Peygamber Efendimiz’in (sallallâhu aleyhi ve sellem) sünnet-i seniyyesi, bir müslümana hayatının bütün alanlarında rehberlik yapar. Sünnetleri yerine getiren bir insan, âdetlerini, gündelik işlerini bile ibadete çevirmiş olur. Yemek yeme de, her insan için zaruri bir ihtiyaçtır ve normal şartlarda mubah bir fiildir. Fakat bir insan yiyip içerken Allah Resûlü’nün tavsiye ve yönlendirmelerine uygun hareket ederse, yemek yerken bile sevap kazanır.
Ayrıca sofra âdâbıyla ilgili varid olan hadis-i şerifler, daha sağlıklı bir hayat yaşanmasına da ciddi katkı sağlayacaktır. Pek çok ilim adamının da ifade ettiği üzere insanların sağlıklarıyla aldıkları gıdalar arasında kuvvetli bir ilişki vardır. Maalesef asrımızda insanlar arasında çok yaygın olan ve insanlığı ciddi tehdit eden obezite, diyabet, kanser ve kolesterol gibi pek çok hastalığın ortaya çıkmasında, alınan gıdalar büyük bir rol oynamaktadır.
Günümüzde toplumun hayat tarzının, yemek yeme alışkanlıklarının ve alınan gıdaların değişmesi, bir kısım problemleri de beraberinde getirmiştir. Şüphesiz bununla ilgili yaşanan problemlerin başında da, çok ve ölçüsüzce yeme alışkanlığı gelmektedir. Bugün çeşit çeşit ve birbirinden cazip gıdaların piyasaya çıkması, maddî imkânların artması ve bunun neticesinde gelen tüketim çılgınlığı, mideleri ciddi manada yormuştur. Dolayısıyla Peygamber Efendimiz’in (sallallâhu aleyhi ve sellem)her gün almak zorunda olduğumuz yiyecek ve içeceklerin tüketim şekliyle ilgili olarak koymuş olduğu ilke ve prensiplerin bilinmesi ve hayata tatbik edilmesi, bir insanın sağlıklı bir ömür geçirebilmesi adına fevkalade ehemmiyet taşımaktadır.
Konuyla ilgili ilk olarak üzerinde durulması gerekli olan husus, tüketilen gıdaların helâl olmasıdır. Yani alkol ve domuz eti gibi İslâm’ın bizzat haram kılmış olduğu veya haram parayla satın alınmış olan yiyecek ve içecekler, asla bir Müslüman’ın sofrasında yer bulmamalıdır.
Diğer yandan yemek adabıyla ilgili birçok hadis-i şerifte ısrarla az yeme-içme üzerinde durulmuş ve aşırı yemek yeme zemmedilmiştir. Bununla ilgili olarak önemli bir ölçü getiren hadis-i şeriflerden birisi şu şekildedir:
مَا مَلأَ آدَمِيٌّ وِعَاءً شَرّاً مِنْ بَطْنٍ بِحَسْبِ ابْنِ آدَمَ أُكُلاَتٌ يُقِمْنَ صُلْبَهُ فَإِنْ كَانَ لَا مَحَالَةَ فثُلُثٌ لِطَعَامِهِ وَثُلُثٌ لِشَرَابِهِ وَثُلُثٌ لِنَفَسِهِ
“Âdemoğlu, mideden daha şerli bir kap doldurmaz. Ona belini doğrultacak birkaç lokmacık yeterlidir. Fakat ille de bundan fazla yiyecekse, bari midesinin üçte birisini yemeğe, üçte birisini suya ve üçte birisini de nefesine ayırsın.” (Tirmizî, Zühd 47; İbn Mâce, Et’ime 50).
Allah Resûlü (sallallâhu aleyhi ve sellem) başka bir hadislerinde ise, mü’minin bir mideye, kâfirin ise yedi mideye sahip olduğunu (veya yedi midelik yemek yediğini mi acaba) ifade buyurmak suretiyle,[1]Buhârî, Et’ime 12; Müslim, Eşribe 186; Tirmizî, Et’ime, 20. çok yemenin kâfire has bir sıfat olduğuna, mü’minin ise az yemeyi esas alacağına işaret etmiş ve böylece mü’minleri az yemeye teşvik etmiştir.
