Öncelikle zekât, kelime manasından da hareketle bir temizlenmenin adıdır. Zekât veren kimse, bir yönden malını kirlerinden arındırmakta diğer yönden de günahlarının affına vesile olacak bir yola girmiş olmaktadır.
Zekâtı emrederken Allah (c.c.), “Onların mallarından, kendilerini temizleyecek ve yüceltecek bir sadaka al” (Tevbe Suresi, 9/103) buyurarak bu noktalara dikkat çekerken, Peygamber Efendimiz de, ‘Allah zekâtı, geride kalan mallarımızı temizlemek için farz kıldı.‘ (Ebû Davûd, Zekât, 32) diyerek aynı noktanın altını çizmektedir.
Bu sebepledir ki Allah Rasûlü, kendi zatı ve yakın akrabalarına zekât ve sadaka almayı yasaklamıştır. (Konuyla ilgili bir hadis, ‘İşte bu sadakalar, insanların kirlerinden başka bir şey değildir. Onlar ne Muhammed’e ne de O’nun ailesine helâl değildir.’ mealindedir. Bkz. Müslim, Zekât, 167, 168; Ebû Davûd, İmâre, 20.) Çünkü aynı zamanda zekât, günahların ortadan kalkması için bir sebep ve keffarettir. Diğer iyilik türleri ve ibadetler yanında zekâtı da sayan Yüce Mevla, bütün bunları, günahların affına birer vesile ve insanı cennete ulaştıracak unsurlar olarak anlatmaktadır. (Bkz. Maide Suresi, 5/2). (Kaynak: Bir Müslümanın Yol Haritası)