. Müşteri şayet gizlenmiş olan bu ayıplardan haberdar olsaydı, ya bu alışverişi yapmayacak veya daha düşük bir fiyat verecekti. Dolayısıyla İslâm hukukçuları böyle bir hileden zarar gören tarafa ayıp muhayyerliği hakkı vermiş ve istediği takdirde onun akdi feshedebileceğini söylemişlerdir.[2]Abdüsselam Arı, “Fıkıh Açısından Sözleşmelerde Karşı Tarafı Yanıltma (Hile)”, İ. Ü. İlahiyat Fakültesi Dergisi, 1999, sayı: 1, s. 250-251; Mustafa Ahmed ez-Zerkâ, … Okumaya devam et
Fıkıh kitaplarında fiilî hilenin ikinci kısmıyla ilgili karşımıza çıkan başlıca misal, hayvanı çok sütlü göstermek için memelerini bir torba ile bağladıktan sonra onu birkaç gün sağmadan bekleterek satmaktır. Nitekim musarrat hadisi diye meşhur olan bir rivayette Allah Resûlü (sallallâhu aleyhi ve sellem) bu tür bir muameleyi yasaklamıştır (Buharî, Büyû’ 64; Müslim, Büyû’ 7; Ebû Dâvud, Büyû’ 48; Tirmizî, Büyû’ 29).
Satacağı bir malın kaliteli olan kısmını üste kötüsünü ise alta koymak suretiyle yapılan satışı da buna misal gösterebiliriz. Cumhur-ı ulemaya göre böyle bir alışverişte hileden zarar gören tarafın, anlaşılan fiyatı ödeyerek malı teslim alma veya akdi feshetme konusunda tercih hakkı vardır. Hanefilerden İmam Âzam ve İmam Muhammed ise böyle bir satışı bağlayıcı görmüş fakat müşterinin hile sebebiyle uğradığı zararı karşı taraftan talep etme hakkının bulunduğunu söylemişlerdir.[3]Saffet Köse, “Hile”, DİA, 18/28; Ömer Nasuhi Bilmen, Hukuk-ı İslâmiyye ve Istılahat-ı Fıkhiyye Kamusu, 6/80-81
Hilenin bir diğer çeşidi olan sözlü hile de kendi içinde, neceş ve yalan beyan olmak üzere ikiye ayrılmıştır. Neceş müstakil bir başlık altında ele alındığı için burada onun üzerinde durulmayacaktır. Yalan beyan ise, bazen maliyet bazen de piyasa fiyatları hakkında ortaya çıkar. Güven esasına dayanan satışlarda (murabaha, vadîa, tevliye) satıcının maliyet fiyatını doğru olarak söylemesi gerekir.
Bu konuda söylenecek bir yalan, karşı tarafa yapılan bir hıyanet ve sözlü bir hile kabul edilmiş ve caiz görülmemiştir. Böyle bir alışverişin hükmüne gelince bu, sahih kabul edilmiş fakat zarar gören tarafa fesih veya karşı tarafa zararı telafi ettirme hakkı verilmiştir. Telekku’r-rukban olarak isimlendirilen satışlarda ise, piyasa fiyatları önem kazanmakta ve bu konuda söylenecek bir yalan hile kabul edilmektedir. Hanbelî ve Şafiî fakihleri böyle bir sözleşmeyi bağlayıcı görmemişlerdir.
Son olarak satıcının muhatabını aldatmak için alışverişe konu olan mal hakkında bildiği bir ayıbı gizlemesi de susma şeklindeki hileyi oluşturur. Zira bununla satıcı, malın ayıpsız olduğu yönünde karşı tarafta bulunan kanaati devam ettirmekte ve böylece onu aldatmaktadır. Hiç şüphesiz bir kişinin sattığı malın ayıplarını gizlemesi haramdır. Çünkü Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem) konuyla ilgili bir hadis-i şeriflerinde şöyle buyurmuştur: “Müslüman, Müslümanın kardeşidir. Müslüman kardeşine ayıplı bir mal satan hiçbir Müslüman, aybı o kardeşine açıklamadıkça bu satış helâl olmaz.”(İbn Mâce, Ticârât 45).
Ebû Hureyre’nin naklettiği başka bir rivayette ise Allah Resûlü (sallallâhu aleyhi ve sellem) satışa arzedilen bir buğday yığının yanına uğramış ve elini onun içine sokmuştu. Parmaklarının ıslanması üzerine, buğday sahibine bunun sebebini sormuş ve o da, yağan yağmur neticesinde onun bu hâle geldiğini haber vermişti. Bunun üzerine Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem), “İnsanların görmesi için onu buğdayın üst tarafına koysaydın ya!” buyurduktan sonra şu umumî ikazı yapmıştır: مَنْ غَشَّنَا فَلَيْسَ مِنَّا “Bizi aldatan bizden değildir.”(Tirmizî, Büyû’ 74; Ebû Dâvud, Büyû’ 50). Susma şeklinde yapılan bir hileli alışveriş de, bundan zarar gören taraf açısından bağlayıcı görülmemiştir. Yani istediği takdire kişi bu alışverişi feshedebilir.[4]Abdüsselam Arı, “Fıkıh Açısından Sözleşmelerde Karşı Tarafı Yanıltma (Hile)”, İ. Ü. İlahiyat Fakültesi Dergisi, 1999, sayı: 1, s. 250-261.
Hile yüzünden akdin feshedilebilmesi için genel itibarıyla şu şartlar ileri sürülmüştür: Aldatılan kişi hileden haberdar olmamalı, hile satım sözleşmesinin yapılmasına ve fiyata tesir edecek ölçüde önemli olmalı, aldatılan kişi bundan haberdar olduktan sonra rızaya delâlet edecek tasarruflarda bulunmamış olmalı ve hile kasıtlı olarak yapılmış olmalıdır.[5]Saffet Köse, “Hile”, DİA, 18/28
Dipnotlar
⇡1 | Abdüsselam Arı, “Fıkıh Açısından Sözleşmelerde Karşı Tarafı Yanıltma (Hile)”, İ. Ü. İlahiyat Fakültesi Dergisi, 1999, sayı: 1, s. 248. |
---|---|
⇡2 | Abdüsselam Arı, “Fıkıh Açısından Sözleşmelerde Karşı Tarafı Yanıltma (Hile)”, İ. Ü. İlahiyat Fakültesi Dergisi, 1999, sayı: 1, s. 250-251; Mustafa Ahmed ez-Zerkâ, el-Medhalü’l-fıkhiyyi’l-âmm,1/464-465 |
⇡3 | Saffet Köse, “Hile”, DİA, 18/28; Ömer Nasuhi Bilmen, Hukuk-ı İslâmiyye ve Istılahat-ı Fıkhiyye Kamusu, 6/80-81 |
⇡4 | Abdüsselam Arı, “Fıkıh Açısından Sözleşmelerde Karşı Tarafı Yanıltma (Hile)”, İ. Ü. İlahiyat Fakültesi Dergisi, 1999, sayı: 1, s. 250-261. |
⇡5 | Saffet Köse, “Hile”, DİA, 18/28 |