Aynı şekilde Resûl-i Ekrem (sallallâhu aleyhi ve sellem) aşırı yemekten dolayı yanında geğiren bir adama şöyle demiştir:
كُفَّ عَنَّا جُشَاءَكَ فَإِنَّ أَكْثَرَ النَّاسِ شِبَعًا فِي الدُّنْيَا أَطْوَلُهُمْ جُوعًا يَوْمَ الْقِيَامَةِ
“Geğirtini bizden uzak tut. Zira dünyada insanların en çok doymuş olanları, kıyamet günü en çok, en uzun süre aç kalacak olanlardır.” (Tirmizî, Kıyâmet 38; İbn Mâce, Et’ime 50).
Burada geğirme kerih görülmüş ve onun sebebi olan aşırı tokluk da yasaklanmıştır.
Münâvî bu hadis-i şöyle izah etmiştir: “Burada geğirmenin yasaklanmasıyla aslında onun sebebi olan aşırı tokluk yasaklanmıştır ki o, şer’an ve tıbben çirkin görülmüştür. Çünkü aşırı tokluk kişiyi şeytana yaklaştırır ve nefsi de taşkınlığa karşı kışkırtır. Açlık ise, şeytanın yollarını daraltır, nefsin tahakkümünü kırar ve böylece onların şerlerini bertaraf eder. Tokluktan insanda kadınlara karşı şiddetli arzu neş’et eder. Bunu da mal ve makam arzusu takip eder. Ardından da daha başka hasis şeylere meyletme, rekabet ve hasetlere girme gelir ki, bunlardan da, riya, fahir ve kibir gibi bela ve musibetler ortaya çıkar. Bunlar ise haset, kıskançlık, kin ve adavete davetiye çıkarır. Bunlar ise sahibini sapıklık, münkerat, arsızlık, fuhşiyat ve azgınlıkları işlemeye sürükler ki, işte bunlar da, Allah’ın merhamet etmesi istisna edilecek olursa, kıyamet günü kişinin aç kalmasına ve kurtulamamasına sebeptir.”[2]Münâvî, Feyzü’l-kadîr, Beyrut: Dâru’l-kütübi’l-ilmiyye, 1994, V, 11.
İbn Haldun farklı kavimler ve hatta hayvanlar üzerinde yaptığı gözlemler neticesinde verdiği misallerle, alınan gıdalarla insanların sahip oldukları karakter ve ahlak özellikleri arasındaki ilişkinin ne kadar güçlü olduğunu göstermiştir. Ona göre, rahat ve bolluk içinde yaşayan ve çeşit çeşit gıdalarla beslenen insanlarla, mahrumiyet içinde bir hayat süren ve çok az ve basit gıdalar tüketen insanlar arasında ciddî farklılıklar bulunmaktadır.
İbn Haldun’a göre, kırsal, kurak ve çöl alanlarında yaşayan ve arpa, mısır gibi basit yiyeceklerle beslenen insanların renkleri daha canlı, bedenleri daha diri, şekilleri daha zarif, mükemmel ve güzel, ahlâkları aşırılıktan uzak, ilimleri anlayıp kavrama noktasında akılları daha parlak ve keskindir. Hatta İbn Haldun, çöllerde ve kurak yerlerde yaşayan hayvanların bile, derilerinin parlaklığı, şekillerinin güzelliği, uzuvlarının dengeli olması ve anlayışlarının keskinliği ile diğerlerinden çok farklı olduklarını ifade etmiştir. Buna karşılık her türlü meyve, sebze ve ürünün bulunduğu verimli yerlerde bolluk içinde yaşayan ve ölçüsüzce yiyip içen insanların ise genellikle kıt anlayışlı ve kaba yapılı kişiler olduklarını ifade etmiştir. O, bu durumun sebebini şöyle izah etmiştir:
“Çok fazla ve karışık gıda almak, vücutta kötü kokulara ve artıklara neden olur. Bunun sonucunda vücut dengesiz olarak gelişir ve şişmanlıktan dolayı renk perişan ve şekil çirkin görülür. Aynı şekilde bu gıdalardan oluşan bozulmuş ve kötü sıvıların beyne gitmesiyle aklın ve düşüncenin üzeri örtülür ve bunun sonucunda anlayışsızlık, gaflet ve genel olarak bütün iyi hâllerden sapma baş gösterir.”[3]İbn Haldun, Mukaddime, trc. Halil Kendir, I, 123-124.
