Satıcıyı Yolda Karşılama ve Şehirlinin Köylü Adına Satış Yapması
Telakku’r-rukbân, pazar yerine mal getiren üretici veya tüccarın henüz buraya ulaşarak pazar fiyatlarını öğrenmeden önce yolda karşılanıp mallarının ucuz fiyattan satın alınmasına denir ki, böyle bir alış-veriş de hadis-i şeriflerde yasaklanmıştır.
Konuyla ilgili bir rivayette Allah Resûlü (sallallâhu aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: لَا تَلَقَّوْا اَلرُّكْبَانَ لِلْبَيْعِ “Satılmak üzere pazar yerine getirilmekte olan ticaret mallarını yolda karşılamayınız.”(Buharî, Büyû’ 64; Müslim, Büyû’ 11).
Hiç şüphesiz böyle bir satış hem mal sahibi, hem de müşteriler açısından bir kısım zararlar içermektedir. Yolda mallarını satan bir satıcı, henüz pazar yerine ulaşmadığı için piyasayı öğrenemeyecek, fiyatlar hakkında bilgi sahibi olamayacak ve muhtemelen malını piyasa fiyatından ucuza satarak zarara uğramış olacaktır. Müşteriler ise söz konusu malları ikinci elden almış olacaklarından dolayı, normal fiyatından daha pahalıya alacaklardır. Zira üretici ile tüketici arasına giren bu tür simsarlar sunî fiyat artışlarına yol açacak ve durduk yere piyasa fiyatlarını yükselteceklerdir. Öte yandan böyle bir muamele alıcı tekellerine yol açacak ve fiyatlar üzerinde değişik spekülasyonların ortaya çıkmasına sebep olacaktır.[1]Kâmil Miras, Tecrid-i Sarih Tercemesi, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları, Ankara, 1984, 6/476-479.
Hanefiler halka zarar verdiği takdirde telakku’r-rukban’ın tahrimen mekruh olduğunu söylemişlerdir. Dolayısıyla Hanefi fakihlerine göre memleket piyasasına ve halka zarar vermediği sürece telakku’r-rukban’da bir mahzur yoktur. Şafiîler ise bunun haram olduğunu ifade etmişlerdir. İmam Şâfiî Hazretleri, mal sahiplerini yolda karşılayan kimselerin genellikle pazarda mal çokluğundan ve fiyatların düşüklüğünden bahseden hilekâr kimseler olduklarını ifade etmiştir. Fakat buradaki yasak akdin bizzat kendisinden değil de harici bir sebepten kaynaklandığından, böyle bir akit sahih kabul edilmiştir. Zira satışın fesat veya butlanı, yasağın bizzat akdin kendisiyle alakalı olması durumunda geçerlidir. Yoksa yasağın akdin haricindeki bir işe yönelik olması, akdin rükün ve şartlarını ihlal etmez; dolayısıyla akit de sahih olur.
Fakat Şafiî ve Hanbelîler, satıcının aldatılma muhayyerliğine sahip olduğunu ve aldandığını anladığı takdirde bu akdi feshedebileceğini ifade etmişlerdir.[2]Vehbe Zühayli, el-Fıkhu’l-İslâmî, 4/592. Zira Resûl-i Ekrem (sallallâhu aleyhi ve sellem) malın sahibinin pazara vardığı zaman muhayyerlik hakkına sahip olacağını haber vermiştir (Ebû Dâvud, Büyû’ 43; Tirmizî, Büyû’ 12).
Şehirlinin Köylü Adına Satış Yapması
Allah Resûlü (sallallâhu aleyhi ve sellem), وَلاَ يَبِعْ حَاضِرٌ لِبَادٍ “Şehirli köylü adına satış yapmasın!” buyurmak suretiyle, alış-verişlerle ilgili haksızlıklara yol açabilecek bir satış şeklini daha nehyetmiştir. Hadisi rivayet eden İbn Abbas’a bu sözün mânâsı sorulduğunda o şöyle cevap vermiştir: لاَ يَكُونُ لَهُ سِمْسَارًا “Şehirli köylüye simsarlık edemez.”(Buharî, Büyû’ 64; Müslim, Büyû’ 20.).
Konuyla ilgili Hz. Câbir’in rivayet etmiş olduğu diğer bir rivayet ise şu şekildedir: نُهِينَا أَنْ يَبِيعَ حَاضِرٌ لِبَادٍ وَإِنْ كَانَ أَخَاهُ أَوْ أَبَاهُ “Şehirlinin köylü adına satış yapması bizim için yasaklandı. İsterse bu kişi onun kardeşi veya babası olsun”( Müslim, Büyû’ 21; Ebû Dâvud, Büyû’ 45).
Câbir b. Abdillah’ın rivayet etmiş olduğu şu hadis-i şerif ise bu yasağın hikmetini açıklamaktadır: “Şehirli köylü adına satış yapamaz. İnsanları kendi haline bırakınız. Allah onlardan bir bölümünü diğerleri sebebiyle rızıklandırır”(Buharî, Büyû’ 64; Müslim, Büyû’ 11).
Görüldüğü gibi bu yasaklamayla da, sunî müdahalelerle fiyatların gereksiz yere yükseltilmesi ve böylece halkın zarara uğramasının önüne geçilmek istenmiştir. Zira simsarlık neticesinde belli tekeller oluşacak, arz ve talep dengesi bunlar tarafından kontrol edilecek ve neticede toplum zarar görecektir. Bu konu, “Komisyonculuk/Emlâkçılık” başlığı altında detaylı olarak ele alındığı için burada tafsilata girilmemiştir.
Dipnotlar