Kabzdan/Malı Teslim Almadan Önce Satış
İslâm hukukunun alışverişle ilgili getirdiği hükümlerden bir diğeri de, malın elde edildikten sonra satılmasıdır. Bir malın fiilen teslim alınmasına kabz denir. Bir mal, satın alınmış olsa bile, henüz alıcı tarafından kabzedilmedikçe bir başkasına satılamaz. Allah Resûlü (sallallâhu aleyhi ve sellem) bir hadis-i şeriflerinde, لَا تَبِعْ طَعَامًا حَتَّى تَشْتَرِيَهُ وَتَسْتَوْفِيَهُ buyurmak suretiyle, satın alınıp tastamam ele geçirinceye kadar yiyecek maddelerinin satışını yasaklamıştır (Nesâî, Büyû’ 55).
Malikîler, bu hadis-i şeriften hareketle, kabzedilmeden satış yasağını sadece yiyecek maddeleriyle sınırlı tutarken Şâfiîler, böyle bir satışta garar ve haksız kazanç bulunmasından hareketle hiçbir malın kabz öncesi satışını caiz görmemişlerdir. Hanbeli fakihlerine göre ise hadislerde ölçüm işlemine vurgu yapıldığından, sadece mislî malların kabzdan önce satışı yasaktır. Hanefi mezhebine gelince, onlar da mebi’in kabzdan önce helâk olabileceği ihtimali nedeniyle böyle bir satışta garar bulunduğunu ifade etmiş ve bu tür bir satışı fasit görmüşlerdir. Ne var ki, Hanefilere göre gayr-i menkul malların kabzdan önce satışı istihsanen caiz görülmüştür.[1]Bkz. Mustafa Kisbet, “İslâm Hukukunda Satın Alınan Malın Kabzından Önce Satışı Hakkında Görüşler ve Değerlendirmesi”, e-Akademi, 2011, sayı: 118
Malikî ve Hanbelîlerin kabzdan önce satış yasağını yiyecek maddeleriyle mislî mallara hasretmelerine mukabil, gayr-i menkul satışını istisna tutacak olursak, Şâfiî ve Hanefîlerin bu yasağı bütün mallara teşmil ettikleri görülmektedir. Çünkü bazı hadislerde bu yasağın mutlak olarak gelmesi, yukarıdaki hadiste yiyecek maddelerinin örnek kabilinden zikredildiğini göstermektedir. Mesela Allah Resûlü (sallallâhu aleyhi ve sellem) Hakîm b. Hizâm’a şöyle buyurmuştur: “Eline geçirmediğin şeyi sakın satma!” (Ebû Dâvud, Büyû’ 67; Tirmizî, Büyû’ 19.). Aynı şekilde Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem) Mekke’ye kadı olarak tayin ettiği Attâb b. Esîd’e de şu emri vermiştir: “Onları, kabzetmediklerini satmaktan ve tazminini üstlenmedikleri kazançtan alıkoy!” (Beyhakî, es-Sünenü’l-kübrâ, 5/313; Ebû Dâvud, Büyû’ 67.).
Bu yasağın temel sebebi, böyle bir alışverişin çeşitli açılardan garar ve risk taşıması ve dolayısıyla taraflar arasında anlaşmazlıklara sebep olabileceğidir. Hiç şüphesiz ilk satıcıyla alıcı arasında çıkacak muhtelif anlaşmazlıklar ise ikinci alıcıyı da etkileyecektir. Çünkü ilk alıcının malı teslim etmemesi, alışverişten cayması, malın telef olması veya defolu çıkması gibi durumlar ihtimal dâhilinde olup, bütün bu durumlarda ikinci alıcı da zarara uğrayacaktır. Dolayısıyla bir kişinin satın almış olsa bile henüz kabzetmediği bir mal üzerindeki mülkiyeti henüz tam olarak istikrar kazanmamıştır.
Ayrıca teslimden önce bir malın satışını yapmak, başka bir hadis-i şerifte ifade edilen, “Yarar, tazminat karşılığındadır.”(Ebû Dâvud, Büyû’ 71; Nesâî, Büyû’ 15) genel prensibine de aykırıdır. Hâlbuki özellikle Hanefî ve Şâfiî fukahasına göre satın alınmış bir malın hasar sorumluğu, o mal kabzedilmedikçe müşterinin sorumluluğuna girmez. Yani böyle bir malda meydana gelecek kusur ve zarar, malı elinde bulunduran satıcı tarafından karşılanmak zorundadır. Bu açıdan böyle bir alışveriş hiçbir risk almadan kazanma niteliğinde olduğundan bir yönüyle faizli işlemlere benzemektedir.
Öte yandan kabzdan önce satış yapılması iktisadî hayatı da olumsuz etkileyecek ve fiyatların gereksiz yere yükselmesine sebep olacaktır. Zira bir malı satın alan kişi, henüz bu malı elde etmeden bir başkasına sattığında, malın yeri hiç değişmeden hatta bu mal henüz üretilmeden fiyatı artmış olacaktır. Bu malı satan kişi de, mal üzerinde hiçbir külfete katlanmadan oturduğu yerden para kazanacaktır. Dolayısıyla İslâm iktisadı, mala bir ek ve ilave değer katmadan onun fiyatının yükseltilmesini bir nevi haksız kazanç olarak görmüş ve bunu yasaklamıştır.[2]Osman Eskicioğlu, İslam ve Ekonomi, s. 126-127; Hamdi Döndüren, “Sorularla İslâm’da Ticaret Ahlâkı”,Yeni Ümit Dergisi, sayı: 80
Dipnotlar