İbn Haldun, çok yemek yemenin negatif tesirlerinin sadece bedende değil, ahlâk ve ibadetler konusunda da etkisini göstereceği ifade etmiştir. Ona göre lüksten uzak duran, zevkleri peşinde koşmayan ve lezzetli yiyeceklerle ömür geçirmeyenler, bolluk ve lüks içinde bir hayat yaşayanlara göre daha dindar ve ibadetlere daha düşkündürler. Hatta o, çok fazla et tüketen, birbirinden farklı çeşit çeşit gıdalar ile beslenen ve kepeksiz buğday ekmeği yiyen insanların kalblerinin katı ve kendilerinin de gafil olacağını ve bundan dolayı da, şehirliler arasında ibadetlere düşkün dindar insanların az olduğunu, abid ve zahidlerin ise daha çok darlık içinde yaşayan insanlar arasından çıktığını belirtmiş ve güç yetirilebildiği takdirde açlık ve az yemenin vücut için her açıdan çok yemekten daha sağlıklı olduğunu ifade etmiştir.[4]İbn Haldun, Mukaddime, trc. Halil Kendir, I, 124-125.
Konuyla ilgili dikkat edilmesi gereken önemli hususlarda birisi de israftan kaçınmaktır. Zira Cenâb-ı Hak Â’raf sûresinde,
كُلُوا وَاشْرَبُوا وَلَا تُسْرِفُوا إِنَّهُ لَا يُحِبُّ الْمُسْرِفِينَ
“Yiyin, için fakat israf etmeyin. Çünkü Allah israf edenleri asla sevmez.” (Â’raf Sûresi 7/31)
kavl-i kerimiyle yeme-içmeyi mubah kılmış fakat bunu israf etmeme şartına bağlamıştır.
Bunların dışında sünnet-i seniyyede yeme-içme âdâbıyla alakalı yer alan tavsiye ve emirler şunlardır: Yenilen hiçbir yemeğin tenkit edilmemesi, yemekten önce dua edilmesi ve besmele çekilmesi, yemekten önce ve sonra ellerin yıkanması, yemeğin acele etmeden ağır ağır yenilmesi, yemek yerken sağ elin kullanılması, herkesin önünden yemek yemesi, tek tek yemekten kaçınarak aile fertleriyle toplu hâlde sofraya oturulması, yemeğin başkalarıyla da paylaşılması, yemek esnasında tekebbür ve ihtişam sayılan tavır ve davranışlardan kaçınılması, yemeğe önce büyüklerin başlaması, yemek yenilen kapların bir şey kalmayacak şekilde sıyrılması, yıkanmadan önce ellerdeki yemek atıklarının zayi edilmeyerek yalanması, toplu hâlde yemek yenirken herkesin eşit miktarda yemek yemesi.[5]İlgili hadisler için bkz. İbrahim Canan, Hadis Ansiklopedisi (Kütüb-i Sitte), Akçağ Yayınları, İstanbul, X, 393-438; Sadık Cihan, “Hz. Peygamberin Sünnetinde Yeme ve İçme … Okumaya devam et
Kaynak: İslam Hukuku’nda Helal Gıda, Yüksel Çayıroğlu
Dipnotlar
⇡1 | Buhârî, Et’ime 12; Müslim, Eşribe 186; Tirmizî, Et’ime, 20. |
---|---|
⇡2 | Münâvî, Feyzü’l-kadîr, Beyrut: Dâru’l-kütübi’l-ilmiyye, 1994, V, 11. |
⇡3 | İbn Haldun, Mukaddime, trc. Halil Kendir, I, 123-124. |
⇡4 | İbn Haldun, Mukaddime, trc. Halil Kendir, I, 124-125. |
⇡5 | İlgili hadisler için bkz. İbrahim Canan, Hadis Ansiklopedisi (Kütüb-i Sitte), Akçağ Yayınları, İstanbul, X, 393-438; Sadık Cihan, “Hz. Peygamberin Sünnetinde Yeme ve İçme Adabı”, Atatürk Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 1982, sayı: 5, s. 32-43. |